Yine Orta Doğu
Aslında son derece korkunç bir zamandan geçiyoruz. Ama yine de inanılmaz korkunç bir şekilde seyrediyoruz hadiseleri.
İçinde bulunduğumuz bir coğrafyanın ateşi artık kapımıza kadar gelmişken nelerle uğraştığımıza bakarsanız anlarsınız ikinci korkunç ifadesinin anlamını. Seyretme ifadesi de burada herhangi bir soyutlama içermiyor ne yazık ki. Bildiğiniz seyrediyoruz, hem de film gibi seyrediyoruz, gece karanlığında havada uçan ışıklar olarak görünüyor onlar bize. Bir çeşit bilgisayar oyunu gibi geliyor belki de, birçoklarımıza.
‘Ateş düştüğü yeri yakar’ ifadesindeki gibi seyrediyoruz. İran ve İsrail arasında yaşanıyor şimdiki durum ama daha çok kısa süre öncesine kadar Orta Doğu’nun geri kalan hemen her yerinde de yaşandı, yaşanmayan yerlerinde hissedildi.
Ama bizler o denli alışmışız ki seyirci olmaya şimdilik kaydıyla evlerimizde güvende olmaya devam etmenin konforu ile seyrediyor, üzerine sosyal medyadan paylaşıyor ve birbirimizi suçluyoruz.
Bir kadın sanatçı, İsrail bayrağının yanan görüntüsünü paylaşıyor ve altına hemen İsrail için üzüldün mü diye salvolar geliyor. Oysa kendisinin o paylaşımının birkaç satır altında İsrail’e lanet içeren paylaşımı da var ama o paylaşım görülmüyor mesela.
Ya da bir başkasında İsrail’de yaşananlarda neden ölü sayısının az olduğunu soranlar oluyor. Sığınaklarla ilgili cevaplar veriliyor ama o füzelerin o kadar mesafeyi ne kadar sürede geçtiği de eklenmiyor cevaplara. İran’la kağıttan kaplan diyerek dalga geçenler de oluyor.
Hava üslerinin kapanması gerektiğini söylüyor birileri yine ama o gereklilik ile ilgili cevap gelmiyor klavye mücahitlerinden. Bilgisayar oyunu seyreder gibi seyrediyoruz. Şu aşamada iki taraf da bizim için düşman olsa da, öncesinde ve sonrasında bizim için dost olanlar, kardeş olanlar ve hatta bizler de bu ateşin içinde olduk, olacağız belki de.
Ama şimdilik bilgisayar oyunu gibi seyrediyoruz. İsrail de İran da aslında din devletleri, o din devletlerinin bir de millet temeli var Yahudiler ile Farslar savaşıyor şu an, Musevi bir devletle Şii Müslüman olan iki devlet.
Tam ortalarında Türkiye Cumhuriyeti sosyal medya üzerinden birbirini suçlayan taraflarla izleyici koltuğunda oturan klavye cengaverlerinin tartışmasına hapsediliyor. Oysa Orta Doğu’nun bugünkü ateşi etrafındaki her şeyi yakabilecek kadar büyük. İtidal çağrıları korkaklık gibi nitelendiriliyor. Cesaret klavye başında can buluyor.
Bir gemi yanaşmaya çalışıyor Filistin’e yine klavyeden destekçi topluyoruz, ama insani amaçlı bu gemiye bu coğrafyadan katılan olmuyor. Doğru ise bazı görüntülerde bazı barış aktivistleri Mısır’da dayak yiyor Müslümanlardan.
Barış büyülü bir kelime olsa da görüşmelerini mesela silah üreticilerinin yaptığı bir olgu genelde. Barışabilmek için önce kavga etmiş olmak gerekiyor zira. Yeterince kavga edildiğinde sizi kavga ettirenler, hadi artık barışın bakalım diyor genelde.
Tam burada o silah üreticilerinin yönettiği dünyayı anlatan bir istatistik vardı daha dün haberlerde. “Savunma” bütçelerini sıralamışlardı dünya devletlerinin. ABD birinci idi bu sıralamada, ardından Çin geliyordu ve sadece o ikisinin savunma bütçesi ile belki de dünyadaki her çocuk doyabilirdi hayatlarının sonuna kadar. O çocukların içinde Filistinli çocuklar da olurdu.
İlk sıradaki ABD'nin savunma bütçesi Çin dahil ilk 10’daki diğer dokuz ülkenin bütçesi ile neredeyse eşitti. Adı savunma bütçesi olsa da bu tablonun üst sıraları çoğunlukla saldırı bütçesi olarak okunmalı. Elbette bir iki tane zorunluluktan doğan ve ABD’ ye karşı ‘Aman abi biz onlardan değiliz yanlışlık olmasın’ bütçesi de vardı.
O ilk ondan sonraki bütçelerin içinde de saldırı bütçesi diye tanımlanacaklar olsa da orası çoğunlukla savunma bütçesi olarak değerlendirilebilirdi.
Bunun anlamı aslında dünyayı yönetenler birkaç kişiden ibaret olmasa da birbiri ile entegre olmuş belki birkaç 10 kişi olduğu olabilir. Silah, ilaç, petrol, doğal gaz ve onların güvende kalmasını sağlayan yeni dünya düzeni denen şeyin dijital kubbesi.
Ama bütün bunların demokrasilerden pek de hoşlanmadığı muhakkak. Avrupa için istediklerini dünyanın geri kalanı için istemiyorlar.
Açık konuşmak gerekirse ben de seyrederken İsrail’e düşen her füzeden engelleyemediğim bir öç hissi ve hazzı duyuyorum ama sonra kısa geleceğimizle ilgili de endişe duymaya devam ediyorum.