Dr. Mevlüt Şahin

Dr. Mevlüt Şahin

Stratejik ürün Soya Fasulyesi

Soya fasulyesi, yüksek protein oranı, enerji değeri ve çok yönlü kullanım imkânı sayesinde yalnızca hayvancılıkta değil, gıda, kozmetik, tutkal, mürekkep, sabun, mazot, böcek ilacı, alkol, plastik ve lastik gibi 400’ün üzerinde endüstriyel ürünün üretiminde kullanılmaktadır. Dünya genelinde stratejik bir ürün kabul edilen soya fasulyesi, artan nüfus ve yükselen protein talebi nedeniyle her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır.

Soya fasulyesi fiyatları, 21. yüzyıl ekonomisinde sadece iklim şartları, ekim alanları ve birim alandan alınan verime bağlı olarak değişiklik göstermemektedir. Soya fasulyesi fiyatlarını; uluslararası politikalar, sürdürülebilirlik, enerji ve jeopolitik dengelerde etkiler hale gelmiştir. ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping arasında Güney Kore'de gerçekleştirdikleri görüşmede tarımsal ürünlerden sadece soya fasulyesi ticareti önemli konular arasında yer aldı.

Ancak, Ülkemiz ihtiyaç duyulan soya miktarının sadece %6’ sını üretebilmekte, %94’ü ise ithalat yoluyla karşılamaktadır. Yıllık yaklaşık 4 milyon tonun üzerinde yapılan ithalat karşılığında 19,4 milyar dolar döviz ödemesi yapılmaktadır. İthalat, Brezilya, ABD, Ukrayna ve Kanada gibi farklı kaynaklardan yapılmaktadır.

Yazının Devamı

Çiftçinin faiz yükünü arttıran düzenleme iptal edildi

Resmi Gazete’ de 24 Ekim 2024 tarihinde yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Ziraat Bankası, Ziraat Katılım Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla kullandırılan Hazine destekli tarım kredilerinde faiz indirim oranları beklenmedik bir şekilde düşürüldü. Daha önce yüzde 100’e kadar indirim uygulanan 28 farklı alanda destekler azalırken, birçok alanda kredi limitleri de yarı yarıya düşürüldü.

Tarım Gündem dergisi Yazarlarından İbrahim Oğuz’un verdiği bilgilere göre; 2025 yılında sübvansiyonlu kredi hacmi tahmini olarak 665 milyon TL olarak gerçekleşti. Söz konusu krediye 320 milyar TL faiz tahakkuk ettirilmiş, bunun 180 milyar TL’ si Hazine 140 milyar TL’ si de çiftçi tarafından ödenecek. Devlet 2026 yılında çiftçilere yine 665 milyar TL kredi tahsis edecek. Eğer bu düzenleme iptal edilmeyecek olsaydı, 2026 yılında çiftçiler 210 milyar TL faiz ödemek zorunda kalacaktı. Yani üreticiler 2026 yılında 70 milyar TL daha fazla faiz ödemek zorunda kalacaklardı.

Aynı zamanda yeni düzenleme ile çiftçilerin hazine destekli kredi imkânından faydalanabilmesi için vergi dairelerinden vadesi geçmiş borcu ile sosyal güvenlik prim borcu bulunmadığına dair belge getirmeleri yeni düzenlemede zorunlu hale getirildi.

Yazının Devamı

Yavaş salınımlı(srf) ve kontrollü salınımlı gübreler(CRF)

Dünyada yıllık 150-200 milyon ton civarında, Türkiye'de ise ortalama 6 milyon ton gübre kullanılmaktadır. Dünya genelinde yaşanan iklim değişikliklerine bağlı olarak abiyotik (kuraklık, soğuk, yüksek ışık şiddeti v.b) ve biyotik (bakteri, mantar, nematod, virüs ve gibi) stres koşullarının artması, topraklarımızın yapısının bozulması gibi sebeplerden dolayı kullanılan gübre miktarı giderek artış göstermektedir.

Geleneksel gübreler, uygulandıktan sonra toprakta çözünerek sadece kısa bir süre bitkilere besin sağlarlar. Bu yüzden, ilerleyen zamanda bitkilerin ihtiyaç duydukları besin maddelerini alabilmeleri için ikinci belki üçüncü defa gübre uygulaması yapılması gerekir. Birden fazla gübre uygulamaları üretim maliyetini arttırır, çevre ve taban suyu kirliliğine ve toprakların çoraklaşmasına ve sıkışmasına sebep olur.

Organik veya inorganik formda, katı veya sıvı yapıda olabilen, klasik gübrelere oranla içerdikleri besin maddelerini suda çözülme, mikrobiyal parçalanma, yetiştirme ortam koşullarına bağlı olarak daha yavaş salan ve bu yolla daha uzun süreli etki sağlayabilen gübrelere kontrollü salınımlı gübreler denilmektedir. Kontrollü Salınımlı Gübre (CRF), 1960 yılında Amerika’da geliştirildi. Kontrollü Salınımlı Gübreler (CRF'ler), yarı geçirgen bir zarla kaplanmış, besinleri toprağa zamanla kademeli olarak salmak ve bitkilere istikrarlı ve öngörülebilir bir temel besin kaynağı sağlamak üzere tasarlanmış özel gübrelerdir. Bu gübreler birbirinden farklı iki ayrı yapıda üretilmektedir.

Yazının Devamı

Yaşlılık ve fitoterapi

Her canlı gibi insan da doğar, büyür, gençlik dönemini yaşar, yaşlanır ve ölür. Bu durum, insanoğlunun ve tüm canlıların kaçınılmaz bir gerçekliğidir. Dünyada ve Ülkemizde yaşlı nüfus hızla artmaktadır. Şu anda 7-8 milyon civarında olan yaşlı nüfusumuzun, 2025 yılında 12-15 milyon olacağı, 65 yaş ve üzerinde yaklaşık 4 milyon kişinin yaşadığı yetkililer tarafından tahmin edilmektedir.

Yaşlanma olgusuna bilimsel açıdan bakacak olursak; Yaşlanmanın sebebiyle ilgili, çok sayıda mekanizma bildirilmiştir ve bu konu ile ilgili 300'den fazla teori bulunmaktadır.

Yaşlanma olgusuna dini açıdan bakacak olursak; “Allah ki sizi güçsüz yarattı, sonra zayıflığın ardından (size) bir kuvvet verdi, sonra kuvvetin ardından da zayıflık ve ihtiyarlık verdi. Allah dilediğini yaratır, O, bilendir, gücü yetendir.” Rûm Sûresi(30) 54. Ayet "Sizleri yaratan O' dur. Yaşlılık dönemine ulaştıracak, ömrünün son demlerindeki düşkünlük haline, bildiği şeyleri bilemeyecek hale geleceği günlere ulaştıran da O'dur" (Nahl, 70)

Yazının Devamı

Uluslararası Tarım Kalkınma Fonu (IFAD)

Tarım ve hayvancılık dünyada stratejik olarak daha önemlisi olmayan bir sektördür. Tarım ve hayvancılığın, dolayısıyla gıdanın ve bu sektörden elde edilen hammaddelerin olmadığı yerde hiçbir şeyin önemi olamaz.

Ayrıca tarım ve hayvancılık diğer sektörlere göre çok daha riskli olduğundan ve kar marjı da çok yüksek olmadığından dünyanın her yerinde devlet destekleri ile desteklenmektedir. Ülkemizde de tarım ve hayvancılık sektörü Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından her sene farklı programlar ile desteklenmektedir.

Tarım ve Orman Bakanlığının vermiş olduğu destek programları olarak

Yazının Devamı

Dünya Kadın Çiftçiler Günü

Dünya Kadın Çiftçiler Günü, her yıl 15 Ekim tarihinde kutlanmaktadır. Dünya çiftçi kadınlar günü fikri ilk olarak 1995 yılında Çin'in başkenti Pekin'de düzenlenen, 4. Dünya Kadın Konferansında ortaya çıkmıştır. Birleşmiş Milletler tarafından 1995 yılında ilan edilen bu gün, kadın çiftçilerin üretimdeki rolünü görünür kılmak ve tarımda toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etmek amacıyla 30 yıldan beri kutlanmaktadır. Maalesef kutlamaların ardında kırsalda yaşayan kadınlarla ilgili ülkemizde ve dünya da biriken yapısal sorunlar sessiz bir çığlık gibi yükselmektedir.

Tarımda çalışan kadınlar hakkında karar verici konumda olan yöneticiler ve siyasetçiler bu günü kutlarken, genelde süslü, püslü vaatlerle dolu büyük büyük laflar etmektedirler. Kutlamalardan sonra, ne yaşam koşulları değişiyor, ne de hak ettikleri değeri görebiliyorlar. Uygulanmayan genelgelerle, sembolik etkinliklerle kırsalda yaşayan kadınların sorunları çözülemez.

Kırsalda temel olarak üç farklı konumda kadın emeği bulunmaktadır.

Yazının Devamı

Toprak altı damlama sulama destekleri arttırılmalı

Hepimizin bildiği gibi, hayatın kaynağı ve canlıların temel yapı taşı sudur. Su tüm canlıların hayati önemde yararlandığı doğal bir kaynaktır. Maalesef dünyada her altı kişiden biri temiz içme suyu bulamıyor, yaklaşık 2.4 milyar insan sağlıksız su kullanmak zorunda kalıyor. Yaklaşık 1 milyar insan da yeterli içme suyundan yoksun.

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) verilerine göre; Türkiye, sanılanın aksine su zengini bir ülke değil. Yılda kişi başına düşen 1.519 m³’lük su miktarı ile ‘su sıkıntısı çeken’ bir ülke. Artan nüfusla birlikte kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının 2030 yılında 1.200 metreküpe, 2040 yılında 1.116 metreküpe, 2050 yılında ise 1.069 metreküpe kadar düşmesi bekleniyor. Bu rakamlar, Türkiye’nin “su kıtlığı çeken” bir ülke durumuna geleceğini gösteriyor.

Ülkemizde mevcut suyun yüzde 77’si tarım sektöründe, geriye kalan yüzde 23’ü ise içme, kullanma ve sanayi sektörlerinde kullanılmaktadır. Tarım sektöründe kullanılan suyunda yarısı doğru sulama yöntemleri kullanılmadığından dolayı boşa gitmekte israf olmaktadır. Doğru sulama yöntemlerinin yaygınlaştırılması için Tarım ve Orman Bakanlığı “ Modern Basınçlı Sulama Sistemlerine” 2007 yılından beri yüzde 50 hibe desteği vermektedir. Çiftçilerimizin bireysel tarla içi modern sulama sistemlerine geçişi, hem su tasarrufu hem de birim alanda verim artışı sağlamaktadır.

Yazının Devamı

Ceviz ve bademde bahçe sökümleri ve ithalat hızla artacak

Ülkemizde, Ziraat Bankası’nın kredi imkânları, Tarım ve Orman Bakanlığının hibe destekleri ile 2007-2017 yılları arasında badem ve ceviz bahçelerinin kurulması ve üretim alanlarının genişlemesi ciddi bir istihdam alanı oluşturdu ve üreticilere gelir kaynağı sağladı. Köylerden kentlere göç eden halkın kırsalda kalmasına imkân sağlandı. Bu vesile ile şehirlere göç azaldı.

Badem ve ceviz bahçelerinin kurulumu sırasında girişimciler, tüm finansman ve kredi kaynaklarını kullanmak durumunda kaldıklarından ve birim alandan da düşük verim aldıklarından, ithal badem fiyatları karşısında korunmaları gerekiyordu. Bu yüzdende 2017 yılına kadar badem ithalatından yüzde 43.2 gümrük vergisi alınıyordu. Hatta 2019 yılında tamamen gümrük vergileri kaldırıldı. Kısaca ifade etmek istersek 2017 yılında bademden gümrük vergisi ve ek mali yükümlülük olarak toplam 1 ton bademden yaklaşık 3 bin dolar vergi alınırken, 2021 yılından itibaren bu vergi 956 dolara düşürüldü. Bu uygulamalardan sonra büyük ölçekli ve profesyonel bahçe kurulumu olmadı. Ülkemizin birçok yerinde 2021 yılından sonra da bazı bahçeler sökülmeye başladı. Badem ve ceviz üreticilerinin gelirleri üretim düşüklüğü, don zararı, girdi maliyetlerinin her yıl artması ve gümrük vergilerinin düşürülmesi gibi sebeplerden dolayı her geçen gün azalmaktadır. Kâhta Sert Kabuklu Meyve Üreticileri Birliği Başkanı Mehmet Sena Yıldırım’ın tespitlerine göre; 2016 yılında üreticiler 1 kg kabuklu bademle 16 kg gübre, 2.21 litre mazot alabilirken, 2023 yılında 2.1 kg gübre 1.21 litre mazot alabilir hale gelmiştir.

Hepimizin bildiği gibi Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın 80'inci Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York'a gitmesinin ardından bu gümrük vergileri tamamen kaldırıldı. Bu süreçten sonra bahçelerin sökülmesi ve badem üretiminde dışa bağımlılığımız hızlanarak devam edecektir. Ceviz ve badem bahçelerimizin sökülmemesi ve yeni bahçe tesislerinin kurulması, ithalatın azalması için tarımcı gözüyle yapılması gerekenleri kısaca özetlemek isterim.

Yazının Devamı

Zirai dondan etkilenen üreticilere yapılacak ödemeler yeterli mi?

Kömür, petrol ve gaz gibi fosil yakıtların yanması ile karbondioksit, metan, nitröz oksit, su buharı ve florlu gazlar atmosfere yükselmektedir. Söz konusu bu gazlar dünyayı kaplarken, güneşin ısısını hapseder. Bu da küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine yol açar. Zamanla artan sıcaklıklar hava modellerini değiştirir ve doğanın olağan dengesini bozar. Bu yüzden de beklenmedik zamanlarda beklenmedik şiddette ve beklenmedik sürelerde don olaylarını yaşamaya başladık.

Ülkemizde bu sene 9-11 Nisan tarihleri arasında kapsam alanı ve ürün çeşidi çok geniş olan ve uzun süren don olayı gerçekleşti. Bu zirai don olayından 65 ilde, 16 ürün zarar gördü. Tarım teşkilatları tarafından söz konusu dondan olumsuz etkilenen ürünler ve etkilenme oranları belirlendi. Bu ürünlerde donun meydana gediği tarihe kadar üreticilerin yaptığı masraflar, etkilenme oranına göre devlet tarafından ödenecek. Yapılacak ödemeler, girdi maliyetleriyle, hasar alanları ve hasar oranları nispetinde hesaplanarak belirlenecek. Yapılacak ödemelerde aşağıdaki ürünler ve hesaplanan masraflar esas alınacak. Antep fıstığı, armut, ayva, badem, ceviz, elma, erik ve üzüm için 5 bin TL, fındık 4 bin 200 TL, kayısı ve vişne 5 bin 500 TL, kiraz ve şeftali/ nektarin 6 bin 500 TL, limon, mandalina, portakal 6 bin TL.

Tarım ve Orman Bakanı sayın İbrahim Yumaklı, Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı ancak zirai don sigortası olamayan 420 bin üreticiye yaklaşık 23.5 milyar liranın Kasım ayı sonuna kadar ödeneceğini söyledi.

Yazının Devamı

Meyve ağaçlarında yeni yetiştirme sistemi (UFO)

Ülkemizde girdi maliyetlerinin aşırı artışı, nitelikli tarım işçi sayısının azalması ve yüksek işçilik maliyetleri dikkate alındığında meyvecilik sürdürülebilir olmaktan çıkmaya başlamış durumdadır. Bu nedenle ülkemiz şartlarına uygun yeni terbiye sistemleri geliştirilerek işçilik azaltılmalı verim arttırılmalıdır. Bu konuda Üniversitelerimize ve Araştırma Enstitülerimize önemli görevler düşmektedir. Aynı zamanda dünyada yeni geliştirilen terbiye sistemleri ülkemiz şartlarında denenerek uygulanmaya aktarılmalıdır.

Modern meyveciliğin gelişmiş olduğu yabancı ülkelerin bilim insanları, bodur anaçlar ve terbiye sistemlerine alternatif yeni sistem arayışlarını devam ettirmektedirler. Bu ülkelerdeki yetiştiricilerin de üretim masraflarını azaltacak ve ürün verimlerinde de artış sağlayacak yeni nesil sık dikim terbiye sistemlerine yöneldikleri görülmektedir.

UFO (Upright Fruiting Offshoots) Çok Liderli Telli Destek Sistemi yeni bir terbiye sistemi olup, Dr. Greg Lang tarafından geliştirilmiş ve ABD’de Washington State Üniversitesi’nden Dr. Matthew Whiting tarafından da modifiye edilmiştir. ABD ve İtalya gibi meyvecilikte gelişmiş bazı ülkelerde bu yeni sistemler üzerinde yaygın çalışmalar yapılmaktadır.

Yazının Devamı

Kahverengi Kokarca Böceği ile mücadelede son gelişmeler

Kahverengi kokarca böceği, dünyada en tehlikeli ilk 5 istilacı böcekten birisi olup, doğal yaşam alanı olan Uzak Doğu Asya’dan, ticari ürünler vasıtasıyla tüm dünyaya yayılmıştır. 1996 yılında ABD’de ortaya çıktı ve meyve bahçelerinde büyük hasara yol açtı.

Avrupa’da da ilk kez 2007 yılında İsviçre’de görüldü. 2011’de Almanya, 2014’te Rusya’da ortaya çıktı, 2016’da İtalya’ya ulaştı. Aynı yıl Avusturya’da da görüldü. 2018 yılında ise Gürcistan’a yayıldı. İstilacı tür, 2017’de Türkiye’ye geldi ve ilk İstanbul’da görüldü.

Zırhlı yapısı, kötü kokusu ve çok sayıda döl (yılda 300 civarı) verebilme yeteneği ile mücadele edilmesi güç bir zararlıdır. Kahverengi kokarca böceği, son yıllarda Türkiye’de başta fındık üreticileri olmak üzere meyve, sebze gibi 300 den fazla bitki türüne zarar verdiği için üreticilerinin korkulu rüyası haline geldi ve bu ürünlere büyük zarar vermeye başladı.

Yazının Devamı

Toprak organik karbonu- 2

Toprak organik karbonunun önemi ve neden arttırılması konusunda yazdığım yazıdan sonra biraz daha özele inerek, söz konusu bu karbonun nasıl arttırılabileceği ve muhafaza edilebileceği konusunda bu yazımda bilgiler vermeye çalışacağım.

A- Tarım arazilerinde aşırı sulama yapmamalıyız. Fazla sulama yaparsak ne olur?

B-Aşırı toprak işleme yapılmamalı.

Yazının Devamı

Toprak organik karbonu

Karbon, canlı hücrelerin en önemli yapı taşlarından birisidir ve biyolojik sistemin en önemli elementleri arasındadır. Bitki ve mikroorganizma hücreleri, kuru ağırlık esas alındığında yüzde 40-50 düzeyinde karbon içerirler.

Toprak organik karbonu; bitki ve hayvan kalıntılarının, kök salgılarının, canlı ve ölü mikroorganizmaların, bakterilerin, mantarların ayrışması yoluyla toprak bünyesinde yerini almaktadır. Ayrıca yeryüzündeki karasal ekosistemde fotoototrof canlılar (mavi-yeşil algler, kloroplast bulunduran bitkiler ve protistalar, klorofilli bakteriler) tarafından atmosferdeki karbondioksit, organik karbona dönüştürülmektedir. Temel olarak topraktaki organik karbonun kaynağı toprakta var olan organik maddelerdir diyebiliriz.

Toprak organik karbonu, toprağın havalanmasını, su tutma kapasitesini, drenajını iyileştirir ve bitki köklerinin gelişimini destekler. Toprakta depolanan karbon arttıkça, erozyon yoluyla besin kaybı riski azalır. Toprak organik karbonundaki artış, daha istikrarlı bir karbon döngüsü ve genel tarımsal verimliliğin artmasıyla sonuçlanır.

Yazının Devamı

Kuraklık dün öngörüydü, bugün gerçek oldu

Türkiye, 2024 ve 2025 yıllarında iklim değişikliğine bağlı olarak son 65 yılın en ciddi kuraklıklarından birini yaşamaktadır. Meteorolojik verilere göre, özellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Trakya bölgelerinde yağış miktarı uzun yıllar ortalamasının yüzde 40 ila yüzde 60 altında gerçekleşmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre, özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde yıllık yağış miktarı son 10 yılda yüzde 20 oranında azalma göstermiştir.

Kuraklık, gıda üretiminde hem verim hem de kalite kayıplarına yol açmakta; tarım girdilerinde (elektrik, su, tohum, yem, mazot v.b) maliyetlerin yükselmesine sebep olmaktadır. Çiftçilerimiz 2025 yılında kuraklık nedeniyle yüzde 85’lere varan oranda verim düşüklüğü ile karşılaşmışlardır. Kuru tarım yapılan tahıl alanlarında verimler dekara 50-100 kilogramlara kadar düşmüştür. Türkiye İstatistik Kurumunun 2025 yılı bitkisel üretim ilk tahminine göre geçen yıl 20 milyon 800 bin ton olan buğday üretimi yüzde 5,8 oranında düşüşle 19,6 milyon tona gerilemesi beklenmektedir. Arpada ise, geçen sene 8 milyon 100 bin ton olan üretimin yüzde 8 düşüşle 7 milyon 450 bin tona gerilemesi bekleniyor. Ulusal Hububat Konseyi’nin hasat öncesi tahminine göre ise buğday üretiminin 18 milyon 650 bin ton olması beklenmektedir. Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu başta olmak üzere birçok bölgemizde çiftçilerimiz maliyetini kurtarmayacağından tarlasına biçerdöver dahi sokmamıştır. Yalnızca kuru tarım alanlarında değil, sulanabilen alanlarda da verimler önemli ölçüde düşmüştür.

Önümüzdeki günlerde hasadı başlayacak ayçiçeği üzerinde de kuraklık tehdidi bulunmaktadır. Trakya bölgesi, Türkiye ayçiçeği ekim alanlarının yüzde 46’sını, ayçiçeği üretiminin ise yüzde35’ini karşılayan önemli bir bölgemizdir. 1 Ekim 2024 – 30 Haziran 2025 dönemini kapsayan 2025 üretim yılı yağışları Marmara Bölgesi’nde yüzde 29 oranında azalmıştır. Haziran ayında Marmara Bölgesi son 54 yılın en düşük yağışını almıştır.

Yazının Devamı

Onarıcı tarım gerçekleri

Onarıcı tarım teknikleri, insan ve doğa arasındaki dengeyi yeniden sağlamayı, toprağı ve ekosistem sağlığını onarmayı, eşitsizlikleri gidermeyi, toprağımızı, suyumuzu ve iklimi gelecek nesillere daha iyi bir şekilde bırakmayı amaçlar.

Onarıcı Tarım, alanın ihtiyacına göre belirlenen birçok alternatif uygulamayı kapsıyor. Bu uygulamaların ortak özelliği; bir şeyi iyileştirirken başka bir şeyi bozmamaktır. Sadece toprağı korumak iyileştirmek değil, aynı zamanda o topraklarda yaşayan ve beslenen hayvanların sağlığı, çiftçinin hakları ve refahı gibi konuları da kapsıyor. Amaç, sisteme dâhil olan her canlı için yaşam kalitesini iyileştirmek ve doğa ile uyum içinde üretim sistemleri oluşturmak.

Onarıcı tarımı, bilinen ve aşağıda kısaca bilgi verdiğim 4 tarım tekniğinin birleştirilmiş halidir diye de tanımlayabiliriz.

Yazının Devamı

Onarıcı tarım

Yeşil Devrim, 1940-1970 yılları arasında dünya genelinde gözlenen tarımsal üretim artışını ifade eden bir terimdir. Amerikalı tarım bilimci ve 1970 Nobel Barış Ödülü sahibi Norman Borlaug'ın öncülük ettiği hareket, bir milyonun üzerinde insanın açlıktan kurtulmasına vesile olmuş, yüksek verimli tahıl türlerinin de geliştirilmesini sağlamıştı. Çiftçilere melez tohum, yapay gübre ve pestisit(tarım ilaçları) gibi girdilerin tanıtılmasını ve sağlanmasını kolaylaştırılmıştı.

Yeşil devrim milyonlarca insanın aç kalmasının önüne geçerken, bir yandan da, toprağın agregat yapısını (su ve hava barındıran gözenekli yapısı) bozmuş, kullanılmaya başlanan kimyasal gübreler ve tarım ilaçları da topraktaki mikroorganizmaları öldürerek toprak yapısının bozulmasına sebep olmuştur. Sonuçta gelinen noktada çok büyük tarımsal üretim artışları olmuş fakat büyük bir bedel de ödenmiş ve halen de ödenmeye devam edilmektedir.

Yeşil devrimden geriye oksijensiz ve su tutma kapasitesinden yoksun sıkışmış topraklar, yok olan toprak mikroorganizmaları ve yüzde 1 civarına gerilemiş olan organik madde oranları, artan toprak erozyonu ve çoraklaşan topraklar kaldı.

Yazının Devamı

Yeni kabul edilen İklim Kanunu tarımı bitirecek mi?

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 2 Temmuz'da kabul edilerek yasalaşan İklim Kanunu, Resmi Gazete' de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Söz konusu kanun, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyuma ilişkin esasları içeriyor.

Sera gazı ifadesinin ne olduğunu kanunun içeriğini anlamak açısından iyi bilmemiz gerekmektedir. Karbon dioksit, metan, nitröz oksit, hidroflorür karbonlar , perfloro karbonlar, sülfürhekza florid gibi gazlarından oluşan ve atmosferde ısı tutma özelliğine sahip bileşiklere sera gazı denir. Kanun bu gazların atmosfere salınımının(emisyon) azaltılmasını, iklim değişikliğiyle uyum faaliyetlerini planlama ve uygulama ile bunlara ilişkin yasal ve kurumsal çerçevenin usul ve esaslarını kapsıyor. Kanuna göre kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler, kamu yararı gözetilerek alınacak tedbirlere ve düzenlemelere uymak ve uygulamakla yükümlü. Sera gazı emisyonlarının takibine ilişkin yasaklara veya sınırlamalara aykırı olarak, doğrulanmış sera gazı emisyonu raporunu süresi içerisinde sunmayanlara, 500 bin liradan 5 milyon liraya kadar idari para cezası verilecek.

İklim Değişikliği Başkanlığı tarafından Emisyon Ticaret Sistemi yani ETS kurulacak.

Yazının Devamı

Tarımsal ormancılık

Bu güne kadar toprağa dayalı üretimler, klasik tarım ve ormancılık uygulamaları şeklinde yapılmış, fakat son yıllarda yeni arazi kullanım etkinlikleri ve örnekleri ortaya çıkmıştır. Tarımsal Ormancılık adıyla da anılan bu etkinliklerin, kaynakların ve doğal dengenin korunmasında önemli bir yeri ve ağırlığı bulunmaktadır.

Tarım, her adımının detaylı olarak düşünülmesi gereken bütüncül bir sistemdir. Tarım arazilerinde çeşitli uygulamalarla her açıdan avantajlı bir ekosistem kurulabilir. Bu uygulamaların başında ise tarımsal ormancılık gelir.

"Tarımsal ormancılık" terimi 1973 yılında Kanadalı ormancı John Bene tarafından ortaya atıldı, ancak kavram binlerce yıldır var olan tarımsal uygulamaları da içeriyor.

Yazının Devamı

Bitkilerin fotosentez etkinliği nasıl arttırılabilir

Fotosentez, doğrudan veya dolaylı olarak gıdaya ihtiyaç duyan tüm canlıların gereksinimlerini karşılar. Petrol, doğal gaz ve kömürde depolanan enerjinin kaynağı yine fotosentez olayıdır.

Fotosentez etkinliğini başka bir ifade ile bitkilerin verimliliğini arttırmanın yöntemleri

Bitkiler geceleri solunum yaptıklarından ortamdaki CO2 miktarı artar. Serayı havalandırmak için güneş doğduktan 1-2 saat sonrası beklendiğinde gece bitkilerin solunumları sonucunda artan CO2’in dışarı kaçması engellenir. Çünkü bu süre içerisinde bitkiler ortamda birikmiş olan CO2’i kullanarak daha fazla fotosentez yapabilirler. Eğer sera naylonu geç açılırsa ortamda CO2 biteceğinden fotosentez durur. Seralara malç olarak saman serilmesi sulama esnasında samanın ıslanması sonucu saprofit bakterileri harekete geçerdir ve ortamdaki CO2 miktarı artar.

Yazının Devamı

Fotosentez yoksa yiyecekte yoktur

Son zamanlarda hiçbir ağaca sarıldınız mı? Baharda yemyeşil çıkan otların arasında çocuklarınızın saçını okşar gibi ellerinizi gezdirdiniz mi? Aslında yaprağı olan bitkiler bu sevgi ve şefkat dolu duygu ve davranışlardan daha fazlasını hak ediyorlar. Yeryüzünde yaşayan canlı türlerinin tamamına yakını varlığını, bitkilere ve ışığı yakalayan diğer organizmalara borçludur.

Dünya üzerindeki yaşamın büyük çoğunluğu, Güneş'in yeryüzüne sürekli gönderdiği enerji sayesinde devam edebiliyor. Enerji, sadece araç ve gereçlerin çalışmasını sağlamaz, canlıların yaşamsal faaliyetlerinin devamı içinde enerjiye ihtiyaç vardır. Canlıların büyüyüp gelişmesinde, sindirim, solunum, boşaltım, olayları, enerjiyle gerçekleşir. Fakat organizmalar güneşten gelen ışık enerjisini yaşamsal ihtiyaçları için doğrudan kullanamazlar. Bu enerjinin kullanılabilmesi için fotosentez yoluyla kimyasal enerjiye dönüştürülmesi gerekir. Başlıca enerji kaynaklarımız kömür, petrol ve doğal gazdır. Bunların hepsi eskiden yaşamış bitkilerden ve hayvanlardan elde edilir ve içlerinde depolanan enerji, başlangıçta fotosentez yoluyla güneş ışığından gelen kimyasal enerjidir. Dolayısıyla, bugün kullandığımız enerjinin de çoğu başlangıçta güneş enerjisiydi…

Fotosentezi, Güneş'ten gelen ışık enerjisinin şeker şeklindeki kimyasal enerjiye dönüştürülme süreci olarak tanımlayabiliriz. Işık enerjisiyle çalışan bu süreçte, yapraklar su ve karbondioksiti kullanarak glikoz molekülleri (veya başka şekerler) üretir ve bir yan ürün olarak oksijen ortaya çıkarır. Ortaya çıkan bu glikoz molekülleri hücreler için yakıt görevi görür. Yani hücrelerin enerji ihtiyacını karşılar.

Yazının Devamı

Ağaç kabuklarında oluşan yosun ve likenler zararlımı?

Ağaçların kabukları üzerinde zaman zaman yosunlar ve likenler yaşam alanı bularak çoğalabilmektedirler. Yosunlar basit yapılı küçük bitkilerdir. Ayrıca iletken damarları, çiçekleri ve tohumları yoktur. Yosunların bünyesinde klorofil bulunduğu için fotosentez yaparak kendi kendilerine yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Yosunlar için nemli bir yaşam alanı şarttır çünkü bunlar damarsız bitkilerdir, yani topraktan veya bitki kabuğundan su almak için bir damar ve kök ağına sahip değillerdir. Yağmurlu ve nemli günlerde çevreden su alarak ihtiyaçlarını karşılarlar. Yeterince ıslak olan neredeyse her yerde yosunlar büyüyebilir.

Ağaçların yosun tutmasında en önemli etkenlerden birisi çevresel koşullardır. Bu koşullar arasında nem, sıcaklık, ışık ve hava akımı gibi faktörler yer almaktadır. Asidik topraklar, yosunların büyümesini teşvik eder. Hastalıklı veya zayıf ağaçlar, yosunların daha kolay yerleşmesine neden olur. Ağaçların genel sağlığını etkileyen stres faktörleri, yosunların gelişimini teşvik edebilir. Yosunlar, bazı zararlı mikroorganizmaların ve mantarların yaşam alanı haline gelebilir; bu da ağaç sağlığına zarar verebilir. Yosunların genel anlamda ağaçlara zararı yoktur. Çünkü yosunlar fotosentez yapabildikleri için kendi besinlerini kendileri karşılayabilmektedirler. Eğer ağacın tamamına yakını yosunlarla kaplandıysa yosun çözücü ilaç uygulamaları yapılarak yosunlar temizlenebilir. Ya da elle veya fırça kullanılarak temizliği yapılabilir.

Likenleri ağaçlarda büyüyen gri, yeşil veya hatta sarı yosun benzeri maddelere verilen isimdir diye tanımlayabiliriz. Likenler basit bir canlı olmayıp, iki ayrı canlının yani alg ve mantarların bir araya gelmesi ve bir birlik meydana getirmesi ile ortaya çıkan birleşik, karmaşık canlılardır. Likenler yosunlara benzer özellik gösterebilirler. Ancak yosunlar ağaçların gölgeli yerlerinde, likenler ise güneş alan taraflarında bulunurlar.

Yazının Devamı

Ata tohum gerçekleri

Bilindiği gibi tarımsal üretimin başlangıcı ve temel girdisi tohumdur. Üretim esnasında ne kadar yüksek teknolojiye sahip olursanız olun, verimin üst çıtasını belirleyen tohumunuzun kalitesi ve içeriğidir. Özellikle bitkisel üretimde, üstün nitelikli ve kaliteli tohum kullanılması verimi diğer üretim şartlarına bağlı olarak %30-40 oranında, hatta yabancı döllenen türlerde (mısır, domates, biber gibi) melez tohumların 3-4 katına kadar verim artışı sağladığı bilinmektedir.

Atalık tohum, yerel çeşit veya köy çeşidi isimleri ile de bilinen ata tohum, farklı genetik özelliklere sahip, ıslah tekniklerinin uygulanmadığı, yetiştirildiği bölgeye uyum sağlamış, tarihsel geçmişi olan, babalarımızı, atalarımızın ektiği tohumlardır. Ata tohumlar en temel hali ile geleneksel yöntemlerle elde edilen, kendi tohumları kullanılarak üretimleri devam ettirilebilen bulundukları yerlere uyum sağlamış yerel çeşitlerdir.

Ata tohumlarının toplanması ve Tohum Gen Bankalarında koruma altına alınması çok önemlidir. Bu konuda ülkemizde çok sayıda araştırmacının bu tohumların toplanması ve koruma altına alınması çalışmalarını yaptığını biliyoruz. Kaybolmaya yüz tutmuş ata tohumlarının korunma altına alınması kuşkusuz çok önemlidir. Ancak en az bunun kadar önemli olan da bu ata tohumlarının sahip olduğu özelliklerin ve genetik potansiyelin belirlenerek tohum ıslahı yapan ıslahçıların kullanımına sunulmasıdır. Ülkemizde bulunan tohum gen bankalarımızda sayıları her gün artmakla beraber, 120.000 civarında ata tohumu +5 ile -18 derece sıcaklıklarda uzun süreliğine koruma altına alınmıştır. Ama çok azının genetik karakterizasyonu yapılabilmiş özellikleri ve genetik potansiyelleri belirlenerek ıslahçıların hizmetine sunulabilmiştir.

Yazının Devamı

Tahıllarda ve kurutulmuş meyvelerde okratoksin a tehlikesi

Okratoksin A (OTA), Aspergillus ve Penicillum cinsi küfler tarafından üretilir. İnsan ve hayvan sağlığı açısından zararlı beyaz kristal toz yapısında olup, sıcaklığa karşı oldukça dayanıklıdırlar. İnsanlarda ve hayvanlarda çeşitli böbrek hastalıklarına sebep olduğu bilinmektedir. Yapılan araştırmalarda OTA ile bulaşık yemlerle beslenen, kümes hayvanları ve diğer tür hayvanların sütlerinde, karaciğer ve böbreklerinde OTA ya rastlanmıştır. Yapılan araştırmalarda, okratoksin A tüm hayvanlarda nefropatik (böbrek fonksiyonlarının doğru çalışamadığı böbrek yetmezliğinde çok sık idrara çıkma ya da çok az idrar yapma, idrar kaçırma, idrar yolu enfeksiyonlarında artış, kemik ağrısı, kas krampları, mide bulantısı, iştah kaybı, ödem, kolayca yorulma, ciltte kuruma ve kaşıntı gibi belirtiler) etki göstermekle birlikte insanlarda ise kan serumunda yaygın olarak görüldüğü ortaya konulmuştur.

Okratoksinler; arpa, mısır, buğday, çavdar ve yulafın yanı sıra fasulye, incir, kuru üzüm, zeytin, kabuklu yemişler, kahve tohumu, baharatlar ve greyfurt suyunda da bulunabilmektedirler.

Ekmek, tüm dünyada karbohidrat ve protein kaynağı olarak tüketilmektedir. Bu nedenle beslenmemizin temel unsuru olan ekmek ve benzeri ürünlerdeki OTA miktarı insan sağlığı açısından önem taşımaktadır. Avrupa Birliği Komisyonu’na göre tahıl ürünlerinde alınmasına izin verilen maksimum OTA miktarı 3 ng/g’dır. Yapılmış olan çalışmalarda OTA yönünden tespit edilen sonuçlara baktığımızda, Adana’da yapılmış olan bir araştırmada 136 ekmek örneği çalışılmış ve bunların %70’inde limit değerin üzerinde OTA tespit edilmiştir. OTA ‘nın çoğalması ve bulaşması genellikle ılıman iklim, hasat ve hasat sonrası depolama koşulları ile yakından ilişkilidir.

Yazının Devamı

Aflatoksin sağlığımızı ve kuru incir ihracatımızı tehdit ediyor

Türkiye kuru incir üretim ve ihracatında dünya birincisidir. İncir tüm semavi dinlerde kutsal meyve olarak tanımlanan cennet meyvesidir. Ülkemiz, 2023 yılında 109 ülkeye 73 bin 388 ton kuru incir ihracatını gerçekleştirerek 260 milyon dolar döviz geliri elde etmiştir.

Aflatoksin, bazı küf mantarları tarafından üretilen zehirli maddelere verilen isimdir diye tarif edebiliriz. Aflatoksin özellikle Antep fıstığı, yer fıstığı, badem, fındık gibi sert kabuklu meyveler ile kuru incir gibi kurutulmuş meyvelerde; buğday, arpa, pirinç gibi tahıllarda, mısır ve kırmızı biber gibi baharatlarda bulunur. Aflatoksin bulaşmış yemleri tüketen hayvanların sütlerinde ve bu sütlerden üretilen ürünlerde de bulunabilir. Gıdalarda en yaygın ve tehlikeli olan aflatoksin türü B1 olup, hiçbir şekilde sıcaklık ile yok edilemez. Toprağa düşüp kolaylıkla bulaşabilen aflatoksinin insan sağlığına birçok önemli zararları vardır. Yol açtıkları en önemli sağlık zararlılarından biri karaciğer kanseridir. Aflatoksinin zararları tüketilen gıdalarda bulunan aflatoksin miktarı, yeme sıklığı, yaş vb. durumlara göre değişmektedir.

İhraç edilen kuru incirlerin ortalama % 2-5’i aflatoksin sebebiyle geri gelmektedir. Temmuz ayında İtalya ve Fransa’ya gönderilen kuru incirler aflatoksin sebebiyle geri gönderildi. Bu durumda kuru incir üreticilerine aflatoksin içermeyen ürün üretebilmeleri için önemli bazı tavsiyelerde bulunmak isterim.

Yazının Devamı