Gençleri okuldan uzaklaştırmak: Sessiz bir çöküşün ayak sesleri

Ali Murat Karabağ

Ali Murat Karabağ

Tüm Yazıları

“Herkes okumak zorunda değil." Son zamanlarda kamuoyunda sıkça karşılaştığımız, adeta bir savunma duvarı gibi kullanılan bu cümle, ilk bakışta bireysel tercihleri yüceltmek gibi görünse de aslında çok daha derin ve karanlık bir gerçeği örtmeye çalışıyor: Eğitim sistemine ve okullara olan inanç, özellikle lise kademesinde, hızla sarsılıyor.

Bu cümleyi tekrarlayanlar, gençlerin eğitimden kopuşunu makulleştirmek, devletin ya da yerel kurumların gençleri okulla buluşturmadaki başarısızlığını perdelemek, hatta kendi sorumluluklarını gençlerin “tercihine” yıkarak görünmez hâle getirmek istiyor olabilirler. Oysa bir gerçeği unutmamalıyız: Eğitim bir tercih değil, bir haktır. Bu hakkın uygulanmasını sağlamak da kamu kurumlarının temel görevidir.

Liseyi sadece bir tercih meselesi gibi sunmak, gençleri “okul dışı”na doğru itmenin kapısını aralıyor. Ve bu kapının arkasında ne yazık ki pek de parlak bir tablo yok. Erken yaşta ve çoğu zaman isteğe değil, zorunluluğa dayalı evlilikler... Sokakta, sistemin dışına itilmiş gençleri bekleyen bağımlılık tuzakları... Farklı grupların kolayca etkisi altına alabileceği yönsüz zihinler... Tüm bunlar, eğitimin dışına itilmiş her bir gencin karşılaşabileceği tehditlerden yalnızca bazıları.

Bugün “herkes okumak zorunda değil” diyenler, yarın karşımıza “herkes çalışmak zorunda değil” ya da “herkes sağlıklı olmak zorunda değil” gibi cümlelerle de çıkabilir. Çünkü bir kere temel hakları tercihle karıştırmaya başlarsanız, o çizgi giderek bulanıklaşır.

Gençleri kaybediyoruz. Şimdi de okul dışına iterek tamamen yok etmeye hazırlanıyoruz. Bu bir tercihten çok bir terk ediştir. Ve bu terk edişin bedeli ağır olur.

Lütfen artık yeter.
Buradan dönüş yok.
Söz konusu olan yalnızca bugünün değil, yarının da kaybı.