Keşke bir sonu olsa

İnanç Uysal

İnanç Uysal

Tüm Yazıları

Sakarya'daki Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası'nda yedi işçinin can verdiği, 127 işçinin yaralandığı patlamanın üzerinden iki gün geçmişti. Fabrikada ‘Çin Mahallesi' adı verilen, patlamanın meydana geldiği alanda dev kraterler oluşmuş

5 Temmuz 2020'de Hendek Cumhuriyet Başsavcılığı, jandarmaya yazı yazarak, soğutulmuş kimyasal ve patlayıcıların güvenli alana taşınıp imhasını istedi. Jandarmaya bağlı Patlayıcı Madde İmha Timi, taş ocağı yeri belirledi. Belediyeden kamyon alındı. Yükleme ve imha için Ferizli Cezaevi Bölük Komutanlığı'ndan erbaşlar görevlendirildi.

Sonrasını biliyoruz zaten yine canlarımız gitti. Askerlerimiz savcılığın emirlerini tatbik etmeye çalışırken, üçü şehit oldu. Tarih 9 Temmuz 2020

Davanın ilk kararı temyize gitti sanırım 14 Temmuz'da bir kez daha görülecek. O zaman takip eden aileler açısından adalet tecelli edecek mi göreceğiz.

9 Temmuz 2020'den 7 Temmuz 2025'e geçelim. Resmi açıklamalara göre bu sefer metan gazı zehirlenmesi askerlerimizin canını aldı. O açıklamalara inanmakla yükümlüyüz elbette. Ne kadar içimiz yansa da ne kadar içimizde şüpheler hissetsek de bunlarla ilgili yapabileceğimiz en fazla soru sormak olabiliyor. Her ne kadar genelde cevap alamasak da.

Ama bölünmüş zihniyet de işte burada devreye giriyor. Birçok insan içi yanarak doğruyu öğrenmek isterken birçokları da fitne peşinde olabiliyor. Hatta bir de timsah gözyaşları dökenler vardır diye geliyor herkesin aklına. Nereden baksanız zor yani.

Son yaşadıklarımız toplumun çok ciddi bir kesiminin ağırına gidiyor aslında. Ama yine de bir umutla beklenen o terörsüz günlerin hatırına bir kısmı susuyor sanki. Netice de eğer belki susarlarsa bir daha böyle ölümler yaşamayız diye düşünüyor olabilirler. Ama unutmamak gerekir ki o çocukların da aileleri var ve onların bu tarz umutlar için beklemelerini bekleyemeyiz. Acıları taze, öfkeleri de doğal olarak çok büyük.

Havai fişek patlayınca televizyonlarda renkli ışıklar görünür, patlayınca “eğlence” olur. Aynı fişek, fabrikanın içinde patlayınca ölüm olur, unutulur. Metan gazı ise zaten görünmezdir; sessiz, kokusuz ve kansız bir cinayet gibidir.

Bu ölümler de ihmal yok mudur? Maden ocaklarında, gaz dolu tünellerde, barut yüklü fabrikalarda ölmek, bu ülkenin kaderi olmaktan çıkmalıdır artık. Adı çözüm olmayan 'Terörsüz Türkiye' bunu yapabilecekse diye bekliyor zaten kalabalıklar. Peki ya iş kazaları, onlarla da barış yapılabilecek mi? Kazasız Türkiye de olacak mı yani. Her patlamanın, her gaz kaçağının, her iş kazasının arkasında ihmaller, denetimsizlikler ve siyasi sorumluluk zincirleri var ama işte bölünmüş toplumda herkes diğerini suçladığından olsa gerek herkes masum.

Ama ne yazık ki bizim ülkemizde ölüme bile alışılır. Birkaç gün konuşulur, sonra yeni bir gündem gelir. Oysa asıl mesele şudur: Bu topraklarda birbirimizin hayallerinin, umutlarının ve onurunun üzerine basmadan da yaşamak mümkün değil midir? Hatası olan kim olursa olsun, hiçbir vasfına ve /veya makamına bakmadan bedelini ödese ve bunun herkes için böyle olacağını bilse, bir çok değişmez mi?

İlla bir kazanan ve kaybeden mi olmak zorunda her konuda. Terörist başına bile ikinci kez şans verilen bu ülkede, çocuklarımızın da daha fazla şansı olsun demek terörsüz Türkiye’ye ya da, iş kazalarında sorumluluğu olmayan sanayicilere karşı çıkmak değildir.

Aslında bunları bizler tekrar tekrar yazmaktan elbette zannettikleri gibi keyif almıyoruz. Ama olmaya devam ediyor. Olmaya devam etmesin diye muhakkak bir çok şey yapılıyordur. Ama yine de oluyor. Çünkü kurallar ve kurumlar var ama o kurumlara gerçekten inanmak için kuralların herkese eşit şekilde uygulandığına inanmak gerekiyor öncelikle.

Bu ülke de bildim bileli bir çok kaza ben de bir çeşit cinayet hissi yaratır ne yazık ki.