Sokaklar hâlâ savaş alanı gibi. Ne tarafı dinlersen o taraf haklı. Ama tarafsız bir gözle bakmak istersen durum farklı olabilir.
İmamoğlu’nun göz altına alınmasıyla başlayan şu karmaşık süreçte, kamuoyuna ulaşan bilgiler ışığında, İmamoğlu’nun her konu başlığı için olmasa da göz altına alınmasına gerek duyulmadan sürdürülebilir bir süreç işletilebilinirdi gibi görünüyordu.
Ancak suçlamaların ağırlığına bakılınca kaçma ve saklanma ihtimaline karşı içeride tutulması da makul hale gelmiş olarak görünmeye başladı. Rüşvet almak, irtikap, ihaleye fesat karıştırmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek, suç örgütü kurmak ve yönetmek, terör örgütü ile iş birliği yapmak gibi suçlar olunca durum vahim gibi. Her biri başlı başına güvenmeniz gereken bir görev adamı, bir belediye başkanı hele hele bir Cumhurbaşkanı adayı için kesinlikle kabul edilemez suçlamalar değil mi? Hangisi diğerinden hafif ki… Terör örgütüyle iş birliği yapmak kabul edilebilir mi? Ya da rüşvet almak, ihaleye fesat karıştırmak. Bir de bu durumu yurt dışında gidip, dostumuz olmayanlara, kendimize güldürüp, bizim iç işlerimize karışma hadsizliğine yükseltecek bir duruma sokup İmamoğlu’na yapılanı şikâyet etmek çok absürt olmadı mı?