Bilmediğimden soruyorum
Meselenin tam olarak ne olduğu gerçekten anlaşılabilmiş olmasa da büyülü kelime barış her zamanki gibi arz-ı endam ediyor belki de tarihin hiçbir döneminde bulamayacağı bir destek buluyor. Öyle bir noktaya gelinmiş durumda ki siyasetin içinden yükselen itirazlar bile son derece kısıtlı mecburen.
İtirazlarını biraz yüksek sesle dile getirenler de temkini elden bırakmadan yapmak zorunda kalıyorlar bunu, çoğunlukla. Çünkü karşılarında son derece geniş bir koalisyon var ve bu koalisyonun elinde de son derece önemli bir iletişim gücü.
Sadece iletişim de değil aslında, yüksek sesle itiraz eden ve bu itirazını temellendirenlerin kendilerinden değilse de toplumsal mutabakattan da endişeleri olduğu muhakkak. Çünkü dillendirilen itirazların sonsuz süre muhalefette kalmak gibi bir karşılığı olduğunda itiraz olarak kalmaktan başka bir karşılığı olmayacak gibi.
Şimdi bu itirazlardan bazılarının, çok kısa süre öncesine kadar asıl sahibi olan iktidar bileşenlerine karşı itiraz geliştirmek zorundalar. Gerçekten oldukça zor bir durum. Mesela “Tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet” diyerek itiraz etme ihtimalleri yok.
5 Mart 2013 tarihinde Sabah gazetesinde bu konu ile ilgili bir yazı yazmıştı, rahmetli Hasan Celal Güzel, o yazıdan bir bölüm de bu konuyu irdelemişti:
“Başbakan Erdoğan'ın hiçbir zaman ve hiçbir zeminde vazgeçmeyerek tekrarladığı 'Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet' sloganı, son dönemde birliğimizin ve bütünlüğümüzün teminatı olmuştur. Bu veciz ifade, mevcut anayasamızın aynen muhafaza edilmesi gereken 3. maddesindeki, 'Türkiye Devleti, ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütündür' ibaresinin değişik şekilde ilân edilmesidir.
Başbakan, ayrıca 'etnik', 'bölgesel' ve 'dinsel' milliyetçiliğe karşı olduğunu da her fırsatta belirtmiştir. Onun, Veda Hutbesi'nin üslûbunu kullanarak 'ayaklarımın altındadır' dediği milliyetçilik, ırkçı, bölücü, etnik milliyetçiliktir. Daha sonra açıkladığı gibi, birleştirici, kucaklayıcı, vatanseverlik anlamındaki milliyetçiliği kastetmemiştir.
Ergenekon sanığı Doğu Perinçek, -şimdi tam tersini savunsa da- 1990'larda yayınladığı '2000'e Doğru' adlı dergisinin bir kapağında sür manşet 'Türkiye ve Kürdistan Cumhuriyeti' tabirini kullanmıştı.
Tarihte 16'sı büyük, 113 devlet kurmuş, sadece bu coğrafyada bin yıldan fazla bir zamandan beri egemen devletler kuran Türk Milleti'ne, Türkiye Cumhuriyeti Devleti lâyık görülmemiş; bazen 'Osmanlı' gibi bir üst kimlik icat edilmeye çalışılırken, bazen de 'Türkiyelilik' şeklinde uydurma kimlikler ortaya atılmıştır. Rahmetli Özal, zamanında da bazı hainler 'Anadolu Cumhuriyeti' gibi yeni devlet isimleri uydurmuşlardır. Teröristbaşının açıklanan tutanaklarda hayâl ettiği yeni cumhuriyet de federatif ve seperatist bir modeldir ve 'Türkiye ve Kürdistan Cumhuriyeti'ni gerçekleştirmeye yöneliktir.”
Açıkçası o yazının hala arşivlerde durmasına şaşırdım.
Şimdi ise ortak vatan ve eşit yurttaşlık ifadeleri, üzerinden sürdürülen bir yeni durum var. Elbette ki bunun bir sistem meselesi için bir pazarlık halinde yeniden gündeme gelmesi şeklindeki hislere engel olmak da mümkün görünmüyor.
İlk sürecin, yürütücülerinin ve hatta mucitlerinin ağırlıklı kısmının kimler olduğunu ve daha sonra ortaya çıkan ilişkilerindeki arızaların sonuçlarını hepimiz biliyoruz. O nedenle bu sefer durumun paydaşlarının içinde bulundukları halin bir gönüllülük değil bir mecburiyet olma ihtimali daha yüksek diye düşünüyorum. Yine de sonuçları itibari ile bunların bir kazanım olarak lanse edilmesinin önünde büyük engeller var. Ama eğer hedeflenen şekli ile neticelendirilebilir ise kazanım olup olmamasının çok da önemi olmayacak gibi.
Tek vatan yerine mesela ortak vatan denecek ya da eşit yurttaşlık denilerek Türk vatandaşlığı ifadesinden feragat edilecek gibi görünüyor şu aşamada. Bunların kabulü için gerekecek olan anayasa değişikliklerine muhakkak başka maddeler de eklenecek ve bu durum karşılıklı bir kazanım olarak sunulacak. Kimler neler kazanacak göreceğiz.
Çünkü mesela tek vatandan neden ortak vatana geçeceğiz! Ortaklardan biri ortaklıktan ayrılmak isterse diye mi? Ya da vatandaşlık tanımı mesela etnik aidiyetlere göre bir tanım mı yapılacak? O zaman Anayasa değişikliği zorunlu olmayacak mı?
Bu bize zaten dar gelen, büyük Türkiye’yi inşa etme yolunda yapılacak olan değişikliklerle kurtulacağımız prangalarımızdan sonra tek devlet konusunda da bir değişikliğe gidilir mi acaba?