Eleştirilemezler ülkesi
Kendisinin olağanüstü şeyler yaptığına ve en iyi olduğuna bir ön kabul olarak toplumun kalabalıklarını ikna etmeyi başarmış olan taraf, yaşanan olumsuzlukların konuşulup üzerinde düşünülmesini elbette istemez. Doğal olarak bunların konuşulduğu ortamları da baskı altına almaktan çekinmez.
Bu durum elbette sadece bugün yaşanan bir hal değil ülkemiz için Osmanlının son dönemlerinden itibaren uygulanan bir politika. Ama iletişimin bu kadar geliştiği bir çağda suçu ve yanlış davranışı tanımlamak kontrol etmek ve bu suçları işleyenleri de tespit etmek son derece kolay olacaktır.
Zaten yazının girişindeki ikna etmeyi başarmak bölümü de aynı sebep ve kaynaktan beslenir. Eğer karşı taraf olarak konumlandırmayı başardığın bir grup siyaset ve o siyaseti destekleyen insanlar varsa bunun kendi tarafından bir kişi az olması da şu an kullanılan sistem için yeter duruma gelmiş oluyor.
İşte burada bu sistemin muktedirinin karşısında duran herkesi yaftalama potansiyeline her gün yeni bir biçimde tanık olmaya devam ediyoruz. En son Sayın RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in açıklamaları geliyor akıllara ne dedi Sayın Şahin bir daha bakalım: “Haber bültenlerinde şiddet içerikli görüntü ve seslerin dışında yayınlanan haberlerde de ülkemizde olumlu olaylar olmadığı algısı yaratılıp vatandaşlarımızın karamsarlığa ve yalnızlığa düşürülmek istendiği görülmektedir. Yayıncı kuruluşlarımızın, haber içeriklerinde editoryal bağımsızlıkları bulunmaktadır. Ancak bu bağımsızlık kamu yararı, toplum huzuru ve toplumdaki güven ortamını zedelemeyecek şekilde çalışmayı gerektirmektedir. Ülkemizde enerji, savunma sanayi, yerli ve milli teknoloji, sanat, kültür ve spor olmak üzere birçok alanda başarılı çalışmalar ortadayken; karamsarlık aşılayan, 'yandık, bittik, mahvolduk' haberciliğinin kimseye bir faydası da yoktur."
Kabul ettik diyelim, öncelikle Sayın Başkan'a daha geçenlerde benim de yazıp eleştirdiğim şiddet kaynaklı haberlerin gündüz kuşağı yandaş medyada nasıl kendisine her gün yol bulduğunu hatırlatmak isterim. Dahası aynı kuşak programlarında ahlaki olarak da sanırım Sayın Başkan'ının dikkatini çekmesini bekleyeceğimiz ayrıntılara da sık sık denk geliniyor.
Ama elbette sayın başkan o bölümden bahsetmiyor sanki, daha çok kendisinin kast ettiği eleştiri yapmakla propaganda yapmak arasındaki kalın ve net çizginin bir tarafında kalmak gerekliği. Kendisinin bu talebini yerine getiren ve hatta sosyal medya da çok daha fazlasını yapan bir ekip var zaten. Dahası özellikle sosyal medya tarafında bunları suç kapsamına girebilecek şekilde yapan ve muhalefete, hatta muhalif basına hakaretler yağdıranlar da var ama nasıl oluyorsa onlar bir şekilde dokunulmaz oluyor.
Sayın Başkan sonrasında da diyor ki Türkiye de her şey kötü değil, bir sürü güzel şey de oluyor ama siz onları takdir etmiyorsunuz. Halbuki bizim işimiz onları takdir etmek değil. Aynı ifadeleri muhalefet için de defalarca söylemiş yazmış birisi olarak muhalefeti de takdir etmek ve doğru yaptığını söylemek bizim işimiz değil. Bizim işlimiz önce habercilik. Sonrasında o haberler içinden eleştirilerimizi ortaya koymak. Bunu da kişilerden ve siyasetten bağımsız yapmak. Ne yazık ki oluşan iklim iki tarafın da işini hakkı ile yapmasına yine müsaade etmiyor.
Şimdi buradan yine gelelim sistem tartışmasına ya da tartışmamasına. Bir ara çok önemle üzerinde durulan tartışma nasıl olduysa birden kayboldu ve artık tartışmama durumu oluştu. Oysa yaşadığımız sıkıntıların bertaraf edilmesi konusunda muhalefet de başlangıçta bu sistem tartışmasının altını çiziyordu ama artık onlar da konuya pek girmiyor.
Açıkçası son dönemde CHP kendi içinde ve üyeleri üzerinden bir Başkan adayını süratle seçmenin en doğrusu olacağını söylüyor. Ancak bu seçimle ilgili elbette tasarruf hakları olmasına rağmen muhalefetin geri kalanını görmezden geldikleri şeklindeki eleştirileri ciddiye almıyorlar.
Bu sistemin adı her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olsa da fiilen seçilen son derece geniş yetkilere sahip bir Başbakan. Yani ortadan kaldırılan asıl makam Cumhurbaşkanlığı gibi duruyor. En son İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu da bu aday belirleme yöntemine itiraz etti. Ama elbette Cumhuriyet Halk Partisinin kendi içerisinde vereceği bir karar bu. Burada benim de Sayın Dervişoğlu gibi itirazım da zaten buna değil, kimi hangi yöntemle isterse aday olarak belirleme yetkisi CHP’nin kurumsal kimliğindedir ve dışarıdan karışılması mümkün değildir.
İşte o zaman bütün muhalefete dikte edilen bir aday olarak CHP’nin adayına oy verme mesuliyetinden bahsetme hakkını kaybeder CHP bunu daha önce de yaşadık ama nedense her seferinde, bu sefer dendi ve olmadı. Ardından da bugün iktidar tarafından oluşturulan dil CHP tarafından da kullanıldı.
Şimdi geldik yine aynı yere bizim meselemiz sistem mi kişiler mi meselesine, yukarıda RTÜK Başkanı tarafından yapılan açıklamalara getirdiğim eleştirilerin mantığı da zaten tam olarak budur. Eleştirilere tahammül edilemeyen kültürlerden demokrasi çıkmaz, toplumsal huzur ve refah da çıkmaz. Eleştiri ile hakareti net şekilde ayırmak kadar övgü ile yandaşlığı da net şekilde ayırmak gerekir.