3’lü masa kulisleri

İnanç Uysal

İnanç Uysal

Tüm Yazıları

Mansur Yavaş, mensubu ve belediye başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin cumhurbaşkanı adayını belirleme şeklini ve zamanını eleştirip ön seçime katılmayacağını açıklayınca, neredeyse siyasetin her kesiminin ezberi bozuldu.

Bir kısmı doğru, bir kısmı yanlış olabilecek bir sürü analiz ve tahmin yapıldı. Mesela Cumhurbaşkanı Danışmanı Oktay Saral, “Mansur Yavaş'ın belediyeciliğini beğenmediğini belirttikten sonra, "Ancak hududu da sınırı da aşmamıştır. Devletine, hukuka, yargıya saygıda bir densizliği olmamıştır" diye konuştu.

CHP'nin cumhurbaşkanı adayının İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu olmasının beklendiğini söyleyen Saral, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İBB Başkanı İmamoğlu arasında olabilecek bir seçim senaryosunda, Yavaş'ın Erdoğan'dan yana bir tavır alacağını iddia etti.

Aslında bu cümleleri okuyan ya da duyan herkesin Mansur Yavaş’ın bu cümlelerle övülmediğini anlamaması mümkün değil.

Hatta bu ifadeler o kadar üstenci ifadeler ki, Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı seçimi günü gelince yapacağı tercihi bile önceden belirtebiliyor. Bence bu şekilde ne yapmayı amaçlıyor ise onu da çok güzel ve çok açık ifade ediyor. Ama elbette bunları da anlamayarak hâlâ Mansur Yavaş üzerinden politika üretmeye çalışan trollerin olduğunu da biz Yavaş’ın açıklamalarından öğreniyoruz.

Elbette o trollerin her bir taraftan kendilerine saldırdıklarını da Sayın Yavaş söylemeden önce de tahmin ediyorduk. Aslında istisnalar dışında Saral’ın ifadelerini de anlamayan yoktur siyaset içinde ama bir kısmının işine geliyor bu şekilde kalması bir kısmı da umursamıyor.

Bana kalırsa burada iki nokta çok önemli ve inatla o iki nokta üzerinde durmamayı tercih eden bir siyaset yürütülüyor ülkede. Birincisi sistem, meselesinin isimlerin gölgesinde kalmasına izin verilmesi, ki bu durum o kadar kanıksanmış ki uzun zamandır muhalefetten iktidara "Adayınız kim?" sorusunu soran bile çıkmadı. Oysa ki bu durumda Erdoğan’ın adaylığı zaten baştan kabul edilmiş gibi bir görüntü oluşuyor. O zaman da muhalefet siyasetinin hukuk ve sistem vurgusu boşa düşüyor.

İkincisi de memleketin asıl gündeminin bu olmamasına dair tespitler. Bu konunun altını daha önce de çizmiş olmak da bana burada bir değerlendirme avantajı sağlıyor elbette. Bu konuda daha önce de yazmış ve konuşmuş olmasam bugün elbette beni de taraflı davranmakla eleştirecekler olabilirdi. Zaten o yazı ve konuşmaları daha önceden dinleyen okuyanlar hala bu şekilde iddialarda bulunabilirler elbette.

Durum öyle enteresan bir yere geldi ki, iktidar, memleketin ana muhalefet partisi ülkenin sorunlarını konuşabilmek adına bir cumhurbaşkanı adayına ihtiyaç duyuyor diye propaganda yapsa kabul görecek neredeyse.

Yani asıl sorunların kaynağı o sorunları konuşmak için muhalefette birden fazla kişinin olması imiş, halbuki Erdoğan’ın rakibi belli olursa ve bu rakip ile Erdoğan birebir kalırsa işte o zaman sorunlar net şekilde konuşabilirmiş havası var şimdi. Tamam bekleyip o durum da öyle mi olacak onu da görelim o zaman.

Bu durumun da kimin işine yarayacağını görmemek imkânsız bana kalırsa ama her zaman söylediğim gibi belki de ve umarım ben yanılıyorumdur. Fakat ne yazık ki sanmıyorum.

YENİ FORMÜLLER NLEER?

Elbette CHP’deki üçlü görüşmenin ardından birçok kulis haber ve birçok da yeni formül konuşulmaya başlandı. Saral tarafından yapılan açıklama ile Mansur Yavaş’ın aday olmaması gerektiği fikrine sahip CHP’liler kendilerini haklı olarak ilan etmiş olabilirler ama onlar da bu konuya çok dahil olmadılar şu ana kadar.

Bir sürü televizyon ve gazete üçlü görüşmede olup bitenleri detayları ile açıklamaya başladı zaten, başlangıçta da yazdığım gibi bu durum kulis olarak çok mümkün olmasa da orada bulunan 3 kişiden bilgi aktarılmış olabilir elbette. Yine de bu bilgilerin bir kısmı kasıtlı ve yanlış dahi olabilir, o nedenle oraya ben kendi adıma girmiyorum.

Ama ortada bazı gerçeklikler var, bunların yazılıp söylenebilmesi için kulise gerek yok. Eğer samimiyetle bir sistem değişikliğinden bahsediyorsak zaten defalarca yazdığım gibi bunun yolu belli. Yavaş’ın "Memleketin sorunları üzerine eğilmek gerek" ifadesinden sonra hâlâ yakın çevresine "100 bin imza toplar aday oluruz" demiş olması ise yine olmayana ergi sanki.

3 yıl sonra yapılması muhtemel bir seçimle ilgili aday belirlenmesine itiraz eden bir anlayış bunu da bugünden söylemez diye düşünüyorum. Eğer bugün tek konumuz cumhurbaşkanı adayı ise önce Erdoğan’ın adaylığının ön kabul olarak önümüzde durmaması gerekir. Hukuk ve sistem üzerinden konuşmalıyız. Erdoğan’ın adaylığı ile ilgili bir mesele yoksa o zaman da sistem konusundaki itirazlarımız devam etmeli.

Bir adayın seçildikten sonra o sistemi değiştirmesi için gerekli formüller ortadadır, kulis değildir, keşif de değildir. Neticede Erdoğan ve iktidar, her zaman yaptıkları gibi rakiplerini seçiyor görünüyor. İnatla da sistem vurgusundan kaçan, bir gündem oluşturuyorlar. Oysa kişiler üzerinden 3 yıl sonrası ile ilgili bir hesap yapmak, en azından gerçekçi değildir ama sistem üzerinden bir hesap yapmak gerekli ve gerçekçidir.