Ali Murat Karabağ

Ali Murat Karabağ

YouTube artık birçok çocuğun öğretmeni…

Bugün sınıfa girip çocuklara “Dün akşam ne izlediniz?” diye sorduğunuzda, artık neredeyse hiçbiri televizyondan, diziden, hatta bazen kitaptan bile bahsetmiyor.

Cevaplar genelde aynı: “YouTube’da bir video izledim… Şu fenomenin kanalına baktım… Bir şeyler öğrendim…”Ve tuhaf olan şu ki; çocukların “öğrendim” dediği şeylerin önemli bir kısmı, okulda saatlerce anlatılan konulardan daha kalıcı, daha akılda kalıcı ve daha eğlenceli oluyor.

Artık YouTube birçok çocuğun öğretmeni.Hem de bazen öğretmenlerinden daha etkili, daha sabırlı, daha renkli bir öğretmen…

Yazının Devamı

Cumhuriyetin yücelttiği, siyasetin ezdiği öğretmenler

Cumhuriyet, daha ilk adımında öğretmeni devletin omuzlarında taşıdı. Öğretmen, bir mesleğin değil bir ülkünün temsilcisiydi. Millet Mekteplerinden Köy Enstitülerine kadar öğretmen, bu toprakların aklı, vicdanı, ilerleme iradesiydi. Çünkü bir ülke, öğretmen kadar güçlüydü.

Bugünse aynı mesleğin mensupları, kendi ülkesinde en çok konuşulan ama en az dinlenen insanlar hâline geldi. Cumhuriyetin yücelttiği öğretmen, siyasetin dar alanında sıkıştırılan bir memura dönüştürülüyor. Eğitim, uzun vadeli devlet politikası olmaktan çıkıp dönemlik siyasi tartışmaların kolay hedefi hâline gelince; yük yine en çok öğretmenin omuzlarına biniyor.

Bir yanda geçim derdiyle boğuşan, ek iş yapmak zorunda kalan, mesleki itibarını sosyal medya kampanyalarında arayan öğretmenler…

Yazının Devamı

Ruhu paslanan çocuklar

Çocuk artık elleriyle değil, ruhu paslanarak büyüyor…Ne toprak kokusuna karışıyor, ne de düşe kalka öğreniyor hayatı. Oyun alanı dört duvar arasına sıkıştırılmış; bahçelerin cıvıltısı, sokakların hareketi, akranlarla paylaşmanın sıcaklığı bir ekran ışığının loşluğuna teslim edilmiş durumda.

Anne babaların iç huzuru için “sessizleştirme” tuşu gibi kullanılan dijital oyunlar, aslında çocukların en gürültülü çığlıklarıdır. Video izleyerek vakit geçiren, sanal kahramanların yerine kendi hayallerini feda eden çocuk, kendi iç dünyasında yalnızlaşıyor. Kendi gözlerinin ışığını unutuyor; başkasının kurgusuyla üretilmiş parıltılara bakarken.

Oysa çocuk dediğimiz varlık, sadece akademik başarıya koşan bir makine değildir. Onun en büyük hakkı, ruhunun özgürce nefes alabilmesidir. Bahçede koşarken düşmesi, bir çiçeği koparıp merakla incelemesi, oyuncağını paylaşırken kavga etmesi bile büyümenin sağlıklı parçalarıdır. Çocuk ruhunu paslandıran şey, işte tam da bu doğal öğrenme alanlarının ellerinden alınmasıdır.

Yazının Devamı

Öğretmenlik mesleği sosyal medya şakasının malzemesi değildir!

Son yıllarda “öğrencilerin dikkatini çekmek için” kılıktan kılığa giren öğretmen videolarını sıkça görüyoruz. Bir yere kadar anlarım: mizah olur, enerji olur, gençlere yakın durma çabası olur… Fakat artık öyle videolar dolaşıyor ki, eğitimin ciddiyetine, mesleğin onuruna, kurumun saygınlığına yönelen bir dalga hâline gelmiş durumda.

Geçen gün karşıma çıkan bir video bunun en net örneğiydi. Bir okulun *resmî* sosyal medya hesabında iki öğretmen çıkmış, okulun içindeki öğretmenleri kategorize ediyor: “En dedikoducu öğretmen, en cimri öğretmen, en geveze öğretmen…” Kahkahalar eşliğinde, birbirlerini ve meslektaşlarını karikatürize ettikleri bir video. Üstelik bunu özel hesapta değil, bizzat okulu temsil eden resmî kanalda paylaşıyorlar.

Şimdi soruyorum:

Yazının Devamı

Aynadaki yansımamız

Çocuk, dünyaya geldiğinde boş bir sayfa gibidir. O sayfaya ilk yazılan harfler, anne ve babadan gelir. Kalıtımsal özellikler dediğimiz; göz rengi, saç yapısı, boy uzunluğu belki ilk bakışta fark edilen yanlarımızdır ama daha derine indiğimizde, asıl mirasın kişilik özelliklerinde saklı olduğunu görürüz.Bir bakmışsınız çocuğunuzun öfke anında yüzündeki ifade tıpkı babasına benziyor.

Bir başka gün, küskünlüğü annesinin yıllar önceki hâlini andırıyor. Aslında bu durum hiç şaşırtıcı değildir. Çünkü çocuklar yalnızca genlerle değil, görerek, duyarak, hissederek anne ve babalarından izler taşır.Sinirlenmek, kolay vazgeçmek, kırıldığında içine kapanmak… Bunlar anne ve babadan öğrenilen olumsuz mirasın parçalarıdır. Çocuk, ebeveyninin davranışlarını izler, onları model alır. Bazen farkında bile olmadan bu tepkileri kendi karakterine işler.

Ama aynı şekilde güçlü iletişim kurmak, sabırlı olmak, kararlı davranmak da yine anne ve babadan öğrenilen değerli miraslardır. Çocuğun başarısında, hayata bakışında ve ilişkilerinde bu olumlu izler yol gösterici olur.Anne ve baba, çocuğuna sadece sözleriyle değil, davranışlarıyla da öğretir. Çocuğa sabırlı olmayı anlatmak yerine, sabrı göstermek çok daha etkilidir. Sinirlenmek yerine sakin kalmayı başarabilen bir ebeveyn, çocuğuna en büyük armağanı vermiş olur.

Yazının Devamı

Zamanın kıymetini bilmek

Anne-babalık, hayatın en özel yolculuklarından biri. Ama çoğu zaman bu yolculuk içinde günlük telaşlar, iş yoğunluğu, sorumluluklar derken çocuklarımızın büyüyüşünü fark edemiyoruz. Onların “ilk adım” heyecanı, “ilk kelime” mutluluğu, okul çantasını sırtına takışı… Tüm bunlar birer film sahnesi gibi akıp gidiyor. Ve biz, çoğu kez farkına bile varmadan o sahneyi kaçırıyoruz.

Bir gün dönüp baktığınızda, çocuğunuzun artık size ihtiyacı olmadığını, kendi yolunu çizdiğini göreceksiniz. İşte o zaman “keşke daha çok vakit ayırsaydım, keşke her anın kıymetini bilseydim” cümlesi içinizden geçmesin.

Çünkü çocukluk bir defa yaşanıyor, bir daha geri gelmiyor. Çocuğunuz sizden mükemmel bir ev, pahalı oyuncaklar ya da büyük imkanlar istemez. O, birlikte oynadığınız oyunları, masal dinlerken uykuya dalışını, birlikte kahkahalarla gülüşünüzü hatırlayacaktır. Çocuk için en değerli hazine, sizinle paylaştığı o anılardır.

Yazının Devamı

Çocuğum konuşmuyor, ne yapmalıyım?

Anne-babalık yolculuğunda en çok beklenen anlardan biri, çocuğun ilk kelimesini duymaktır. “Anne”, “baba” ya da minicik bir hece…

Bu sihirli an geciktiğinde ise ailelerin yüreğinde bir telaş başlar. Özellikle erkek çocukların konuşmaya beklenenden biraz daha geç başlaması, çoğu zaman endişeyi büyütür.

Aslında konuşmaya başlama süreci, çocukların gelişiminde bireysel farklılıklar gösterir. Kimi çocuk 12. ayda ilk kelimesini söylerken, kimisi 2 yaşına yaklaşırken konuşmaya başlar. Burada belirleyici olan yalnızca biyolojik faktörler değil; çevre, aile tutumları, sosyal ortam ve çocuğun bireysel mizacı da büyük rol oynar.

Yazının Devamı

Dikkat dağınıklığının panzehiri

Okçuluk, binlerce yıllık bir geleneğin günümüze taşınmış hali…

Savaş meydanlarından spor salonlarına, avcılıktan olimpiyatlara uzanan bu serüven, bugün çocuklarımız için yalnızca bir spor değil; karakter ve kişilik gelişiminde önemli bir eğitim alanı.

Bir çocuğun eline yay alması, aslında kendini tanıma yolculuğuna çıkmasıdır. Çünkü okçuluk, yalnızca hedefi vurmayı değil; sabrı, dikkati, öz denetimi ve özgüveni öğretir. Çocuğun gelişim süreçlerine baktığımızda bu kazanımların ne kadar kıymetli olduğu açıkça görülür.

Yazının Devamı

Tiyatrocular; Don Kişotlar

Yıllar önce Küçükesat’ta, eski bir apartmanın -2. katında küçük bir tiyatro açmıştım. Orası aynı zamanda evimdi. Sabahları kalkar kalkmaz, ilk iş olarak kenarda köşede ölmüş tahtakurularını toplar, dışarı atardım. Sonra pencereleri açar, içeriyi havalandırır, umutla beklerdim.

Birazdan dostlar gelir, az parayla bir tencere çorba yapılır, bol ekmekle paylaşılır, ardından prova başlardı. O küçücük sahne, bizim için dünyanın en büyük sahnesiydi.

Keyifliydi… ama çok zordu.

Yazının Devamı

Satranç: Hayatın sessiz öğretmeni

Satranç yalnızca taşların tahtada hareketi değildir; aklın, sabrın ve öngörünün ince ince işlendiği bir strateji sanatıdır. Yüzyıllardır oynanan bu oyun, aslında yaşamın küçük bir modelini sunar bize. Her hamle bir tercihtir, her tercih bir sonuç doğurur. Ve tıpkı hayat gibi, geri dönüşsüzdür.

Satranç insana en başta öngörüyü öğretir. Bir hamleyi yapmadan önce birkaç adım sonrasını hesaplamak, olası ihtimalleri zihinde kurmak, riskleri ölçmek... Hayatta da öyledir; bugün attığımız adımlar yarının kapılarını açar ya da kapatır.

Ama satrancın öğrettiği belki de en kıymetli ders şudur: Aynı hedefe farklı yollarla varılabilir. Bir piyonun yavaş ilerleyişi ile bir vezirin keskin hamlesi aynı amacı güdebilir. Tıpkı yaşamda olduğu gibi, bazen küçük ama sabırlı adımlar, hızlı ve gösterişli hamlelerden daha kalıcı zaferler getirir.

Yazının Devamı

22. Kitap Fuarında bir yolculuk

22. Ankara Kitap Fuarı kapılarını açtı. Kitap kokusunun, sohbetlerin, yeni basım heyecanının arasında dolaşırken, aslında bir fuarda değil de bir dost buluşmasında gibi hissettim. Çünkü bizim için Robinson Crusoe yalnızlığın anlamını, Küçük Prens çocuk kalmanın saflığını, Selim Işık varoluş sancısını, Gregor Samsa yabancılaşmayı, İnce Memed adalete özlemi, Don Quijote hayalin yüceliğini, Raskolnikov ise vicdanın ağırlığını temsil eder. Onlarla buluşmak, aslında kendi içimizle buluşmaktır.

Fakat bu yıl stantlarda gördüğüm manzara beni şaşırttı. Evet, rengârenk kitaplar, kalabalık imza kuyrukları vardı. Ama raflarda, kara kapaklı, hızlı tüketim için hazırlanmış kitapların çoğaldığını fark ettim. Fantastik-romantik öyküler, isekai (paralel evren maceraları), web novel ve light novel tarzı seri kitaplar gençlerin ellerindeydi.

Bu tür kitaplar, hızlı okunabilirliği, sürekli yeni maceralar sunması ve eğlenceli karakterleriyle genç okuru cezbediyor. Kaçış edebiyatı tam anlamıyla burada vücut buluyor; okur günlük hayatın sıkıcılığından sıyrılıp başka evrenlere, başka kimliklere taşınıyor. Ancak işte tam burada bir kaygı başlıyor. Çünkü bu metinler çoğu zaman yüzeysel kalıyor; felsefi derinlik taşımıyor, insanı kendisiyle hesaplaşmaya çağırmıyor. Sadece hızla tüketiliyor, bir sonraki cilde ya da seriye geçiliyor.

Yazının Devamı

Küçük seslerin büyük ezgisi

Bir çocuğun müzikle tanışması, aslında onun hayatla tanışma biçimlerinden biridir. Sesini eğitmek, sadece doğru notayı yakalamak değildir; sabrı, disiplini ve öz denetimi de öğrenmektir. Çünkü konser için gidilen her prova, çocuğa zamanını planlamayı, emeğinin karşılığını beklemeyi ve düzenli çalışmayı öğreten bir yolculuktur.

Provalarda öğrenilen en büyük derslerden biri, “hata yapmanın da öğrenmenin bir parçası” olduğudur. Yanlış girilen bir nota ya da kopan bir uyum, aslında çocuğa sabretmeyi ve yeniden denemeyi öğretir bu da hayatın en güçlü kazanımlarından biridir; 'yılmamak'.

Koro disiplini, çocuğa sadece kulağını değil kalbini de açar. Birlikte şarkı söylemek, hem bedensel uyum hem de zihinsel odaklanma geliştirir. Her sesin ayrı bir değeri olduğunu, ama esas güzelliğin uyumda gizlendiğini öğretir. Birlikte söylemek, empatiyi öğretir; kendi sesini duyururken başkasının sesine kulak vermeyi…

Yazının Devamı

Kitap seçerken nelere dikkat etmeli?

Okullar açıldı, ders zili çaldı. Hepimiz çocuklarımızın akademik gelişimine odaklanırken bir gerçeği yeniden hatırladık: "Kitap okumak, yalnızca ders başarısını değil; düşünme, hayal kurma ve kendini ifade etme becerisini de güçlendiriyor." Bu yüzden aileler, “Çocuğum hangi kitabı okumalı?” sorusuna yeniden cevap arıyor.

Kıymetli ailelerimiz, bu önemli konuyu sizlerle paylaşmadan önce yazımızı Doç. Dr. Yılmaz Çıracıoğlu ile paylaştık. Kıymetli hocamızın katkı ve referansları ile içeriğin doğrulandığını belirterek devam edelim.Elbette Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı 100 Temel Eser listesi ciddi bir yol gösterici. Ancak çocuklarımızı sadece bu listeyle sınırlamak zorunda değiliz. Farklı hikâye kitapları, romanlar ya da modern eserler de seçilebilir. Burada kritik nokta, seçim yaparken nelere dikkat etmemiz gerektiğini bilmek.

1. Güvenilir yayınevleri

Yazının Devamı

Unutulan kahramanlar: Öğretmenlerimiz

Yeni bir eğitim-öğretim dönemine başlıyoruz. Bu dönemde yine çocuklarımız için önerilerde bulunacak, eğitim sistemindeki eksiklikleri dile getirecek ve evlatlarımızın daha iyi şartlarda bir yılı tamamlamasını temenni edeceğiz. Ancak ne yazık ki çoğu zaman bir şeyi unutuyoruz: Öğretmenlerimizi…

Ekonomik şartların altında ezilen, hayat mücadelesi veren öğretmenlerimiz var. Bir yandan kendi yaşamlarının yükünü taşırken bir yandan da çocuklarımız için ışık olmaya devam eden öğretmenlerimiz… Onların emeği çoğu zaman göz ardı ediliyor.

Oysa asıl mesele sadece ekonomik değil. Öğretmenlik bugün, hiç olmadığı kadar zor bir meslek haline geldi. Çünkü öğretmenler yalnızca ders anlatmıyor, çocuklarımızı hayata hazırlıyorlar. Ama nasıl bir hayatın ortasında?

Yazının Devamı

LGS maratonuna başlayalım

8. sınıf öğrencileri için yeni eğitim yılı, sadece bir sınıf geçişi değil; aynı zamanda hayatlarında önemli bir dönüm noktasıdır. Testler, dersler, kurslar, özel dersler… Yoğun bir tempo onları bekliyor. Peki, bu maratona nasıl hazırlanmalı ve bu süreçte nasıl dirençli kalınmalı?

Planla başla. Başarıya giden yolda ilk adım, plansızlığa düşmemektir. Haftalık ve aylık hedefler koymak, bu yoğunluk içinde pusulanız olur. Çalışma saatlerinizi bir anda artırmak yerine, aşamalı bir şekilde yoğunluğu artırın.

Kaygıyı yönetmeyi öğrenmelisin. LGS, sadece bilgiyle değil, aynı zamanda duygularla da sınar. Beklentileri gerçekçi tutmak, nefes egzersizleri ya da kısa yürüyüşlerle zihni dinlendirmek bu süreçte çok önemlidir. Unutmayın, ara vermek tembellik değil, motivasyonun yakıtıdır.

Yazının Devamı

Eğitim koçu/danışmanı kimdir?

Günümüzde çocukların hayatlarına yön veren, ideallerini şekillendiren ve kariyer yollarını etkileyen bir alan var: eğitim koçluğu ve danışmanlık. Ancak bu alanda büyük bir belirsizlik ve tartışma söz konusu. PDR mezunlarından felsefe öğretmenlerine, sınıf öğretmenlerinden farklı meslek gruplarına kadar pek çok kişi eğitim koçu veya danışmanı unvanıyla sahneye çıkıyor. Peki bu kadar hayati bir süreci kim yönetmeli?

Öğretmenler, öğrencilerinin parmaklarının arasından kayıp gitmesine sessiz kalmıyor. Onlara göre, pedagojik formasyon bir çocuğun yaşamına yön verirken temel bir gereklilik. Çünkü her öğrenci yalnızca bir hedefe yönlendirilmiyor; ruhsal, duygusal ve sosyal gelişimi de dikkate alınmalı.

Öte yandan farklı meslek erbapları “Yönlendirme sadece öğretmenlerin tekelinde olamaz” diyor. Kendi başarı hikâyelerini paylaşarak gençlere yol göstermeye çalışıyorlar. Elbette her iyi niyetli girişim desteklenmeli, ancak niyet tek başına yeterli midir?

Yazının Devamı

Sınavlarda hızlı okumanın etkisi

Merkezî sınavlar olan LGS ve YKS, Türkiye’de öğrencilerin akademik geleceklerini şekillendiren önemli dönemeçlerdir; öyle ki bu sınavlar yalnızca bilgi test etmez, aynı zamanda zaman yönetimini, dikkat becerisini ve analitik düşünmeyi de sınar.

İşte tam bu noktada, “hızlı okuma” bir üst algıya dönüşür: öğrencinin yalnızca soruları daha çabuk taramasını değil, aynı zamanda anlamlandırma sürecini de derinleştirmesini mümkün kılar.

Bu becerinin temel faydalarının başında zaman avantajı gelir. Zira LGS ve YKS’de özellikle yeni nesil sorular uzun paragraf kurguları, grafik analizleri ve çok basamaklı anlatımları içerir. Hızlı okuma, öğrencinin metinleri daha kısa sürede tarayıp anahtar unsurları işaretlemesine, dolayısıyla çözüm aşamasına daha sağlam geçmesine yardımcı olur. Bu ise süre baskısını hafifletir ve sorulara daha serbest, daha dikkatli yaklaşmayı sağlar.

Yazının Devamı

Okul modu açılsın

Deniz, kum, güneş; akrabalar ve arkadaşlarla geçirilen güzel zamanlar derken üç aylık yaz tatili bir anda geçti. Şimdi sırt çantalarına kitap kokusu, defter sayfalarına yeni umutlar ekleme zamanı.

Ancak tıpkı sporcuların büyük bir yarışa çıkmadan önce ısınması gerektiği gibi, çocuklarımızın da yeni eğitim yılına başlamadan önce hem zihinlerini hem de bedenlerini “okul moduna” almaları önemli.

İlk adım, uyku düzeni. Yaz boyunca gece geç saatlere kadar süren film keyfi ya da oyun maratonları, okul açıldığında yerini erken yatma- erken kalkma disiplinine bırakmalı. Vücudun bu değişime uyum sağlaması için tatilin son haftasında saatleri yavaş yavaş okul düzenine çekmek gerekiyor.

Yazının Devamı

0-3 yaş dikkat gelişimi

Hayatın ilk üç yılı, bir çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimi için adeta altın bir dönemdir. Bu yıllarda dikkat, öğrenmenin temel taşıdır.

Çocuğun çevresini algılaması, yeni kavramları keşfetmesi ve oyunla öğrenmesi dikkat gelişimine bağlıdır. Ancak dikkat dediğimiz şey doğuştan tam anlamıyla gelmez; sevgiyle, doğru yöntemlerle ve sabırla gelişir. İşte bu noktada “Annepati” felsefesi devreye girer: Çocuğu sadece anlamak değil, onun dünyasına adım atıp kalbiyle görmek…

0-3 yaş döneminde oyun, çocuğun dili ve dünyayı anlamlandırma aracıdır. Basit ama hedefe yönelik oyunlar dikkat süresini uzatır. Örneğin, renkli bloklarla kule yapmak, eşleştirme kartlarıyla oynanan kısa süreli oyunlar veya bir nesneyi saklayıp bulmasını istemek, zihinsel odaklanmayı güçlendirir.

Yazının Devamı

Düşüncesiz değer, felsefesiz eğitim

Değerler eğitimi elbette önemlidir; ancak felsefi sorgulamadan yoksun bir değerler eğitimi, sağlam bir temele oturamaz. Çocuklara sadece basitleştirilmiş nezaket kurallarını öğretmek, onlara neden “iyi” davranmaları gerektiğini kavratmaz; yalnızca otomatik bir uyum yaratır.

Oysa gerçek eğitim, “Neden doğruyu seçmeliyim?”, “Adalet nedir?”, “İyi insan olmak ne demektir?” gibi soruları sordurabilmektir. İşte felsefe tam da bu noktada devreye girer; değerleri ezberletmek yerine, içselleştirmeyi mümkün kılar.

Türkiye’de son on yılda değerler eğitimine ağırlık verildi; fakat aynı dönemde PISA sonuçları gösteriyor ki eleştirel düşünme ve okuduğunu anlama becerilerinde hâlâ OECD ortalamasının gerisindeyiz. Bu veriler, felsefenin yokluğunun eğitimimizi sadece teoride değil, somut olarak da zayıflattığını açıkça ortaya koyuyor.

Yazının Devamı

Annelik yolculuğu

Bir çocuk dünyaya geldiğinde sadece bir bebek doğmaz; aynı anda bir anne de doğar. Ne var ki, doğan bu annenin eline bir "Kullanma kılavuzu" verilmez. Uykusuz geceler, ağlama krizleri, ilk adımlar, ilk kelimeler... Hepsi büyülü olduğu kadar belirsizlik doludur. İşte tam bu noktada devreye annepati felsefesi girer.

Annepati; anne olmanın sadece bakım vermek değil, duygudaşlıkla eşlik etmek olduğunu savunur. Anlamaya çalışmayı, her davranışın ardındaki mesajı duymayı, yargılamadan yanında olmayı öğretir. Bebek büyürken annenin de içsel olarak büyümesini sağlayan bir yoldur bu.

- Sevgi, en temel ihtiyaçtır. Annepati der ki: Bebeğiniz önce kucağınızda büyür, sonra hayatta yürümeye başlar. Onun için güven, önce ten temasınızda, sesinizde, kokunuzdadır. Şefkatle sarılmak sadece fiziksel değil, ruhsal bir besindir.- Her ağlama bir mesajdır. Annepati, ağlamayı susturulması gereken bir sorun değil, çözümlenmesi gereken bir iletişim şekli olarak görür. Bazen açlık, bazen yorgunluk, bazen sadece bir bakışa ihtiyaçtır. Dinlemek, anneliğin en derin eylemidir.

Yazının Devamı

Lise tercihi ve aile

Uzun ve yorucu bir hazırlık sürecinin ardından, lise tercihi zamanı geldi çattı. Sizler için bu dönem belki bir-iki yıl süren bir çabanın sonucu olabilir ancak anne ve babalarınız için, bu süreç çok daha önceden başladı — siz dünyaya gelmeden önce bile.

Çünkü bir çocuğun geleceği, ailesinin hayalleriyle başlar. Tam da bu noktada “Annepati” felsefemiz devreye giriyor: Adım adım geleceğin başarısı.Bu tercih süreci yalnızca bir okul seçmekten ibaret değil. Gelecekte atacağınız akademik ve mesleki adımların yönünü belirleyecek önemli bir karar. Bu yüzden bu süreci ailenizle birlikte yürütmek, birlikte düşünmek ve karar vermek çok değerli.

Öncelikle, lise türlerini tanıyarak başlamalısınız. Anadolu, fen, meslek, imam hatip, güzel sanatlar veya spor liseleri… Her biri farklı bir yolculuğa açılan bir kapı. Hangi okulun sizin ilgi alanlarınıza, hedeflerinize ve yeteneklerinize uygun olduğunu araştırmak çok önemli.

Yazının Devamı

Hangi lise? Lise türleri

Her yıl binlerce gencimiz ortaokulun ardından hayatının önemli dönemeçlerinden biriyle karşılaşıyor: Hangi liseyi seçeceğim?Kulağa basit bir seçim gibi gelse de, aslında bu karar çoğu zaman öğrencinin üniversite tercihlerini, hatta mesleki yönelimini doğrudan etkiliyor. Dolayısıyla yalnızca sınav puanına göre değil ilgi, yetenek, hayaller ve kişilik özelliklerine göre verilmesi gereken bir karar bu.Bugün elimizde pek çok farklı lise türü var. Her biri ayrı bir dünya, ayrı bir yol haritası sunuyor.Fen Liseleri, bilim ve matematik alanında kendini geliştirmek isteyen öğrenciler için özel bir zemin hazırlıyor.

Mühendislik, tıp, yazılım gibi sayısal alanlara yönelmek isteyenler için oldukça verimli bir altyapıya sahipler. Ancak yoğun akademik tempo, bu liseyi tercih edecek öğrencilerin disiplinli ve sabırlı olması gerektiğini unutmamalı.

Sosyal Bilimler Liseleri ise adından da anlaşılacağı üzere, edebiyat, tarih, felsefe gibi sosyal alanlara ilgisi olan öğrencileri hedefliyor. Hukuk, psikoloji, siyaset bilimi gibi bölümlerle ilgilenen öğrenciler için doğru adres olabilir. Ancak ne yazık ki çoğu zaman fen liseleri kadar görünür değiller.Anadolu Liseleri ise belki de en esnek yapıya sahip okullar. İlk iki yılda ortak derslerle temel oluşturan bu liselerde, öğrenciler 11. sınıfta alan seçimi yaparak yönlerini belirliyor. Bu yönüyle hem fırsat sunuyor hem de sorumluluk yüklüyor: Doğru alan seçimi çok kritik.

Yazının Devamı

Eğitime adanmış 100 yazı

“Şimdi yollarda olanlar, bilmezler ki çizdiğimiz yoldalar.”Yıllar önce kaleme aldığım bu cümle, bugün 100. köşe yazıma başlarken zihnimde yankılanıyor. Çünkü ben o yolu, sadece kendim için değil; okuyamayan çocuklar, yönünü kaybetmiş gençler, sistemin içinde sesini duyuramayan öğretmenler için çizdim. Ve bugün dönüp baktığımda görüyorum ki, o yol hâlâ yürünüyor.Benim hikâyem bir kalemle başladı. O kalemle sadece yazmadım; yön gösterdim, cesaret verdim, eleştirdim, düşündürdüm. Eğitimde adaleti savundum, fırsat eşitliğini hayal değil, hak saydım. Kitapları sadece raflarda değil, çocukların yüreğinde açan çiçekler olarak gördüm.Bir Ömrün Özeti: İdealistlik ve MücadeleEğitim bir sistem değildir sadece; bir inanç, bir direniş ve bir umuttur. Ve ben bu umuda inandım.Yıllar boyunca;* Anadolu’nun dört bir yanında gençlerle, öğretmenlerle buluştum.* Sosyal medyada, sahada, sınıflarda ve kürsülerde aynı hakikati dile getirdim: “Her çocuk iyi bir eğitimi hak eder.”* Kitaplar yazdım, seminerler verdim, binlerce öğrenciye ve eğitimciye dokundum.* Ve her yazımda, her sözümde sadece sistemin değil, vicdanın da sesi olmaya çalıştım.Eğitime dair söylediklerim çoğu zaman alkışlanmadı. Ama ben hiçbir alkışın bir öğrencinin hayatını değiştirmekten daha kıymetli olmadığını çok erken öğrendim.

100 YAZININ ARDINDA NE VAR?

Bu yazılar bir birikim değil sadece; bir çağrıdır.Kimi zaman LGS’deki adaletsizliği yazdım, kimi zaman sınav sistemi içinde ezilen çocukların feryadını.Kimi zaman bir öğretmenin sessiz çığlığı oldu satırlarım, kimi zaman bir velinin umutsuz bakışı.Ve her yazıdan sonra şunu sordum kendime:“Yarına bir çocuğun umudu olacak bir cümle bırakabildim mi?”Eğer bu soruya içtenlikle “evet” diyebiliyorsam, işte o zaman kalemim amacına ulaşmış demektir.Yol Bitmedi, Yazı BitmezBu 100 yazı, ne bir son ne de bir özet. Bu sadece bir dönemeç. Çünkü değişmeyen tek şey, değişim için atılan ilk adımdır.Bugün hâlâ çocuklar karanlıkta ders çalışıyorsa,Bir öğretmen yalnızca nöbet tutmakla anılıyorsa,Veliler tercih yaparken yalnız kalıyorsa,Benim kalemim durmayacak.Çünkü bu yol, sadece benim değil.Bu yol, bizim yolumuz.Nice yazılarda, nice mücadelelerde, nice aydınlık günlerde buluşmak dileğiyle…

Yazının Devamı