Acelesi olan kim?

İnanç Uysal

İnanç Uysal

Tüm Yazıları

Türkiye’de bugün çok yakıcı sorunlar var. Önce bu sorunların ve çözüm yöntemlerinin, halkın geniş kesimleri tarafından nasıl algılandığının analizini yapmak gerek sanırım. Elbette bunları yapmak için bilimsel ve istatistiki yöntemler de var. Bu işlere biraz kafa yormuş herkes de bu yöntemleri biliyor olmalı.

Halk adına ve halk için en iyisini bilenlerin dili bu topraklarda çok defa yenildi.

Bu onların fikirlerinin yanlış olduğu anlamına gelmiyordu çoğunlukla, haklı oldukları fikirlerini kendi aralarında konuşup karar vermelerinden ve bunu halkla gerektiği gibi konuşmamaktan kaynaklanıyordu. Zaten ülkenin asıl sorunu da temelde bu oldu çok uzun zaman. Siyasetten başka bir şey konuşmadık neredeyse. Belki çok da doğru fikirler ürettik ama bir kısmımız bunu halka aktarmak konusunda sıkıntı yaşadık.

Bunu beceremeyince de halkın anlamadığını kabul ettik. Benim kendi menfaatine yabancılaşmış diye tanımladığım toplum işte o anlamadığını varsaydığımız toplum aslında. Anlamadığı için değil belki de biz anlatamadığımız için kendi menfaatine yabancılaşmıştı.

Oysa toplumsal menfaatlerinin kişisel menfaatleri ile çelişmediği örneklerin olduğunu ve o örneklerdeki ülkelerin asıl refahı temin edebildiklerini anlatabilmeliydik. Başaramadık, halk kendisi adına karar vericilerin kendilerinin halini ve dilini anlamasını bekledi.

Sanırım sistemi oturmuş herhangi bir ülkede haberciler bu kadar ünlü olamazlar mesela. Hatta içlerinden bir kısmının ulaştıkları şöhretle mukabil servetleri de olmaz. Her gün ekranlarda birbirlerinden farklı fikirleri halk adına savunarak onları yönlendirmeye çalışmak aslında sadece başlangıçtaki pozisyonu güçlendirmekten başka bir işe yaramaz yaramıyor. Tartışmanın tarafları ve muhatapları kendi fikirlerini daha güvenle kabul etmiş olarak kalkıyor masadan.

Elbette iktidar bu açıdan 28 Şubat sonrası süreçte oluşturduğu büyük bir toplumsal koalisyon nedeni ile çok daha avantajlı. Neticede o koalisyonlar elbette başladığı gibi gitmedi. Bir kısmı kendi ayrıldı. Bir kısmı koalisyonun ruhuna, hatta bir kısmı vatana ihanet ederek dışarıda kaldı. Ama her şekilde başlangıçta tesis ettiği bu avantajı ile iktidarda kalmanın yolunu buldu.

Muhalefet tarafının, halk adına düşünmenin bir adım ötesine geçmekten vaz geçip, halka o düşündüklerini anlatabilecek farklı bir dil inşa etmesi gerekiyor. Yine bu uzun muhalefet eleştirisini neden yaptığımı sorgulayacak ve muhalefete muhalefet edilmez mottosu ile karşıma dikilecekler olabilir. Ama kusura bakmayın iktidara gelmek istediğini söyleyen muhalefet kendisine yönelik eleştirileri de ciddiye almak durumundadır.

Bugün ülkenin bu kadar başat sorunu ortada dururken ve ufukta bir seçim görünmemesine rağmen her gününü bu sorunları konuşmak yerine muhalefetin adayı kim olacak tartışmasına yönelten bir muhalefet sonunda yine bu halk bizi anlamadı derse diye korkmaktan kendimi alamıyorum.

Hala CHP içinde yaşanan Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı meselesini canlı tutmanın kimin işine yarayacağını ben pek anlamıyorum. Üzerine bir de bunu belirlemek adına CHP Parti üyeleri arasında bir eğilim yoklamasının yapılması fikrini de enteresan buluyorum. Bu konuyu daha önce de yazdım aslında. Tekrar olmasın ama 1 buçuk milyon üyenin tespit edeceği bir adayın muhalefetin tamamını temsil edeceği fikri nasıl oluşuyor onu bilmiyorum. Bu durum aslında CHP’nin iktidara yönelttiği bağnazlık suçlamasının kendi içinde tezahürüne izin vermek gibi geliyor bana.

Şu anda muhalefetin yapması gereken aslında yüzde 60’a tekabül eden toplumsal muhalefeti nasıl bir arada aynı hedefe yönlendirebileceği üzerine kafa yorması değil midir? Bunun illa seçimler ve aday üzerinden mi yapılması gerekir? Böyle bir aday belirlenmesi halinde toplumsal muhalefetin bu kadar sürede mutabakat içinde kalacağını kim söyleyebilir. İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu’nun yaptığı birlik çağrısına yüzde 80 üzerinde destek geldiğini kamuoyu araştırmalarında da görebiliyoruz. Ama bu birlik çağrısının ön şartlara dayandırılması durumunda ne olacağı ve ne kadar destek alabileceğini de tahmin edebiliyoruz.

O sebeplerle önce bir ortak dil oluşturmak ve bu ortak dil ile bu ülkenin ortak değerleri ile sorunu olmayan her muhalif fikri ortak bir hedefte birleştirmek adına gerçek sorunlara odaklanmak gerekiyor.
Unutmamak gerekir ki muhalefete de muhalefet edilir, ancak İktidarın tercih ettiği davranış biçimlerini göstererek muhalefet yapılmaz. Bunun bilinçli bir tercih olması da şart değil. Bu oyuna -gelmemek gerekir. Halk adına düşünmek iyidir, halkın ne düşünmesi gerektiğine karar vermek ise kötüdür. Onların sizi anlamak gibi bir mesuliyeti yok. Bu işe gönüllü olanların kendini anlatmak mesuliyeti var.

Bunu başarabilirseniz belki bir daha aynı sorunları anlatmak zorunda da kalmayabilirsiniz. Ama ilk aşamayı geçmenin yolu belli. Toplumsal mutabakat.