Süreyya Terzioğlu

Süreyya Terzioğlu

Domuzlarla birlikte yaşamak

Bedenen yorulsak da ruhen ve kafa olarak rahatlayacağımız günler geldi bazılarımız için.

Tatile gidecek gücü olanlar çoktan start verdi bile...

Peki tatil diye planladığınız ve mis gibi doğanın serin, temiz denizin tadını çıkarmak için gittiğiniz koydan otelinize dönerken sekiz belki on domuz arasında kalarak arkanıza bakmadan koştuğunuzu hayal edebiliyor musunuz?

Yazının Devamı

İran neden yalnız kaldı ? Rusya, Çin ve biz neredeyiz?

Beşikteki bebek bile bilir ki; Çin, Rusya ve ABD dünya devleridir ve birbirlerinin ebedi rakipleridir. Peki ABD'nin İsrail’in yanında durmaya devam ederek İran’ı yok etme çalışmalarına Çin, Rusya ve hatta biz neden sessiz kalıyoruz acaba?

İsrail’in bitmek tükenmek bilmeyen şımarıklıkları, kana doymayan o vicdansız, mesnetsiz tavırlarına daha ne kadar göz yumulacak! Çin her ne kadar kargo uçaklarıyla yarım gönderse de İran’a acaba İran'ın ihtiyacı olan şey üç beş kargo uçağı ile yapılan yardım mıdır yoksa ABD ve İsrail’e karşı yanımda dur temennisi midir? Acaba Çin içten içe İran’daki savaş durumunun bitmesi ile ABD ve İsrail’in gözünün kendisine çevrileceğini mi düşünmektedir? Aralarında birlikte savaşa girmeme anlaşmaları var tabii ama bu birbirlerine destek vermeyecekleri gerçeğini ortadan kaldırabilir mi dersiniz? Belki de Gümrük duvarları için bir şeyleri bir yerlere henüz oturtmak için acele edemiyordur.

Ya Rusya neden bekliyor? ABD'nin bu şımarık İsral’e açık seçik destek vermesine hatta bizzat İsrail'i yürütmesine neden sessiz kalıyor dersiniz? Öyle ya da böyle ABD ile ilişkilerinin henüz tavan perde kötü olmasına hazır değiller. İran'daki durumun daha derinden ve tehlikeli boyuta gelmeden her ikisinin de ortaya çıkmaya niyeti yok gibi görünüyor. Ukrayna ile ilişkilerini de gözettiği görülebiliyor. Adeta İran ABD ile aralarında demir bir perde görevi görüyor ama nereye kadar ? Peki biz?

Yazının Devamı

Savaş kapıda ama zeytinlikler katlediliyor!

TBMM'de görüşmelerine başlanan ve yazık ki madencilerin yani rantın lehine kararla sonuçlanan zeytinlikleri yok etme kanun tasarısı kabul edildi. Bu kadar acımasız bir tutum ve doğayı yok etme eyleminin hayata geçirilmesi ancak silahsız, topsuz, tüfeksiz ülkeyi vurma olarak nitelendirilebilir.

​Türkiye’nin enerji arzını karşılama amacı ile yola çıkıldığı öne sürülse de, yol ve yöntemin bu şekilde olması ancak bir kandırmacadan ibaret olabilir. 19 Haziran Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'nda “Bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi" görüşüldü. Cuma günü de kabul edildi. Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi ise bir şey değiştirir mi göreceğiz. Yine Türkiye aleyhine bir durum daha meclisten, TÜRKİYE’nin meclisinden geçecek…

​Neden mi Türkiye aleyhine.. Bakın görün durum aynen şöyle olacak. Eğer bu teklif kabul edilirse ilerleyen aşamada ÇED yani açık adıyla Çevresel Etki Değerlendirilmesi gibi bir mekanizmanın çalışmasına asla izin verilmeyecek. Neden mi? Onu da açıklayayım; madenciler tarafından bir mağduriyet yaratılıp ama izin verildi ve biz işlemleri başlattık bu kadar yatırım nereye gidecek, çöp olur gibi önceden hazır edilen bahanelerle işlemlere hızla devam edilecek ve yazık ki bu durum bize aziz Türk milletinin başına bela edilecek. Onlarca farklı şekilde enerji üretimi sağlanabilecekken zeytinliklere gözünü dikenler bu vatana ihanet edecekler. Ve yine bizler kuzu kuzu bekleyeceğiz. DUR BAKALIM; NE OLACAK! diye beklemeye ve sonra çözüm bulmaya çalışacağız.

Yazının Devamı

Ne mutlu Türk'üm diyene

Nereye evriliyoruz böyle? Çözebilen var mı? ya da şöyle sorayım acaba birbirine karışan at izi ile it izini ayırt edebilen var mı?

Bir Türkiye Cumhuriyeti millet vekili “ -PKK, bir terör örgütü değil, Özgürlük hareketidir “ cümlesini rahatça kullanabiliyor ve bu parti bir Atatürk, Cumhuriyet gibi kelimeleri dilinden düşürmeyen bir partinin milletvekili.

Kemal Kılıçdaroğlu değil miydi? “ -Ben Dersimli Kemal, Yerel yönetimlerin özerklik şartını kabul edeceğim. “

Yazının Devamı

Sadece baba gibi baba olanlara gelsin…

Bazı durumlar ve görevler, sorumluklar vardır ki her biri diğer görev ve sorumluklardan kat ve kat daha önemlidir.

Anne olmak baba olmak, devlet yönetmek, doktor olmak , bir ordunun komutanı olmak gibi ağır bir yük ve anlam vardır yaptıkları işlerde. Baba olmak da bunlardan biri…

Evine yavrularına helalinden kazanmak ve ekmek getirebilmek için , o yavrusuna okul harçlığı verebilmek için, onun geleceğine yapmak istediği eğitime katkı sağlayabilmek için uğraşan babalar. Anne olmayı becerememiş eşinin yerine geçmiş hem anne hem de baba olmaya çalışan babalar. Hatta henüz baba olmamış ama bir çocuk gördüğünde onun mutluğuyla gülümseyen, onu üzgün gördüğünde kaşı çatılan insan olan babalar.

Yazının Devamı

Hadi bakalım, kurtuldunuz!

Bugün ikinci sınavlarına da girmiş ve an itibarıyla o stresten kurtulmuş olan Lise Giriş Sınavı mağduru kuzularımız, gözünüz aydın.

Milli Eğitim’in eğitim konusundaki bu kadar basiretsiz ve sürekli değişikliklerle hem çocuklarımızın hem velilerimizin hatta öğretmenlerimizin canına tak dedirten durumların ardı arkası gelmiyor.

Sürekli kararsızlık ve beceriksizlik durumu sergileyen bakanlığımızın, işin uzmanlarını göreve getirmelerini ve İsmet İnönü ile burnumuzu malum yere batıran Fulbright Anlaşması’na bir son vermelerini ve bir iş yapmak istiyorlarsa ilk önce eğitimdeki bu büyük tehlikeyi ve boşluğu doldurmaları gerekiyor.

Yazının Devamı

Bu sefer de başka bir taktik!

Gün geçmiyor ki; bir başka yöntemle sahtekarlık oyunuyla karşılaşmayalım!

Bu sahtekarlık oyunları için harcadıkları zamanı ve bütçeyi bir ekmek teknesi için harcasalar zaten para kazanırlardı ama amaç az ya da helal para ile yetinmek değil, içlerindeki o kötü fikirleri ile birilerini dolandırmak ve başkalarının kazandığı paraya utanmazca el koymak. Dolandırmak, üzmek, çaresiz bırakmak, borç batağına sürüklemek ve daha nice zor duruma sokmak…

Üstelik çeşit çeşit dolandırma teknikleri geliştirdiler.

Yazının Devamı

Melek değilsin!

Hiç baktınız mı şöyle biraz uzağa çekilip de kendi hayatınıza? Yıpranmışlıklarınıza mesela!

Hepimizin farklıdır yıpranmışlıkları. Genel ve ortak özelliğine baktığınızda göreceğiniz ilk durum şudur; karşınızdaki kişiye, hak ettiğinden fazla değer vermek, sizi anlamak yerine size hep eleştiride bulunan, “sen değiştin, sen böyle değildin” suçlamaları yapanlarla bir arada olmanızdır. Hiç dönüp de kendine bakmayı bilmeyen kişilerle geçirdiğiniz zaman oldu mu? Onların her şeyi kendi penceresinden görmek istemesi ve sizin yerine düşünmeyi, algılamayı düşünmeyecek kadar bencil olmasından kaynaklanmaktadır. Neden sizin bu hale geldiğinizle ilgilenmez. Çünkü içten içe bilir aslında buna sebep olan kişinin ya da durumun kendisinin sebep olduğunu.

Telaş yapmayın. Kendinizi ifade etmeye de çalışmayın. Sizi o şekle sokan insan, sizi o hale kendisinin dönüştürdüğünün farkında değilse onun için nefes tüketmeye değmez. Sizin güler yüzünüz solduysa ve gergin bir hal aldıysanız, bu ifadeyi yok edenin kendisi olduğunu göremeyen bir narsistle baş edemezsiniz. Siz sebeplerini anlatmaya çalışırsınız ama o, sizi sürekli aynı şeyi söylemekle suçlar. Bilmez ki o söyleneler düzeltilmediği için o cümleler tekrar edilmek zorunda kalınıyor. Bir insana, bir şeyi bir kere söylersiniz hatta söylemenize bile gerek kalmaz anlar, o duruma zaten sizi sokmaz.

Yazının Devamı

Deliye her gün bayram

Bugün 6 Haziran 2025 Cuma ve İslam aleminin Kurban Bayramı'nın ilk günü. Tüm İslam alemine ama öncelikle tabii ki; Türk devletlerinin ve milletlerinin bayramını kutluyorum. Bir sene de daha geçti su gibi.. Ve yine ilk gün ki kurban kesme ve paylaşıyormuş gibi paylaşılmayan etlerimizi ile ilgili telaşlar da başlamış oldu.

Bu sefer asıl amacının paylaşmak ve kardeşlik olan bu bayram merasimine uygun davranalım ve eti sıyrılmış bölümünü değil, size verilseydi mutlu olacağınızı düşündüğünüzden kesimden pay ederek hareket edin derim. Artık bayramların eski tadı tuzu yok tabi ama biz bunu değiştirmek için elimizden geleni yapalım lütfen. Küslerin barıştığı, büyüklerin ziyaret edildiği ve uzun zamandır görüşülmeyenlerin bir araya geldiği bir bayram olsun. Ha bir de ille de barışmayın, arada bir ihanet, hazmedemediğiniz bir durum yaşamışsanız ve bu durumu haklı olarak sindiremiyorsanız hiç gerek yok, kendinizi germeye ve strese sokmaya. Siz affetmeye hazır olduğunuzda rahatlarsınız, üzerinizdeki kinin ya da küskünlüğün yükünü atabilirsiniz. Hazır olmadan dile getirdiğiniz, kalbinizin onaylamadığı affetme size sadece daha büyük bir stres ve kendinizi enayi yerine konmuş hissettirecektir.

Çocuklarımızın yine, yeni ayakkabılarını yastığının başına koyup heyecanla bayram sabahını beklediği bayramların tekrar gelmesini diliyorum. Çocukların bayram şekeri toplamaya giderken kaybolmadığı, küstürülmediği, incitilmediği, ille de kurban keseceğim ,bu harcadığım parayı bir fakirin kirasını, elektriğini ,suyunu belki de uzunca birkaç ay buzdolabını doldurduğum durum için kullanmak istemiyorum dersen, bari kurbanı erbabınca daha fazla canını yakmadan halledelim.

Yazının Devamı

Depresyonda mıyız?

Ben hemen hemen hiçbir açıklamasını güvenilir bulmam ama Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bazı paylaşımlar yapacağım. Bakalım siz bu verilere katılacak mısınız?

Dünya Sağlık Örgütüne göre yetişkin nüfusun %5’i depresyonla mücadele ediyormuş. Bana sorarsanız bu veri gerçek olamayacak kadar mükemmel. Bu kadar düşük bir oran olsaydı şu an dünya güllük gülistanlık olurdu kanaatindeyim. Depresyondan anladığımız nedir? Devam eden mutsuzluk hali, kişinin daha önceleri yapmaktan mutlu olduğu aktivitelerden artık keyif almaması, depresyonun yan etkilerini de sayarsak uyku ve beslenme bozukluğu ile hemen hemen herkesin baş etmeye çalıştığı sıkıntılar. Çeviriniz başınızı bir sağa sola ve sorun en yakınızdaki kişiye bakın hepsi depresyonda.

Nasıl olmasın ki; ekonominin bozulmuş olması ve alım gücünün refah seviyesinin düşmüş olması bile başlı başına bir depresyon sebebidir. Buna her yerde ve giderek artan şiddet vakalarını da eklersek iyi olmamız mucize olurdu. Birilerinin çekmiş olduğu sıkıntı ve benzeri durumlara sevinmek ya da kayıtsız kalmak mümkün olamayacağına göre; tabi insansak! Elbette yaşadığımız her durum hepimizi az ya da çok etkisi altına almış vaziyette.

Yazının Devamı

Anne gibi anne ol biraz

Nedendir bilinmez diyeceğim ama biliyoruz neden olduğunu. Artık eskisi gibi değil, hiçbir şey. Yıl sonu tatili gelmeden kermesler, piknikler, fuarlar, halk oyunları derken dersler iyice sallanıyor. Doğru düzgün ders işlenmiyor ya da geçiştiriliyor.

Zaten 1950’den bu yana giderek, içeriği boşaltılmış, Amerika’nın onayladığı ya da yönlendirdiği ders konuları ve müfredatlar işlenirken şimdi bom boş geçen dersler can sıkıyor.

Rastlarsınız; iki öğrenciyi çekin kenara, sorun tarihle, edebiyatla, fen ile ilgili bir soru da ne kadar saçma sapan bir eğitim alamadıklarını görün. Sorsan hepsi ortaöğretim öğrencisi ama genel kültür bir tarafa işledikleri derslerden haberleri yok. Ama hepsi şimdiki birbirinden rezil şarkıları seslendiren şarkıcı bozuntularını da o soytarıların şarkılarını da bilirler.

Yazının Devamı

Zehirli sarmaşıklar ve üstüne vazife kalanlar

Hazır, bayram geliyor eş dost ziyareti başlayacak diye düşünüyorsunuz ama yine imkânı olanlar ya da kendisini borç batağına sokmayı bile göze alarak tatil beldelerine kaçacak aileler çok.

1960 / 70'li yıllarda doğan o efsane kuşak çok iyi bilir, bayramların hele de Kurban Bayramı'nın keyfini, tadını. Sabah erkenden kalkılır, çoluk çocuk hep birlikte kurbanın kesilmesi, dağıtılması ve eve kalan o küçük payla hem kendilerine hem de gelecek misafirlerine et kavurmaları ikram etmek için o mis kokulu lezzetler ortaya çıkar. Önce evin erkeğinin anne, babasına gidilir; ardından evin hatununun annesine babasına gidilir ve bu ziyaretler karşılıklı devam eder. Aynı yüzleri bayram süresince bol bol görürsünüz, sevseniz de sevmeseniz de!

Peki, n’oldu da artık aileler akraba ziyaretleri yerine, evde kafa dinlemek ya da kendilerinin ve eşlerinin akrabalarını ziyaret etmek yerine koşa koşa tatil planları yapar oldu dersiniz? Ne, biliyor musunuz? En önemli sebep maalesef tabi ki; ZEHİRLİ SARMAŞIKLAR VE İYİLİK YAPMAYI ÜSTÜNE VAZİFE OLARAK YAPIŞTIRANLAR.

Yazının Devamı

Açılım mı kaçılım mı?

Devlet Bahçeli’nin öne çıkarılarak yapılan açılım adındaki durum şehit ailelerini kızdıracak boyutlara ulaşmaya başladı.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı'nda Abdullah Öcalan için "Sayın" kelimesinin kullanıldığı törende vali ve millet vekili, şehit ailelerinden büyük tepki aldı. Bu ve bunun gibi örnekler giderek çoğalıyor ve yazık ki bazı kulis arkasında adı geçen bazı mevzular çok derinlik arz ediyor.

"Terörsüz Türkiye" için garantörlük yapacak bir ülkenin olması gerekliliğinden bahsediliyor ki; bu sadece şunu ifade eder: Türkiye Cumhuriyeti’nin Terörsüz Türkiye için başlattığı açılımın artık sadece bizi değil, uluslararası bir tarafa taşınmasına ve başka ülkelerin bizim ülkemizin politikaları hakkında yorum yapmasına daha da fenası müdahale etmesine ortam sağlar. Yani aslında terörden kurtulmak istenen durumun aslında tam da terörle iç içe getirecek, hatta diğer ülkelerle savaş haline sürükleyecek bir yere taşır.

Yazının Devamı

Sistemsiz sistem

Bakıyorum ülkemin gidişatına sistem çökmüş bir vaziyette. Her yerde bir kaosa yatkın bir ortam. Her yerde bir düzensizlik, bir sistemsizlik… Adeta sistemsiz bir sistem inşa edilmiş.

Bu sistemsizlik için sadece son dönemin başımızdan bir türlü gönderemediğimiz hükümeti suçlamak acımasızlık olur. Bir düzensizlik vardı ancak sağ olmasın bu hükümetle o düzensiz yapı artık içinden çıkılması daha fazla zorlaşan bir hale getirildi. Özellikle ileride de canımızı yok yakmaya devam edecek iç /dış güvenlik sistemi, ekonomi, sağlık, adalet ve en önemlisi de eğitim sistemi… Çünkü her işin başı eğitim…

Hangi işte olursanız olun eğitimsiz bir gelecek inşa edemezsiniz. Bugün hali hazırda bu kadar uzun süredir belli bir kesimin memnun olmadığı ama o memnun olmayan kesiminde memnun olduğu kesimden hiçbir becerikli hamle gelmeyince; memnun olmadığınız kesimden kurtulma gibi bir şansınız olmuyor. "Denize düşen yılana sarılır" misali ana muhalefetten bir medet bekleniyor düşüncesindeyim.

Yazının Devamı

Bir varmış bir yok muş!

Kısa bir zaman önce sokaklara çıkmış, her ne kadar İmamoğlu’nun içeriye alınmasıyla ilgili gibi görünse de aslında bir hak arayışı, bir direniş, bir yeni yol haykırışıydı. Şimdi bir varmış bir yokmuş oldular. Hepsi içeride…

Seversiniz, sevmezsiniz ama birinin derdest edilip peş peşe suçlamalara muhatap olması tepki çeker. Ha bu gözaltına alınmasındaki gerekçelerin bazılarında haklılık payı vardı belki ama tepkiye engel olmadı yazık ki. Son durum ise içeride Özgür Özel’in kışkırtmalarına kapılıp sokaklara koşan çocuklar, bir hak arayışı için çıktıkları yolda içeride annelerine, okullarına kavuşma gününü bekler haldeler. Peki, onları kışkırtanlar nerede? Onlar evlerinde rahat yataklarında uyurken, dışarıda gezip dolaşırken neden bu kışkırttığınız çocuklara sahip çıkmadınız?

Siz İmamoğlu yüzünden bu çocukların hem siyasi geleceklerini hem iş imkanlarını nasıl, hangi bencillikle ellerinden aldınız? Sizin tuzunuz kuru tabi! Bir gelecek kaygınız yok. Bir geçim derdiniz, bir siyasi kaygınız yok… Bu büyük bir çoğunluğunun sadece “ARTIK YETER” diye masum ve iyi niyetle çıktıkları yolda, bedellerini içeride haftalardır tutulmalarıyla ödettirdiniz!

Yazının Devamı

Ankara, Hacı Bektaş Veli İlköğretim Okulunun bu kermesini konuşuyor

Batıkent Turgut Özal Mahallesi'nde bulunan ve yeni binasıyla, yeni müdürüyle 2024/2025 eğitim öğretim yılında hizmet vermeye başlayan okul, güzel bir kermes yaparak herkesin dikkatini çekti... Dersek yalan olmaz…

Okul Müdürü Yakup Hilmi Yılmaz’ın o bitmez tükenmez sevgisi ve enerjisi tüm mesai arkadaşlarına ve tabii öğrencilerine yansımış olacak ki; Okul Müdür Yardımcısı Esin Akman Yiğit bile müziğin coşkusuyla içindeki o güzelliği çocuklara taşıdı, kermese neşe kattı. Okulun sadece milli bayramlardaki coşkulu programlarının değil aynı zamanda sosyal etkinlerle de ne kadar başarılı ve eğlenceli bir ortam sağladığına bir kez daha tanık olduk. Oyun ve eğlence parkurlarının kurulduğu, öğrencilerin dans gösterileri yaptığı, becerikli annelerin getirdikleri birbirinden lezzetli yiyeceklerle harika, cıvıl cıvıl bir kermes gerçekleştirildi.

Yazının Devamı

Her yerde aynı döngü

Gün geçmiyor ki kötü haber almayalım. İyice kötü haber çığırtkanı gibi hissetmeye başladım kendimi. Bu nedir böyle her yer bir zorbalık, her yer de bir eşkıyalıktır gidiyor. Yine okullardan gelen akran zorbalığı can sıkıcı boyutlara ulaşmış vaziyette. "Neden?" diye soran da "hadi şu sorunu çözelim" diyen de yok! Kimsenin umurunda değil!

Ben 15 Mayıs 1973 doğumluyum ve üç beş gün sonra bir yaş daha alacağım. Şöyle öğrencilik yıllarımı hatırladığımda, kendimle ve arkadaşlarımla hele hele o birbirinden kıymetli öğretmenlerimle gurur duyduğum, en mutlu olduğum anlar ve yerler aklıma geliyor. Birbirini hırpalamak, dayak atmak, rencide etmek bir tarafa dursun, birbirimiz olmadan kantine inmez, birimizin bakışından derdini anlar derman olmaya çalışırdık. Hâlâ görüştüğüm öğretmenlerim var ve onlarla telefonla konuşurken bile gayriihtiyari ayağa kalktığımı ve öyle konuştuğumu fark ettim. Bugün ne biliyorsam, neye nasıl inanıyorsam, nasıl bir düşünce ve davranış sergiliyorsam o birbirinden kıymetli öğretmenlerim sayesindedir.

Bugüne baktığımızda, bu zamanın öğretmenlerine de kızıyorum biraz. Aralarında görevini hakkıyla yapmaya çalışan ve o saçma sapan maaşla, çocukları gibi gördüğü o yavrulara canla başla bir şeyler öğretmeye, onları adam etmeye kendini adayan, baş taçlarımızı tenzih ediyorum tabi. Ancak bazı öğretmenlerimizin hak ettikleri sevgi ve saygıyı görmemelerinin karşılığı gibi öğrencilerden elini eteğini çekmesini, asrımızın felaketi fulbriht anlaşması ile zaten yok edilmiş eğitim sistemini, bir de bu hemen pes eden öğretmenlerimizin geleceğe balta vurmasını da doğru bulmuyorum.

Yazının Devamı

Bahar, bu bahar da aramızda yok sayenizde

Bu seneki bahar, bir Bahar’sız eksik başladı.

Şehir eşkıyası eşinden kaçarak İstanbul’a gelen, yeni bir hayat umudunu taşıyan Bahar, dün sabah saatlerinde vahşice katledildi.

Bir can daha 34’ünde hayattan koparıldı ve yazık ki yine etrafındakiler korku içerisinde sadece kaçabildi. Kızamıyorum da artık korkup kaçanlara, çünkü o gözü dönmüş şehir eşkıyaları, ellerinde ya satır, bıçak ya pompalı ya da tabanca ile planlı bir şekilde cinayet işlemeye geliyorlar. O kadar planlı ve istikrarlı yani.

Yazının Devamı

İşçimizin, emekçimizin bayramı kutlu olsun

Her ne kadar 1 Mayıs ilk kez Osmanlı’da 1911 yılında Selanik’te bulunan pamuk tütün ve liman işçileri ile daha sonra İstanbul’da da 1912 de kutlanmaya devam etmiştir. Cumhuriyet'imizin ilk tarihlerinde Sovyetler Birliği ile de bir dostluk şeklinde ilk kez 1922'de kutlanmıştır.

Ancak 1977 yılındaki DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler Bey'in 1 Mayıs konuşması sırasında onu dinlemeye ve işçi bayramını kutlamaya gelen kalabalığa açılan ateş sonucu 37 vatandaşımız hayatını kaybederken yüzlerce vatandaşımız da yaralanmıştı. Bunu fırsat bilip gerekçe gösterenler de 12 Eylül olaylarından sonra 1 Mayıs kutlamalarına izin verilmedi ve bayram olmaktan çıkarıldı. Nihayet 2009 yılında “Emek ve Dayanışma Günü “olarak tekrar kutlanmaya başlandı.

Emek veren, ekmeği için, üretmek için, vatanı milleti için çalışan emek veren, ter döken işçilerin emekçilerin kutlamaları neden hangi hakla, hangi gerekçe ile engellenir, hangi akla hizmet kana bulanır akıl ermez! Her zaman baş tacı olması gereken bir kesim olan işçinin emekçinin birlikte olmasına neden karşı konulur? Neden bu vatandaşlarımızın haklarının daha iyiye çekilmesi, hak ettikleri duruma getirilmesi hep geciktirilir, ötelenir ya da engellenir aklım almıyor gerçekten.

Yazının Devamı

Kimi, kime şikayet edelim?

Sokaklar hâlâ savaş alanı gibi. Ne tarafı dinlersen o taraf haklı. Ama tarafsız bir gözle bakmak istersen durum farklı olabilir.

İmamoğlu’nun göz altına alınmasıyla başlayan şu karmaşık süreçte, kamuoyuna ulaşan bilgiler ışığında, İmamoğlu’nun her konu başlığı için olmasa da göz altına alınmasına gerek duyulmadan sürdürülebilir bir süreç işletilebilinirdi gibi görünüyordu.

Ancak suçlamaların ağırlığına bakılınca kaçma ve saklanma ihtimaline karşı içeride tutulması da makul hale gelmiş olarak görünmeye başladı. Rüşvet almak, irtikap, ihaleye fesat karıştırmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek, suç örgütü kurmak ve yönetmek, terör örgütü ile iş birliği yapmak gibi suçlar olunca durum vahim gibi. Her biri başlı başına güvenmeniz gereken bir görev adamı, bir belediye başkanı hele hele bir Cumhurbaşkanı adayı için kesinlikle kabul edilemez suçlamalar değil mi? Hangisi diğerinden hafif ki… Terör örgütüyle iş birliği yapmak kabul edilebilir mi? Ya da rüşvet almak, ihaleye fesat karıştırmak. Bir de bu durumu yurt dışında gidip, dostumuz olmayanlara, kendimize güldürüp, bizim iç işlerimize karışma hadsizliğine yükseltecek bir duruma sokup İmamoğlu’na yapılanı şikâyet etmek çok absürt olmadı mı?

Yazının Devamı

Geçmiş olsun da yine olmasın!

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) Marmara Denizi ve İstanbul’da 23 Nisan'da yaşanan depremle ilgili ilk değerlendirme raporunda; depremin hem yerel büyüklüğünü (Ml) hem de moment büyüklüğünü (Mw) 6,1 olarak açıkladı.

İçişleri Bakanlığına bağlı Afet ve Acil Durum Yönetim Başkalığı AFAD ise depremin büyüklüğünü 6,2 olarak açıkladı. Her halde her ikisi de farklı ölçüm yöntemleri kullanıyorlar.

Beni asıl ilgilendiren şey ise depremin büyüklüğünden ziyade bu baş belası büyük sorun için İstanbul Büyükşehir Belediyesinin de İç İşleri Bakanlığının da nasıl bir tedbir alıyor olması. Tabi bir tedbir alınıyorsa... Bu işi ranta dönüştürmeden depreme dayanıklı binalar, alt zemin çalışmaları, çevresel faktörler, ulaşım, yerleşke düzeni, yeşillendirme ve ağaçlandırma yöntemleri, bina kat sayıları ve binaların yaklaşık konumları gibi yüzlerce başlık altında incelemeye alınması gereken konu varken İstanbullular kaderlerine mi teslim edilecek?

Yazının Devamı

Bütün dünya çocukları…

Zannetmeyin ki bugün sadece Çocuk Bayramı olan bir gündür…

Bugün başta Atatürk olmak üzere, milli iradenin temsilcilerinin bir araya gelerek oluşturduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı gündür….

Bugün kurtuluş mücadelemizi başlatıp yurdumuzu zafere götüren yolun başlangıcı olan gündür...

Yazının Devamı

Kadim dostlar bir arada

Güzel ilçemiz Mamak; Kadim Dostlar Derneği üyelerini coşkuyla bir araya getirdi ve çok güzel ağırladı.

Kadim Dostlar Derneği Başkanı Bekir Arslan başta olmak üzere değişik illerden, ilçelerden gelen dernek üyelerinin birçoğu farklı siyasi görüşe sahip olmalarına rağmen, sıcacık bir hava vardı. Herkesin tek derdi, tanışmak, kaynaşmak ve "ülkesi, çevresi ve geleceğimiz gençler için ne yapabilirim" sorusuna cevap aramaktı. Tabii niyet bu kadar ulvi olunca sohbet muhabbette o kadar sıcak ve verimli geçiyor.

Muhtarlar, ilçe başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları, iş insanları, emekliler, sağlıkçılar, bürokratlar, sanatçılar, eğitimciler, gazeteciler, avukatlar, lisanslı sporcular, esnaflar, her türlü meslek grubundan emekçilerin yer aldığı bir topluluk KADİM DOSTLAR DERNEĞİ. Bu kadar çok renkli ve kaliteli duruşların, güzel yüreklerin katılım sağladığı anlamlı bir buluşma oldu.

Yazının Devamı

Geleceğimiz ve geçmişimiz...

Bu ülkenin ne kadar gelişmiş olduğunu görmek isterseniz, o ülkenin kadına ve çocuğa bakış açısına bakmak lazım gelir. Ancak giderek yaşlanan ve yaş ortalaması yükselen bir ülke olma yolunda ilerlerken, doğum oranları yüzde ikilere düşmüşken, bir yandan da yaşlanan nüfusun refahı ve bakım hizmetleri konusu da giderek daha fazla önem arz etmeye başlıyor.

Çalışma hayatının kadını da içine alması, büyük değil küçük çekirdek ailenin tercih edilmedi, bireyselliğin arttığı, evlenme çağına gelmiş ama evlenmemiş nüfusun 20 milyona ulaşması gibi etkenlere baktığımızda artık büyük anneler, büyük babalara yaşlı bakım merkezlerinin yolu görünür oldu.

İyi ki varlar, yoksa bu kaşar yaşlının bakım hizmetini kim üstlenebilirdi ki?

Yazının Devamı