Millet sistemi
Son dönemde bazı çevreler “Osmanlı millet sistemini” Türkiye için ideal yönetim modeli olarak sunuyor. Özellikle Türk, Kürt ve Arap birlikteliğini savunanlar, Osmanlı’yı örnek göstererek bu sistemi övüyor. Fakat bu söylemlerde ciddi bir tarih çarpıtması var.
Zaten şu anda bize bu öneri ile gelen Tom Barrack olunca baştan işkillenmek gerekiyordu ama kılıf Osmanlıcılık olunca birçok yazar çizer durumun üzerinde durmamayı tercih etti. Oysa her ne kadar bizim duygularımızı okşayan ifadeler olsa da bu ifadeleri kullananların da kim olduğuna dikkat etmek gerekirdi diye düşünüyorum.
Öncelikle şunu bilmek gerekir ki, Osmanlı millet sistemi, Müslüman toplulukları değil, gayrimüslim tebaayı yönetmek için geliştirilmiş bir modeldir. Osmanlı, tebaasını dine göre sınıflandırırdı: Müslümanlar cami, Hristiyanlar kilise, Yahudiler havra etrafında örgütlenirdi. Bu yapı, mahallelerin bile demografik dağılımını belirlemiş; örneğin Yahudilerin çoğunlukta olduğu Balat, Rumların Fener ve Kumkapı, Ermenilerin Samatya gibi semtleri ortaya çıkmıştı.
Somut örnek mi istiyorsunuz?
1453’te Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethettikten sonra Fener Rum Patriği Gennadios’a bir berat verdi. Bu beratla Patrik, Rum Ortodoks cemaatinin hem dini hem de hukuki lideri haline geldi. Kendi cemaatinin evlenme, boşanma, miras, ticari davalarına bakma yetkisi vardı. Ayrıca cemaatinden vergi toplar, topladığı vergilerden devlete pay aktarırdı. (Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ)
Aynı şekilde 1461’de Ermeni Patrikhanesi kuruldu. Bursa Ermeni Piskoposu Hovakim, İstanbul’a getirilerek Patrik ilan edildi. Böylece Ermeniler de dini ve hukuki özerklik kazandı. (Stanford Shaw, History of the Ottoman Empire)
Yahudiler ise Hahambaşılık sistemi ile idare ediliyordu. Hahambaşı, Yahudi cemaatinin dini lideri olduğu gibi, yargılama, vergi toplama, ceza infaz etme yetkisine sahipti. (Bernard Lewis, The Jews of Islam)
Ancak dikkat etmek gerekir ki, iki gayrimüslim arasında çözülemeyen davalarda veya bir gayrimüslim ile Müslüman arasında sorun çıktığında İslam mahkemeleri devreye girerdi. (Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler)
Bugün “millet sistemi” diye önerilen model, Osmanlı’nın uyguladığı sistemle aynı değil. Osmanlı’da millet terimi dini cemaatleri ifade ederken, günümüzde yalnızca Müslüman etnisiteler için – Türkler, Kürtler, Araplar – farklı idari organizasyon öneriliyor. Kısacası, Osmanlı’daki millet sistemi üzerinden yapılan bu tartışmalar, bilinçli bir kavram saptırmasından ibaret.
Osmanlı millet sistemi, gayrimüslimlere devlet içinde devlet olma imkânı tanıyordu. Bugün ise yalnızca Müslüman unsurlar için farklı bir yapılanma teklif ediliyor.
Ortadoğu’da son yıllarda dile getirilen bu model, “etnik farklılıkları kabul ederek birlik sağlama” iddiasıyla sunulsa da, özünde yeni bir siyasi proje anlamına geliyor.
Türkiye’de, Irak’ta, Suriye’de ve genel olarak Ortadoğu’da etnik kimlikleri öne çıkaran ama aynı zamanda “ümmet” vurgusunu diri tutan bu söylem, bir yandan Türk-Kürt-Arap kardeşliği adı altında etnik grupları kabulleniyor, diğer yandan İslam’ı bölgesel birleştirici proje olarak sunuyor.
Bu yaklaşım, Osmanlı’nın millet sisteminden değil, çağdaş siyasal İslam düşüncesinden besleniyor. Osmanlı’da millet sistemi gayrimüslimlere devlet içinde özerklik sağlarken, bugün önerilen yapı Müslüman unsurların siyasi anlamda yeniden dizaynı amacı taşıyor.
Osmanlı millet sistemi, dini cemaatlere tanınmış hukuki ve idari özerklik modeliydi. Bugün ise aynı isimle, Müslüman etnik unsurlar için farklı bir siyasi organizasyon öneriliyor. Bu, hem tarihsel olarak yanlış hem de bilinçli bir kavramsal manipülasyondur.
Tarihten alınan her kavram gibi “millet sistemi” de amacından koparıldığında, sadece geçmişi değil, bugünü de anlamamızı engeller.
Dahası ilk öneriyi ortaya atan ve altını kesinlikle boş bırakan ama bizim kendi anlayışımıza uygun bir kabulle dizayn ve izah etmeye çalıştığımız şeyin o önerinin ilk sahibi Tom Barrack için ne ifade ettiğine dikkat etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Bizleri çok sevdiklerini düşünmüyorsak eğer