Tiyatrocular; Don Kişotlar

Ali Murat Karabağ

Ali Murat Karabağ

Tüm Yazıları

Yıllar önce Küçükesat’ta, eski bir apartmanın -2. katında küçük bir tiyatro açmıştım. Orası aynı zamanda evimdi. Sabahları kalkar kalkmaz, ilk iş olarak kenarda köşede ölmüş tahtakurularını toplar, dışarı atardım. Sonra pencereleri açar, içeriyi havalandırır, umutla beklerdim.

Birazdan dostlar gelir, az parayla bir tencere çorba yapılır, bol ekmekle paylaşılır, ardından prova başlardı. O küçücük sahne, bizim için dünyanın en büyük sahnesiydi.

Keyifliydi… ama çok zordu.

Üstüne bir de ülke ekonomisindeki büyük kriz eklenince, tiyatromun perdeleri erken kapandı. Bir duayen bir gün bana “Tiyatroda dört kez batılır, beşincide rahata kavuşulur” demişti. Bizim tiyatro maceramız o sözle sona ermişti.

Yıllar geçti. Ve ben bu dönemde, bir başka Don Kişot’u izledim sessizce: *Bülent Durmaz’ı.*

Kendisini yakından tanımam, sadece birkaç kez selamlaştık. Ama onun mücadelesini yıllardır takip ediyorum. Kendi elleriyle kurduğu tiyatrosu, geri dönüşüm malzemeleriyle yaptığı dekorları, yaz kampları, oyunculuk dersleri...

Kısacası bir sanat emekçisinin, bir idealistin destanı.

Herkesin ekran başında, sinema salonlarının bile boş kaldığı, dijital platformların hayatı esir aldığı bir çağda o hâlâ sahnede!

Işığın altında, ter içinde, seyirciyle göz göze…

Ve bu bana hep Don Kişot’u hatırlatıyor: rüzgâr değirmenlerine karşı tek başına savaşan ama vazgeçmeyen bir yürek.

Bugün tiyatro sadece sanat değildir; bir direniştir, bir kültür nöbetidir. Ama bu nöbete katılmak zorundayız. Çünkü çocuklarımız sahnenin büyüsünü, alkışın ritmini, bir insanın gözünün içinden hikâye anlatmanın sihrini bilmeden büyüyor.

Tiyatroyu yeniden canlandırmak istiyorsak, reçete çok basit; Çocuklarımızın elinden tutup birlikte tiyatroya gideceğiz.

Çünkü tiyatro sadece izlenmez; yaşanır, hissedilir, insanı insanla buluşturur. Bir gün perde yeniden açıldığında, orada olmak gerek.

Çünkü o sahnede, hâlâ Don Kişotlar var. Ve onların tek beklentisi, bir alkış…