‘İstikrar’lı gündem
Karşındakinden derviş ahlakı beklediğinde, kendin için müsamaha beklemek oldukça komik bir durum. Uzun uzun örneklemeye gerek yok, bu durum bizim ülkemizde bir ön kabul olarak çok uzun zamandır olsa da sağlanan siyasi istikrarla müsavi olarak uzun zamandır tek taraflı işliyor.
Son iki belediye seçimleri ise burada bir rekabet oluşturmuş gibi, oysa bu rekabet biçimi değildi Türkiye’nin ihtiyacı. Hatta belki de tam tersi idi. O siyasi istikrardan önceki dönemlerde son derece geçerli bir sözdü bu. İktidarlar değiştikçe, müsamaha ve ahlak beklentileri de değişirdi.
Sonra istikrar geldi memlekete ilk zamanlarında ya gerçekten son derece doğru işler yapılıyordu ya da önceki dönemlerin sıkıntıları ile birçok şey görmezden geliniyordu. Neticede büyük bir istikrarsızlık ve ekonomik buhran döneminden çıkılmıştı. Orası uzun o sebeple oraya girmeyelim.
Ama sonra gerçekten yaşanan siyasi istikrar nedeni ile seçmen kıyas yapma kabiliyetini yavaş yavaş kaybetti, en fazla AKP’yi AKP ile kıyaslayabilir bir durumda kaldı. Zaten temel bir ideolojik ayrıma tabi tutularak ayrıştırıldığı dönemlerin sonunda ulaşmıştı bu istikrara, o sebeple de vazgeçmek istememesi normaldi. Dünyadaki ekonomik genişlemeye denk gelen bir iktidar elbette bir önceki krizi yaşatan bir ülke için bulunmaz bir nimetti.
Bu kısa özeti yapma ihtiyacını duymamın sebebi tam olarak ilk cümledeki beklentilerin bir süredir geri gelmiş olması. 2019'da yapılan yerel seçimler ve öncesinde değişen sistem tek kale maçı bitirdi. Ancak iktidarın yıpranmalarına karşılık olarak oluşturulacak birlikteliklerde hep atlanan Türkiye gerçeği Erdoğan tarafından yaklaşık 30 yıldır oluşturulan tartışmasız liderlik ve devletleşen bir parti görüntüsü oldu.
Aynı durumu CHP’nin Cumhuriyet'in kuruluş dönemleri için söyleyen ve eleştirenler bunu bir rövanş olarak bile nitelediler. Farkındayım konuya gelmek için her yazdığım cümlenin sonrasında yeniden geri gidiyorum.
O zaman yeniden konuya dönelim. İlk cümlede işaret etmeye çalıştığım tezat dün Mansur Yavaş tarafından da dile getirilmiş. Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu bu yukarıda bahsettiğim tek kale maçın sonlandırılması ile ilgili olarak muhalefetin sembol isimleri oldular. Ancak ne olduysa muhalefetin en büyük partisi birdenbire kendisini bir aday üzerinden bağlamak istedi ve Ekrem İmamoğlu’nu aday gösterdi. O zaman da erken olduğu konusunda yazılar yazmıştım.
Ekrem İmamoğlu üzerinden oluşturulabilecek bir mağduriyet algısının -ki tamamı doğru bile olsa- 23 yıl önceki algı ile aynı olmasını beklemek son derece yanlıştı çünkü, en azından bana göre öyleydi. Çünkü Erdoğan’ın 28 Şubat süreci marifeti ile neredeyse bir çeşit cunta tarafından ve tamamen siyasi bir sebeple mağdur edildiği ortada idi. İmamoğlu davasının ise başlangıçta siyasi bazı içerikler yer aldı ama konu hemen yolsuzluklara bağlandı.
DEM Parti ile olan ve iktidar tarafından birçok kez gündeme getirilen kent uzlaşısı bile ortadan kalktı. FETÖ dönemlerinden beri sabıkları hatırlarımızdan birçok medya mücahidi bu sefer İmamoğlu’nu hedef aldılar. Dava yolsuzluklardan açıldı, sonuç belki de sadece onlar üzerinden değerlendirilecek ama elbette bunun bir siyasi sonucu da olacak.
İşte burada Mansur Yavaş adaylık iddiasını süreli olarak askıya aldı ve İmamoğlu’nun uğradığı haksızlıkların altını çizmeyi tercih etti. Masumiyet karinesinin nasıl aşındırıldığını örnekler vererek her defasında gündeme getirdi. Adaletin ideolojik bir kriterle tesis edilemeyeceğine dikkat çekti.
Yine de sanki, CHP medyasının bir kısmı da tıpkı iktidar medyası gibi, konuyu hiç Mansur Yavaş’ın aday olma ihtimalinde getirmiyor nedense. O kadar enteresan iddialarla herkes olur ama Mansur Yavaş olmaz noktasına gelmiş bir medya var ki, anlamak gerçekten zor. Ama aslında bunu iktidar açısından şöyle okumak da mümkün tabi, “Mansur Yavaş olmasın da kim olursa olsun!”
Demek ki aslında bugün iktidarın hamlelerinden murad edilenler oluyor. Mesela DEM Parti ile irtibat açısından değerlendirmelerin yapılmasını engellemek konusunda kısmen başarılı oluyor iktidar mesela. 3 yıl öncesinden konuyu sadece Cumhurbaşkanlığı ve adı süreç olmayan süreç üzerine kilitleyerek sadece siyaset konuşulmasını da sağlamayı başarıyor.
Ama itiraz eden ve edecek olan bir halk var ve o halkın en büyük gücü olan sandık geldiğinde CHP başta olmak üzere muhalefetin, bir kez daha kaybetmek için bir kez daha özel olarak çabalaması dışında da bir avantajı yok gibi iktidarın.