İstikrar!

İnanç Uysal

İnanç Uysal

Tüm Yazıları

Orman yangınları, mutfak yangınları, iklim krizi, emekli maaşları asgari ücret. Üzerine muhalif belediyelere yapılan operasyonlar.

Bu operasyonlar yapılırken cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin topyekun siyasallaştırdığı bir yönetim biçimi ile de sınanıyoruz elbette ama bu meselede tepki vermemiz gereken taraf sadece iktidar tarafı olmamalı diye düşünenlerdenim.

Çünkü ülke bütün aşamalardan geçerken muhalefet de iktidar da vardı. Hatta bu iktidardan önce de Türkiye vardı ve o zamanlarda da her şey güllük gülistanlık değildi diye hatırlıyorum. Adı başka olsa da bu iktidarın öncülleri de vardı. Hatta aynı isimli muhalefet de vardı.

Başka partiler de vardı, hala varlar bazıları. Bazılarının adları değişti, bazıları parçalandı, 1980'den önce ve sonra da aşağı yukarı aynı isimler, aynı ideolojiler vardı hayatımızda, her seferinde aşağı yukarı o aynı kısır döngüdeki isimler geçerdi hayatımızdan. Değişiklikler olmadı mı oldu ama çoğunlukla sadece isimler değişti.

Başarılı olmak ya da olmamak da aslında bir kriter olmadı, herkes kendi etrafını oluşturdu ve o etrafın kendisine taraf olması sayesinde bir biçimde sahnede kaldı. Mesuliyet hissi politikada pek de işe yarar bir his olmasa gerek. Zira birçok politikacı bu başarı ve başarısızlık kriterleri ile özel sektörde bir işte bile barınamazdı belki de ama asla üzerlerine alınmadan yıllarca aynı şeyleri yapıp aynı sonuçları aldılar, kimse de onlara ne yapıyorsunuz demedi. Diyenler oldu ara sıra ama, onların da hain ilan edilmesi çok zor olmadı. Çocukluğumdan beri bu sahneleri defalarca yaşadım, hala da yaşıyorum. Ama sanırım bir sonu gelecek bu kısır döngünün ve en azından bir istikrar oluşacak. O istikrar nasıl oluşacak neleri kapsayacak bunu bize zaman gösterecek.

O istikrarın bize faydası olacak mı, ilk aklımızdan geçen ve 1980'den beri sanki çok matah bir şeymiş gibi özlemle bahsettiğimiz o 2 buçuk partili sisteme doğru bir kez daha oluşan bu denemede gerçekten hepimiz kendimizi temsil edilmiş hissedecek miyiz.

Belki de aslında o kadar parti bile fazla diye düşünülebilir. Çünkü asıl olan partiler değil, devlettir. Bu devletin tanımlanması da devletin hakimiyetini tesis edenler tarafından yapılabilir, değil mi. Nasıl ki kuruculuk apoletleri ile bunca zaman bir şekilde var olmayı başarmış ama Atatürk'ten sonra toplumla arasında oluşan mesafeyi kapatmayı bir türlü başaramamış olan ve kendisini seçkin görenler geri kalanları her zaman hain olarak işaretleyerek yaşamayı bir tercih olarak koymuşlarsa bu gün de aynısının yapılmaması için geçerli bir sebep de oluşturulmakta zorlanılıyor.

Yani hemen herkesin katkısı ile geldik biz buralara. Söylemler aşağı yukarı hep aynı oldu, kendisini tanıtmak ve iktidarı devralmak adına arada bir halkçı söylemler kullanılsa da sonrasında hep aklı ermeyen bir halk oldu elitlerin gözünde. Bu elitlerin farklı turnusollları oldu hep.

Bazıları eğitimli, bazıları soylu, bazıları sadece mücadelelerin önde gidenleri. Netice değişmedi, kendilerine biat edilmesini istediler, hep kurtarıcı ve kahraman oldular. Her biri kendisine inandırdığı kalabalığı harekete geçirmek adına bir şeylerin elden gittiğine dair sloganlar ezberletti.

Her birinin kutsalları kalabalıkları hareket ettirme manivelası işlevi gördü. O kutsallar adına başkalarının kutsallarına hakaret edebilme hakkı verdiler kendilerinden olan temsilcilerine. Her kalabalık kendisine yakın değerlerin en iyi demagogunu tercih etti.

Ve şimdi belki de bir son ve bir başlangıç arasındayız. Yıllarca olup bitenleri seyrettik ve elimizden hiçbir şey gelmedi. Şimdi belki de aynı şeyleri tersinden seyrediyoruz. Yine elimizden bir şey gelmiyor. Halka hizmet etmek adına bu kadar çok gönüllü insanımızın olduğunu görerek mutlu olabiliriz sadece. Hatta o kadar kalabalık bir grup var ki bu halka karşılık beklemeden hizmet etmek isteyen, bazen hemen her konuda ve görüşte adaylıkları takip edince oy verenlerin sayısını geçiyor mu acaba bu durum diye şüpheye düşüyor insan.

Ülkesini hiçbir karşılık beklemeden seven, ve bu sevgi için siyasetin her kademesinde sadece hizmet edebilmek adına milyonlarca liralar harcayan, sırf bizler, bu meşakkatlere katlanan bütün siyasilere, onların desteklediği ve onları şartsız ve menfaatsiz destekleyen, medya mensuplarına, sivil toplum kuruluşlarına teşekkürden başka bir vazifemiz olamaz.

Neyse işte istikrar tam da böyle bir şeydir aslında...