Acaba sendromu

İnanç Uysal

İnanç Uysal

Tüm Yazıları

Bu yazıda kundaklama ifadesinin geçmiyor olması kundaklama ihtimalinin yok sayıldığı anlamına gelmez. Dahası yaşadığımız ülkenin kısa tarihi, hem ekonomik hem de terörist faaliyetlerin böyle zamanlarda bir parametre olarak alınmasını son derece normal hale getirmektedir.

Aynı şekilde bu yazıda alınmayan ya da alınamayan tedbirlerin etkisi üzerine de çok fazla yorum yapılmamıştır. Her ne kadar olaylar gerçek olsa da zaten kahramanlardan bahsedilmemiştir. Neticede bir uyarlama da değildir. Bu yazı kafası karışık bir toplumun herhangi bir ferdinin, ‘ACABA’ larından ibarettir…

Her yaz, takvimden önce haber bültenlerinden anlıyoruz mevsimin geldiğini: “X ilinde orman yangını çıktı…”

Birkaç gün, bazen haftalar sürüyor alevlerle boğuşma.

Sonra aynı hikâye: Yanan hektarlar, tahliye edilen köyler, küle dönen yaşamlar.

Rakamlar sert: 1937’den bu yana Türkiye’de 126 binden fazla orman yangını yaşandı.

Son 20 yılda yangın sayısı ve yanan alanlar yüzde 50’nin üzerinde arttı.

2021 yılında yanan alan, son otuz yılın ortalamasının tam 13 katı olan 139 bin 503 hektara ulaştı.

Meteoroloji verileri, sıcaklıkların ortalama 1,5 °C arttığını, kuraklık sürelerinin uzadığını ve yangın riski taşıyan rüzgârların güçlendiğini ortaya koyuyor.

Tam bu dönemde geldi İklim Yasası.

Muhalefet, yasanın halk katılımından yoksun olduğunu, bilimsel hedeflerin net olmadığını söylüyor.

Çevre örgütleri, fosil yakıttan çıkış için somut takvim olmamasını eleştiriyor.

Sanayi kesimi ise, uygulamanın küçük ve orta ölçekli işletmeler üzerinde yaratacağı ekonomik yükten kaygılı.

Yangınlar “acil önlem” diyor.

2015–2024 arasında yıllık ortalama yangın sayısı 2 bin 700’ü aştı.

Ekonomi “yavaş ol” diyor.

Sonuç: İklim politikası ihtiyacı ile uygulanabilirlik arasına sıkışmış bir ülke.

Bu tablo bize özgü değil.

Kanada’da 2017 yangın sezonunda iklim değişikliği, yangınların yedi ila on bir kat daha büyük alanı etkilemesine neden oldu.

Fransa’da akaryakıt zammı “Sarı Yelekliler” protestosuna yol açtı.

Avustralya’da 2019–2020 yangınlarında 18 milyon hektar alan yandı; iklim politikalarını güçlendirme çabaları, güçlü kömür lobileriyle karşılaştı.

İklim krizinin etkileri sadece yangın veya sel ile sınırlı değil diyen bir çok kaynak var aslında ama onu da ekleyince iyice korkutucu oluyor fotoğraf:

Bilim insanları, Grönland ve Alaska’daki buzulların erimesinin yer kabuğu üzerindeki yük dengesini değiştirerek küçük sarsıntıları tetiklediğini söylüyor. Japonya’da ise yoğun yağış sonrası yaşanan depremler, doygun toprağın yıkıcılığı katladığına dair somut örnekler sundu.

Türkiye’de yangın sonrası çıplak kalan yamaçlar, olası bir depremde büyük toprak kaymalarına davetiye çıkarıyor.

Yani mesele tek bir felaketi çözmek değil, zincirleme riskleri aynı anda yönetebilmek. Yangın mücadelesi ve iklim politikası ayrı değil, aynı stratejinin iki ayağı olmalı

Adil dönüşüm olmadan hiçbir yasal değişiklik gönüllü bir halk desteği alamaz. Veri şeffaflığı olmadan da o güven kurulamaz.