İnanç Uysal

İnanç Uysal

Bakış açısı, neye göre?

Senin bakış açını senin durduğun yer belirlese de sana bakılan yer de aynı derecede önemlidir…

Aslında en ehemmiyetli meselemiz hemen her karar alıcının ve uygulayıcının bir işaret fişeği beklemesi ve o fişeğin havadaki yönüne göre kendisine istikamet belirlemesidir. Bu durumda gerçekten eylemlerin ya da sözlerin kıymet takdirini nasıl yapacağını bilemez bir toplum haline dönüşmek son derece kolay olmaktadır.

Dün bir işaret fişeği ve akabinde de bu fişeğin aydınlattığı noktada neler olabileceğini farklı örneklerle gördük ve hatta yaşadık.

Yazının Devamı

Bu sefer tarafım

Türkiye’de sıradan bir gün ve akşamı, Ümit Özdağ’ın rehinliği sona erdi diye mutlu oldu kendisini destekleyenler ama Demokles’in kılıcı hala hocanın başından çekilmedi. Ne olduğu belli olmayan bir süreç yaşandı ve Özdağ, iki ana konudaki net itirazlarının karşılığı olarak bir şekilde cezaevinde rehin kaldı. Hukukçu değilim ve genel olarak kimseye kefil olmam ama Özdağ’ın tutuklu olduğu zamanlar açısından baktığınızda durumun tuhaflığı kimsenin dikkatinden kaçacak gibi değildi.

Hatta, Ümit Özdağ’ın hukuken bizim bilmediğimiz bir başka suçu varsa bile yargının davranış biçimi Özdağ’ın masumiyet karinesini ekstra olarak güçlendirdi.

Bundan çok kısa bir süre önce de Mansur Yavaş üzerinden bir Talat Paşa hadisesi yaşanmıştı. CHP’li Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı Yavaş, Talat Paşa’nın anısını yaşatmak için Ankara’da bir anıt yaptırmış ve bu anıt özellikle DEM Partililer ve tırnak içinde bir kısım Osmanlıcılar tarafından son derece sert bir şekilde eleştirilmişti.

Yazının Devamı

Kafa karışıklığı

Çok sıkıldık değil mi her gün Ortadoğu da neler oluyor ve dahi neler olacak analizlerinden, oysa hayatta başka şeyler de var. Kuşlar, çiçekler, böcekler ve dahi keneler var.

Keneler de bu hayatın gerçeği, hatta o kadar gerçeği ki nerede ciddi bir yeşillik varsa orada dolaşmak için ciddi bir cesaret ve üzerine bir de donanım gerekiyor. O bakımdan belediyeler bu konuda uyarılar yapıyor ve hummalı çalışmalara girişiyorlar. Keneler için henüz bir sığınak formülü bulunmuş değil, belki yakında o da olur ama yeşillikler kenelere sığınak vazifesi görüyor.

Yeşillikler derken bir de yeşil sahalar var, her gün bütün tasamızı unutmamızı sağlayan yeşil sahalar, orada yıldızlarımız var, bizim yıldız savaşlarımız da oralarda oluyor o yüzden. Adana’da İncirlik Üssü var, Malatya’da Kürecik Radar İstasyonu.

Yazının Devamı

Yine Orta Doğu

Aslında son derece korkunç bir zamandan geçiyoruz. Ama yine de inanılmaz korkunç bir şekilde seyrediyoruz hadiseleri.

İçinde bulunduğumuz bir coğrafyanın ateşi artık kapımıza kadar gelmişken nelerle uğraştığımıza bakarsanız anlarsınız ikinci korkunç ifadesinin anlamını. Seyretme ifadesi de burada herhangi bir soyutlama içermiyor ne yazık ki. Bildiğiniz seyrediyoruz, hem de film gibi seyrediyoruz, gece karanlığında havada uçan ışıklar olarak görünüyor onlar bize. Bir çeşit bilgisayar oyunu gibi geliyor belki de, birçoklarımıza.

‘Ateş düştüğü yeri yakar’ ifadesindeki gibi seyrediyoruz. İran ve İsrail arasında yaşanıyor şimdiki durum ama daha çok kısa süre öncesine kadar Orta Doğu’nun geri kalan hemen her yerinde de yaşandı, yaşanmayan yerlerinde hissedildi.

Yazının Devamı

Bu sefer, o sefer…

Muhalefeti daha önce de bundan çok daha bir arada ve güçlü görmüş olabiliriz aslında, hatta o zamanlarda bir yüzde 51 şartı bile yoktu. Defalarca bir araya gelerek bu iktidara karşı birleşen muhalif halkın arkasına takılarak "bu sefer tamam" dediler.

Azımsanmayacak, hatta gerçekten önemsenecek kalabalıklar topladılar. O zamanlarda da bu söylemlerine itiraz ettim yine edeceğim ve yine birileri bana "kripto AKP'li" diyecek ama sanırım birilerinin bunları yazması, söylemesi gerekiyor.

Yüzde 50 artı bir kişi sisteminde, belki karşıtlık üzerinden konsolide oluşturmak daha kolay olabilir ama bunun tam tersi de doğrudur. Dahası kalabalıkların alışkanlıkları önemlidir. Genç neslin a-politik tavrını bir umursamazlık olarak değerlendirmekteki ısrar onları gerçekten umursamaz bir hale de çok çabuk getirebilir.

Yazının Devamı

Müjde!

Artık üniversiteye girmek daha kolay. Ama bu bir reklam değil.

Aslında güzel haber ama nedenleri ve zamanlaması açısından elbette o kadar da iç açıcı değil. ‘Üniversite sınavlarına başvurular düştü’.

Güzel haber olması için hiç artmamış olması gerekiyordu aslında o nedenle çok iç açıcı bir durum olmasa gerek. Geçen yıl 3 milyon 120 bin 870 adayın başvurduğu Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) bu yıl 2 milyon 560 bin 640 aday başvuru yaptı.

Yazının Devamı

Bayram mı?

Haydi bayram yapalım, çocukluğumuza dönelim desek hep beraber el kaldırırız. Ama adına bayram ya da çocukluk demeyince geçmişe dönmek o kadar da zaman ayıracağımız ve seveceğimiz bir ihtimal değil.

“Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile, avunmak istemeyiz böyle bir teselli ile” cümlesindeki gibi, hasretini çektiklerimizin daha iyisine ulaşmak arzusudur fıtratımız. Neticede yine geldi bir bayram, dayanışma dini, İslam’ın en yüksek dayanışmayı göstermemizi emrettiği zamanlardan birisi.

Yurt dışında kesilen kurbanlar sayesinde enflasyonla mücadele ediyor artık hayır yapacak olanlar. Zekat vermeyi de unutmazlar muhakkak. Yoksulluğu yönetmeye talip olanların dini bir ritüelinden ibaret değil oysa bunlar.

Yazının Devamı

Talat Paşa ve Türk Dünyası

Dün gündemde iki enteresan haber vardı. İkisi de Başkent'le ilgili idi, birisinde Talat Paşa’nın anıtının dikilmesine Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin eski başkanı Melih Gökçek tarafından verilen tepki, diğeri ise, Ankara Büyük Şehir Belediye’sinin Türk Dünyası Belediyeler Birliğinden ayrılma kararı alması oldu.

Talat Paşa ile ilgili tartışmayı Ankara’nın neden istifa ettiği hala tam olarak belli olmayan eski Belediye Başkanı Melih Gökçek alevlendirdi.

Başka bir hesabın paylaşımını alıntılayan Gökçek:” Helal olsun sana Mansur Yavaş...

Yazının Devamı

Çocuklar yanında olmasaydı?

Dünden beri en önemli konulardan birisi çocuklarının önünde yumruklanan baba. Çocuklar olmasa mesele buraya gelmeyecekti elbette.

Sosyolojik bir facia yaşıyoruz aslında ama şiddetin gündem olabilmesi açısından illa ki o çocukların yanında yaşanması gerekti olayın. Elbette bu cümleden çocuklarının yanında bir babaya saldırılmasını normalleştirmeye çalıştığım sonucu çıkmaz ama başka türlü de bu denli gündem olma ihtimalinin olmamasından rahatsızım.

Çocukların korkuları yüzlerine yansımıştı. Onlar babalarının haklı ya da haksız olması ile bile ilgilenecek değillerdi doğal olarak. Kavgaya karışan ya da dayak yiyen kişinin babaları olması onlar için her şeyden önemli idi. Meselenin bu tarafı durumu elbette daha vahim hale getiriyordu.

Yazının Devamı

Çok ulusluluk!

Bir kez daha çok ulusluluk konusuna geldik sanırım, Anayasa’nın 66. Maddesi üzerinde tartışmalar bundan sonra en üst perdeden sürecek gibi görünüyor. Zaten yeni bir anayasa çalışması yapılacağı ve bunun için de AKP tarafından bir kurul oluşturduğunu haberlerde gördük hepimiz.

İlginçtir, o kuruldaki isimlerin bir kısmına AKP’lilerin bile eleştirilerine uğramış bazı isimleri de barındırıyor. Sanki biraz “rağmen” mesajı veren bir liste o bakımdan. Ama 66. Madde konusu bu heyetin tek konusu olmayacak elbette, zaten çalışmaların kısa sürmeyeceği de açıklamalarda net şekilde yer aldı.

Baştan sona yepyeni bir anayasadan bahsediyoruz, bunu yaparken de elbette önde DEM Partinin işaret ettiği meseleler çözülecek ki memlekete demokrasi gelsin. Zaten sistem değişikliği dönemlerinde çok acil olarak duyulan ihtiyaç nedeni ile uyum yasaları da yarım kalmıştı, onlar da aradan çıkarılır belki.

Yazının Devamı

Düşünmek mi maruz kalmak mı?

Anketlerden yine enteresan sonuçlar geliyor. En son AREA araştırmanın bir anketinde dikkatimi pek de alışılmadık bir soruya verilen alışılmadık bir cevap çekti. "Bugün seçim olsa" anketleri devamlı yapılan anketlerdir zaten ama bu adı çözüm olmayan süreçle ilgili olarak sorulan sorular doğal olarak daha alışılmadık.

Zaten Area’nın araştırmasının adı da "Terörsüz Türkiye" anketi. Araştırmada elbette klasik soru da sorulmuş ve çok beklenmedik, değişik bir durum olmamış. MHP ile İYİ Parti nerede ise eşitlenmiş görünüyor. Ülkede neresinden bakarsanız kendilerini farklı partilerde ve farklı içeriklerle tanımlasalar da yüzde 30’un üzerinde bir Türk Milliyetçisinin var olduğu zaten biliniyor.

Lakin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni başarılı buluyor musunuz? "Hayır" diyenlerin oranı hâlâ sadece yüzde 57.5! Bu durumda ne muhalefette ne de iktidarın tamamında bir kesin kanaat değişikliği oluşturulamamış gibi duruyor.

Yazının Devamı

Güvenlik politikaları

Ankara’da metro ve Ankaray birlikte hesaplandığında 57 durak var. Aslında 2017 yılında alınan bir kararla bu duraklardaki toplam 100 girişe x-ray cihazı konulması kararı verilmişti ve süratle de bu karar uygulandı o zamanlar. Bu 100 girişte ne kadar cihaz var kesin olarak bilinmese de hemen her girişte en az iki cihaz olduğunu tahmin etmek zor değil.

Bu uygulamanın o dönemde Ankara’da yaşanan terör saldırıları nedeni ile hayata geçmesi kararı alınmıştı. İlk karar tarihi Şubat 2017 idi.

Sonra cihazlar alındı ve duraklara yerleştirildi. Ankara’da yaşayanlar hatırlayacaklardır, bu cihazlar oldukça uzun bir süre nedense fişe takılı değildi.

Yazının Devamı

TRUMP’ın yeni uçağı

ABD Başkanı Trum, Orta Doğu’yu silaha boğuyor, yine ve yeniden. Yine ve yeniden ifadesinin altında ABD ile Orta Doğu’nun bir kısmının malum ilişkisi olsa da insan anılarını tazelerken bile kendisine bu durumu tekraren ispat etmek istemez aslında.

Yeni haberlere baktığınızda Trump’ın Suudi Arabistan ile tarihin en büyük silah satış anlaşmasını imzaladığını okuyorsunuz. Tam 142 milyar dolarlık bir anlaşmadan söz ediliyor burada. Zaten Suudi’ler bu konuda hemen hiçbir zaman ne bize ne de Orta Doğu’nun geri kalanına büyük güven aşılayan bir geleneği temsil etmiyorlar.

Ancak bu 142 milyar dolarlık anlaşma 2025 rakamları ile her ne kadar tarihin en büyük anlaşması olarak kayıtlara geçse de bundan tam 8 yıl önce, yani 2017'de hem de yine mayıs ayında başka bir haber düşmüştü ajanslara. Orada da 110 milyar dolarlık bir anlaşmadan söz ediliyordu. Yine Trump ve yine Suudi Arabistan vardı haberde.

Yazının Devamı

Bilmediğimden soruyorum

Meselenin tam olarak ne olduğu gerçekten anlaşılabilmiş olmasa da büyülü kelime barış her zamanki gibi arz-ı endam ediyor belki de tarihin hiçbir döneminde bulamayacağı bir destek buluyor. Öyle bir noktaya gelinmiş durumda ki siyasetin içinden yükselen itirazlar bile son derece kısıtlı mecburen.

İtirazlarını biraz yüksek sesle dile getirenler de temkini elden bırakmadan yapmak zorunda kalıyorlar bunu, çoğunlukla. Çünkü karşılarında son derece geniş bir koalisyon var ve bu koalisyonun elinde de son derece önemli bir iletişim gücü.

Sadece iletişim de değil aslında, yüksek sesle itiraz eden ve bu itirazını temellendirenlerin kendilerinden değilse de toplumsal mutabakattan da endişeleri olduğu muhakkak. Çünkü dillendirilen itirazların sonsuz süre muhalefette kalmak gibi bir karşılığı olduğunda itiraz olarak kalmaktan başka bir karşılığı olmayacak gibi.

Yazının Devamı

Uşi, LOZAN’da bir semt

18 Ekim 1912'de imzalanan ve bizim tarihimizde Uşi Anlaşması olarak kayıtlara geçen anlaşmanın imzalandığı yer olan Uşi, Leman Gölü kıyısında ve Lozan’da bir semtin adıdır. Bu anlaşma İtalyan kaynaklarında Lozan Anlaşması olarak geçer, ancak bizde daha sonraki Lozan Anlaşması ile karıştırılmaması adına Uşi (Ouchy) anlaşması olarak kayıt altına alındığı düşünülmektedir.

Ama yine de inatla bu karıştırma eylemi gerçekleştirilmiştir. Hatta o kadar karıştırılmıştır ki, bile bile bunların belgelendirildiği iddiaları dillendirilmiş, Uşi Anlaşması, Lozan Anlaşması gibi de takdim edilmiştir hem de defalarca.

Orada bahsedilen 12 ada adından dolayı, 12 adadan oluştuğu düşünülmesine rağmen aslında 20'den fazla adadan oluşmaktadır. Osmanlı Devleti zamanında buradaki belli başlı 12 ada, bir tek vali yönetimine verilmiş, daha sonra bu valiliğe başka adalar bağlanmasına rağmen adı 12 ada olarak kalmıştır.

Yazının Devamı

Bu yazı tamamen hayal ürünüdür

“Bir aptalla tartışmak, bir güvercinle satranç oynamaya benzer; güvercin taşları devirir, satranç tahtasına pisler ve oyunu nasıl kazandığını anlatmak için sürüsüne geri döner."

Kötülüğü tanımlamak ve kötülüğe karşı mücadele etmek nispeten kolaydır. Karşınızdakinin kötü olduğunu bilmeyen taraftarları mücadelenizin asıl kaynağı olmalıdır.

Alman Teolog Dietrich Bonhoeffer, tarafından yazılan “Ahmaklık teorisi” adlı kitaptan alıntılanmış bir cümle yukarıdaki ilk ifade.

Yazının Devamı

Orta Doğu!

Sırrı Süreyya Önder’in vefatının ardından "yeni çözüm süreci"nin ciddi şekilde yara alabileceği düşünülmüştü belki ama sanırım öyle olmadı. Adına bir türlü tam olarak ne denmesi gerektiği netleşmeyen süreç üzerinden spekülasyonlar da analizler de devam ediyor.

Açıkçası tam olarak ne olup bittiğini kimse anlamış değil. Ama Apo’dan bir siyasi lider çıkarma gayretlerinin hemen herkes farkında, buna itiraz eden siyasi sayısı da tahmin edilenden çok daha az görünüyor. Ülkenin ve bölgenin gündeminin aslında en önemli konusu bu gibi duruyor. Bu konu o kadar farklı alanlardan, o kadar farklı dengeleri etkileyecek gibi duruyor ki iktidar ve muhalefetin ağırlıklı kısmı bu durumdan bir türlü kaçamıyor.

İnsani olanla siyasi olan arasında beklenmedik argümanlarla beklenmedik isimlerden beklenmedik hamleler geliyor.

Yazının Devamı

Her seferinde eskiye dönmek

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Konya’da da beklenenden fazla bir katılım gerçekleşti. Aslında bu Yozgat örneğinde de böyle olmuştu. Muhtemelen başka muhafazakar ve milliyetçi seçmen tabanlı şehirlerde de böyle olacak. Bunun Cumhuriyet Halk Partisi tarafından okunuşu ve doğru yönlendirilmesi ise çok önemli.

Bu mitinglerin söylemlerini ve tavrını elbette kendileri belirleyecekler. Aynı biçimde başarılı imza kampanyaları da yapıyorlar, yine orada da kalabalıkların tavır ve niyetlerini belirleyecek olanlar kendileri.

Açıkçası fiziki olarak orada değildim ve bu tarz değerlendirmeleri orada olmadan yapmayı doğru bulmam. Ama Konya özelinde Milli Görüş hareketinin her noktasında yer almış AKP içinde de önemli görevler üstlenmiş arkadaşlarım var ve onların dahi bir kısmının o mitingde olduğunu biliyorum.

Yazının Devamı

“Telef olmak”

Yaşasın, nur topu gibi bir gündemimiz daha var. Elbette yaşasın diye başlayınca hemen arkasından 1 Mayıs diyerek işçinin ve emekçinin bayramı diyerek devam etmeli idi cümle ama bugün de uzun zamandır olduğu gibi temel gündemimiz Cumhurbaşkanlığı. Cumhurbaşkanlığı ve adaylığı üzerinden her gün yeni bir gündem, yeni bir tartışma oluyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada dillendirdi, telef olup gitmek meselesini. Yandaş olarak tanımlanan kendisine yakın medya ise konuyla ilgili haberleri bu ifadeleri ya geçiştirerek ya da sansürleyerek verdi çoğunlukla.

Muhalif medya ise telef olmayı hayvanların ölmesi veya öldürülmesi şeklinde yorumladı. Türk Dil Kurumu sözlüğünün ilgili maddesi hayvanı yok etme öldürme ve boş yere harcama yıpratma diyor telef kelimesi ile ilgili olarak.

Yazının Devamı

“EVREKA”

“Evreka” büyük keşiflerin ardından söylenen ve dünya literatürüne iki kez girmiş bir mottoyu ifade eder. Yunancadır, ilk olarak suyun kaldırma kuvvetini bulan Arcimedes (Arşimet) için anlatılan bir olayda geçer. Şekilsiz bir cismin hacminin, suya battığı anda su hacmindeki değişikliği bularak bulunabileceğini keşfettiğinde banyodan bir şekilde sokağa fırlamış ve sokaklarda koşarken bu ünlem sözcüğünü haykırmıştır.

İkinci olarak da 1800'lerin ortasında Kaliforniya’da bulunan bir altın madeni ile ilişkilendirilmiş ve motto haline gelmiştir.

Dün de Türkiye’de dillendirilen bir siyasi formül ile bir kez daha tarihe geçmesi muhtemel hale gelmiştir.

Yazının Devamı

Siyasi medya!

Ben bu köşeden her fırsatta Türkiye’nin konuştuğu konulardan bile, halk açısından çok daha yakıcı olan ve direk onları ilgilendiren bir sürü sorunu var ama onlara bir türlü sıra gelmiyor diye yazıyorum. O sorunların da birçoğunun birbiri ile bağlantılı olduğunu aslında hemen herkes biliyor ama insanlar daha çok kendilerini direk etkileyenlerle ilgililer. Çoğunluk ihtiyaçlarını karşılayabilmek dışında bir konu ile ilgilenmiyor. Ama azınlık bu ilgiyi ya çok ilkel buluyor ya da kullanıyor.

İlkel bulan taraf uzun zamandır siyaseten kaybediyor olsa da kendisi açısından önceki kazanımları ile yaşamını sürdürmeyi başarıyor. Kullanan taraf ise hem son dönemin hem de ondan öncesinin nimetlerinden sonuna kadar yararlananlardan oluşuyor.

Böyle anlatınca bunun gerçekten bir siyasi anlayış tabanı varmış gibi durabilir ama aslında orası çok açık değil. Evet başlangıçtan beri bu topraklarda bir siyaset üzerinden ayrıştırma düzeni söz konusudur. Ancak bu ideolojik bir ayrıştırma sayılmaz. En çok küçük grup menfaatleri ile ilişkilidir.

Yazının Devamı

“Depremle siyaset olmaz”

“Eski Türkiye olsaydı bunlar olabilir miydi? Şöyle bir düşünelim. 1999 Marmara depreminde devlet ortada yoktu. Bizim bakanlarımız depremden sonra üç ay evlerine gitmediler. Ankara'yı görmediler. Hepsi saç sakal karışmış. Günde yirmi saat ayakta deprem bölgelerinde koordinasyon görevlerini yaptılar. Devlet ilk andan itibaren, hükümetimiz bütün seferberlik ruhu ile devlet mekanizmasını sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirdi”

Bu sözler birkaç gün önce Ticaret Bakanı Ömer Bolat tarafından Malatyalı iş adamları derneği toplantısında söylenmişti.

O sözlere en net yanıtı da 1999 depreminin hemen ertesinde orada olan ve o dönemde TRT’de görev yapan Devrim Gürkan verdi. Aslında yaklaşık aynı ifadeleri kullanan ve gazetecilikten siyaset tarafına transfer olmuş bir başkasına vermişti ilk olarak o cevabı sanırım. 2023 tarihi itibari ile 1999'da yaşanan depremin ardından devletin ortada olmadığı konusu açılmıştı yine çünkü.

Yazının Devamı

‘İstikrar’lı gündem

Karşındakinden derviş ahlakı beklediğinde, kendin için müsamaha beklemek oldukça komik bir durum. Uzun uzun örneklemeye gerek yok, bu durum bizim ülkemizde bir ön kabul olarak çok uzun zamandır olsa da sağlanan siyasi istikrarla müsavi olarak uzun zamandır tek taraflı işliyor.

Son iki belediye seçimleri ise burada bir rekabet oluşturmuş gibi, oysa bu rekabet biçimi değildi Türkiye’nin ihtiyacı. Hatta belki de tam tersi idi. O siyasi istikrardan önceki dönemlerde son derece geçerli bir sözdü bu. İktidarlar değiştikçe, müsamaha ve ahlak beklentileri de değişirdi.

Sonra istikrar geldi memlekete ilk zamanlarında ya gerçekten son derece doğru işler yapılıyordu ya da önceki dönemlerin sıkıntıları ile birçok şey görmezden geliniyordu. Neticede büyük bir istikrarsızlık ve ekonomik buhran döneminden çıkılmıştı. Orası uzun o sebeple oraya girmeyelim.

Yazının Devamı

Aile ve traktör

Erdoğan, bu kez KADEM toplantısında konuştu ve İstanbul Sözleşmesi'nden geri adım atmış olsalar da 6284 konusundaki kararlılıklarının bir kez daha altını çizdi.

”Yaşanan ahlaki çürümenin korkutucu sonuçlarına karşı mücadele etmek gerektiğini de belirten Erdoğan…"

Yukarıdaki şekilde yazılmış bir haber okunduğunda, ifadelerin 23 yıldır ülkenin yönetiminde bulunan bir siyasi anlayışın lideri tarafından söylendiğine ihtimal vermek zor muhtemelen. Ama bu ifadeler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan cümlelerde yer aldı.

Yazının Devamı