Sürpriz değil, duygusal şiddet

Ali Murat Karabağ

Ali Murat Karabağ

Tüm Yazıları

Geçtiğimiz hafta sosyal medyada paylaşılan bir video, milyonlarca kişinin içini sızlattı. Bir öğretmen, doğum günü olan öğrencisine “sürpriz” yapmak istemiş. Hazırlık yapmış, pasta almış, mumlar getirmiş ve sınıfça planı oluşturmuşlar. Ne var bunda, diyebilirsiniz. Ama mesele tam da burada başlıyor.

Sürprizin senaryosu şöyle: Ders başlarken öğretmen, doğum günü olan öğrenciyi sebepsizce azarlıyor. Hırçın bir tavırla, “çık dışarı” diyor. Çocuk, şaşırmadan kalkıyor, neye uğradığını sormadan sınıftan çıkıyor. Bahçeye mi gidecek, koridora mı, müdürün yanına mı, belli değil. Bu tepkisiz çıkışta en çok da alışkanlık var. Demek ki bu çocuğa “çık dışarı” denmesi ilk değil.

Ardından içeride mumlar yakılıyor, pasta hazırlanıyor, çocuk içeri çağrılıyor. Ve çocuk, içeri adımını atar atmaz ağlamaya başlıyor. Sevinç mi bu? Belki. Ama daha yakından bakınca başka bir şey görünüyor. Çocuklar genellikle mutluluktan ağlamaz. Yetişkinlerin lüksüdür sevinç gözyaşları. Bir çocuğun kalabalık içinde, gözyaşlarını tutamadan ağlaması bize başka bir hikâye anlatır: baskı, kırılganlık, incinmişlik...
O görüntüde ağlayan sadece bir çocuk değildi. Onunla birlikte sınıfın geri kalanı da şaşkın, ne yapacağını bilemez haldeydi. Ne gülüyorlar ne konuşuyorlar. Çünkü doğum günü bahanesiyle kurgulanan bu senaryoda, hepimizin yüzüne çarpan bir gerçek vardı: Biz çocuklara kötü davranmayı olağanlaştırmışız. Hatta bunu "sürpriz" adı altında süslemeye bile çalışıyoruz.

Bir çocuk, kendini değersiz hissettikten sonra gelen pastadan mutlu olmaz. Aksine, önce incinip sonra avutulmak, onun içinde kalıcı bir iz bırakır. Bu "sürpriz", bir çocuğun kalbinde "bana güvenilmez", "her an dışlanabilirim" hissiyatını derinleştirir.

Bu bir sürpriz değil. Bu, duygusal şiddettir.

İyi niyet, her zaman iyi sonuç doğurmaz. Hele ki öznesi bir çocuksa... Eğitim ortamı, duyguların manipüle edildiği değil, güvenin inşa edildiği bir yer olmalıdır. Öğretmenler, çocukların kalbine dokunurken sadece bilgiyle değil, şefkatle yaklaşmalı. Çünkü bir çocuk, hatırladığı bir doğum gününü yıllar sonra anlatırken pastayı değil, kendisini sınıftan atıldığı anı hatırlayacaktır.

Yetişkin dünyasının ağır duygularını, çocukların narin kalbine yüklemeyelim. Onlar bizim ezberlerimize değil, gerçek ilgimize ihtiyaç duyuyor.