Ekonomik programın gizli hedefi: İç piyasayı daraltmak mı?
Geçen hafta bir dostum, bozulan çamaşır makinesini değiştirmek için mağazaya gitti. Fiyatlara bakınca tek kelime edememiş. “Taksit sayısı sınırlı, faiz yüksek, kredi kartı limiti yetmiyor. Mecburen tamire devam” dedi. Bu küçük hikâye, aslında bugün beyaz eşya sektörünün raporlarına yansıyan büyük tablonun bire bir özeti. Vatandaş alamıyor, üretici satamıyor, fabrikalar kapasite düşürüyor.
Bu durumun sadece bir sektörle sınırlı bir daralma olduğunu varsaysak bile bu durumun domino etkisini de inkar etmek mümkün olmayacaktır diye düşünüyorum.
Temmuz ayı beyaz eşya verileri, uzun süredir dillendirilen “ekonomi dengeleniyor” söylemini sorgulatacak nitelikte. Sektör raporlarına bakıldığında Ocak–Temmuz döneminde üretimde yüzde 9, iç satışlarda yüzde 9, ihracatta ise yüzde 7’lik gerileme var. Tek aylık bazda bakıldığında tablo daha da sert; Temmuz’da üretim yüzde 13, iç satış yüzde 14, ihracat yüzde 15 düşmüş durumda. Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği (TÜRKBESD) de ilk 6 ayda iç satışların yüzde 8, ihracatın yüzde 5 gerilediğini doğruluyor.
Bir başka dikkat çekici veri ise ithalat tarafında. Yerli üreticiler küçülürken, beyaz eşya ithalatı yılın ilk yarısında yüzde 20’nin üzerinde artış göstermiş durumda. Yani içeride daralan talebin kalan kısmını yabancı üreticiler dolduruyor. Bu tablo, hem sanayi politikaları hem de cari açık kaygısı açısından düşündürücü.
Peki bu gelişmeler bir “tesadüf” mü, yoksa ekonomik programın dolaylı ama aslında öngörülmüş bir sonucu mu?
TALEBİ KISMAK ENFLASYONU DÜŞÜRÜR MÜ?
Hükümetin uyguladığı programın merkezinde yüksek faiz ve sıkı kredi koşulları var. Amaç, tüketici talebini dizginleyerek enflasyonu aşağıya çekmek. Teoride bu doğru olabilir; fakat pratiğe geldiğimizde beyaz eşya gibi dayanıklı tüketim malları ilk darbenin geldiği alan oluyor. Çünkü bu ürünler büyük ölçüde taksitli ve kredili alımlara dayanıyor. Faiz yüksek, kredi kartı sınırlı olunca, vatandaşın tercihi erteleniyor ya da tamamen vazgeçiliyor.
Sonuç: İç piyasada ciddi bir daralma ve fabrikalarda kapasite kullanımında düşüş.
İHRACATTA DA KAYIPLAR
Normalde iç talep zayıfladığında şirketler yönünü ihracata çevirir. Ancak orada da durum parlak değil. Çin ve Uzak Doğu üreticileri maliyet avantajıyla fiyat kırarken, Türk üreticiler girdi maliyetlerindeki artış ve lojistik giderlerle boğuşuyor. Buna yeterince güçlü ihracat teşvikleri de eklenmeyince, sonuç pazar payı kaybı oluyor.
MEHMET ŞİMŞEK’İN SÖYLEMLERİ NE ANLATIYOR?
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, son aylarda sık sık “istikrar”, “enflasyonu düşürme” ve “dış dengedeki iyileşme” vurgusu yapıyor. Örneğin bir değerlendirmesinde, “Küresel belirsizliklerin azalması ve enerji fiyatlarındaki düşük seyir dış dengemiz açısından olumlu bir konjonktür oluşturuyor” dedi. Yani hükümet, ihracatta yaşanan zorluklara rağmen dış dengeyi olumlu bir çerçevede sunmaya çalışıyor.
Fakat sahada bambaşka bir manzara var: üretici için “dış denge” ya da “istikrar” cümleleri, ihracatta yüzde 15’lik daralma ve kapasite kullanımında sert düşüş anlamına geliyor.
Burada asıl kritik soru şu: Program gerçekten iç piyasadaki daralmayı mı hedefliyor? Yoksa bu, enflasyonu düşürme yolunda “katlanılan” bir yan etki mi?
Gerçek şu ki uygulanan politikalar daralmayı yalnızca öngörmekle kalmıyor, adeta bilerek tetikliyor. Çünkü yüksek faiz ve sıkı kredi politikasının başka bir sonucu yok.
KONTROLLÜ DARALMA MI, KONTROLDEN ÇIKAN DARALMA MI?
Hükümet “dengelenme” diyor, sektör ise “daralma” diyor. Aradaki fark sadece kelimelerde. Eğer daralma “kontrollü” tutulabilirse enflasyon düşüşüyle birlikte ekonomide yeniden büyüme zemini yakalanabilir. Ama daralmanın süresi uzar, üretici kalıcı pazar kayıpları yaşarsa bu kez işin adı dengeleme değil, yapısal tahribat olur.
Ekonomik program adı altında yaşadığımız piyasa durumu, enflasyonu dizginlemek için iç talebin kasıtlı biçimde baskılanması anlamına geliyor. Bu bir tercihtir; ama tercihin bedelini sanayi öder, üretici öder, işçi öder.
Ümit veren açıklamalar güzel ama soruyu ortadan kaldırmıyor: Bu programın gizli hedefi gerçekten iç piyasayı daraltmak mı? Öyleyse, bedelini kim ödeyecek?
Şükür, emekli maaşlarını ödeyebiliyoruz diyen Çalışma Bakanı Işıkhan’ın da ne demek istediğini hâlâ anlamış değilim. Ama yukarıdaki tablonun endişe verici taraflarından birisinin de bu açıklamayı anlamlandırabileceğimiz günlerin olma ihtimali sanırım.