"Güçlü bir Türkiye için sen de var mısın?"
Aslında tarihte bugün diye bölümler vardı eskiden gazetelerde ama internetten sonra onlara da gerek kalmadı. Hafızalarımız dijital ortamda zaten kayıt altında ama bu sefer bir gün gecikme ile ben tarihte dün konusunda bir şeyler yazmak istedim.
Dün yani 16 Nisan, size ne hatırlatıyor bilmem ama kayıtlara bakmanızı öneririm. Öncesinde çekilen "Güçlü bir Türkiye için sen de var mısın?" diye bir sloganla çekilen videolara mesela. İşin garibi o videolardaki insanların birçoğu, sanat ve spor camiasından geliyordu.
Birbirlerine "Güçlü bir Türkiye için sen de var mısın?" diye attıkları pasları, değerlendiren o isimlerin arasında kimler yoktu ki. Aslında çok da önemli değil ama kimler olduklarını ve bugün neler yaptıklarını merak edenler olursa “Güçlü bir Türkiye için sen de var mısın?” yazabilirler arama motorlarına.
Ama beni ilgilendiren o ehemmiyetli meşhurların kampanyaları değil elbette. Güçlü Türkiye olarak içinde bulunduğumuz durum. Yine de bu işlerin belirli başlangıç noktaları, mihenk taşları var. 12 Eylül, 28 Şubat gibi darbeler, ardından yaşanan 15 Temmuz ihaneti gibi hain girişimler kısa süre öncesine kadar meşhur olan normalleşme tabirinin neden bu kadar önemli ve çekici olduğunu anlatıyor bize.
Bu yukarıda bahsettiğim darbeler üzerinden bir biçimde kendisini koruma refleksi göstermek zorunda kalan bir milletin kabulleri ve rızaları elbette son derece önemli bir duygu yoğunluğu oluşturuyor. Hayatta kalmak her canlı için en önemli motivasyon kaynağı zira.
İşte bunları düşünürken, hiç ihtimal vermediğim şekilde sonuçlanan o referandum zamanlarına gittim biraz. İşte o sonuçları duyuran bir haber metni:
“Türkiye'nin yönetim sistemini değiştirecek anayasa değişikliği referandumu sonuçlandı. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Sadi Güven, kesin olmayan sonuçlara göre referandumunu 'Evet'in kazandığını söyledi.
Anadolu Ajansı (AA) verilerine göre 'Evet' oranı yaklaşık yüzde 51,43, 'Hayır' oranı ise 48,57. Açılan sandıklara göre katılım oranı yüzde 85,5 oldu, 25 milyon 133 bin 391 kişi 'Evet' oyu verirken, 23 milyon 758 bin 401 seçmen de 'Hayır' dedi. Yaklaşık 800 bin oy da geçersiz sayıldı.”
Evet, bundan bir sürü mesaj falan çıkarmaya çalışıldı o zamanlar, ağırlıklı olarak da muhalifler tarafından çıkarıldı bu mesajlar. Ama artık koalisyon olmayacak diyen iktidarın bahsettiği ve birçok ünlünün de reklamlarında oynadığı o “Güçlü Türkiye’de yaşıyoruz şu anda!”
Dahası sonuçlar üzerinden itiraz edenler oldu, muhalif taraftan ve bu itirazlara cevap Erdoğan’dan gelmişti, “Atı alan Üsküdar’ı geçti!” Artık siyasi literatürümüze de yer eden bu cümle bir itiraf olarak nitelendirildi yine muhalif kesim tarafından. Oysa böyle bir referandumun yüzde 30’lardan fazla evet oyu almasının tek sorumlusu o günün muhalefeti idi kanımca.
Sonrasında, sonuçlar üzerinden analizler yapıldı, “Efendim, aslında seçmen şunu demek istedi, yok hayır bunu dedi" gibi. Ben de bütün bunlara itiraz eden bir not almıştım o zamanlar. Şimdi de o notu günün anlam ve önemine binaen sizlerle paylaşıyorum:
"Seçmen denen canlı türünün mesaj verme kaygısı da becerisi de yoktur. Sonuçlar okunurken öyle derinlere dalıp hakkımızda 'demek istedi ki' falan diye yorumlar yapmazsanız seviniriz. Biz yani seçmen canlısı ne demek istiyorsak zaten demişizdir. Mesaj verme kabiliyetimiz ya da kaygımız yoksa da demek istediğimizi doğrudan demesini beceririz.
Ne dedik gayet açık. Başkanlık sisteminde oluşacak olan tablo işte aşağı yukarı budur. Bu sistemde koalisyon hükümetleri olmaz ama bir şekilde seçimlerden önce koalisyonlar oluşur. 2 parti kaldığını var saysak bile buradan da 65-35 hesabı yapmak yanıltıcı olur. Çünkü bu ülkede ya da herhangi başka ülkede iki parti ile bütün seçmeni her türlü temsil edebilmek olası değildir.
O zaman ne olacaktır? İnsanlar zamanın ruhuna ve kendi özel durumlarına göre inanç, yaşam tarzı, ideoloji gibi farklılıkları içinden bir tanesini öne çıkararak öne çıkardığı özelliğinin temsil edildiğini düşündüğü tarafa kayacaktı."