Kesinlikle ben anlamadım!

İnanç Uysal

İnanç Uysal

Tüm Yazıları

İki tuhaf açıklama, birisi ağızdan çıkmadı bir gazetecinin kaleminden çıktı ama yalanlayan da olmadı. Ben de herkes gibi yalanlansın diye bekledim aslına bakarsanız.

Diğeri Tuncer Bakırhan’ın açıklaması ve onun yalanlanma ihtimali yok. "Biz her seferinde muhalefetin olmadığı, toplumun rıza göstermediği bir barış, bir süreç olmaz diyoruz." ifadelerini kullandı, Bakırhan ardından CHP'yi de "masaya" davet etti ve 19 Mart'ta gözaltına alındığından beri hapiste olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na şöyle seslendi:

"Sayın İmamoğlu'na şunu söylemek isterim. İçeride olmasının sebebi kendi çeperimizden bakmamızdır. Masada Cumhuriyet Halk Partisi olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak. Belki de bütün siyasi tutsaklar dışarıda olacak. Çünkü hukuk olacak, demokrasi olacak, adalet olacak.

Bakırhan diyor ki 'CHP sürece destek verirse İmamoğu dışarda olacak'. Buradan ilk soru geliyor akla İmamoğlu sürecin rehini mi yani?

Bir de 'İçeride olmasının sebebi kendi çeperimizden bakmamızdır' ne demek açıkçası onu tam anlamadım. Son bölümde hukuk olacak demokrasi olacak şeklinde bir bölüm var ama orada da bu şartların oluşmasının ön şartı süreç olarak gösteriliyor

Belki okuyanlar başka anlamlar çıkarabilirler ama ne yazık ki benim kapasitem elvermedi. Belki de biz bu süreçle ilgili demokratik taleplerle ortaya çıkmasak İmamoğlu hep içeride kalırdı gibi nispeten masum bir açıklama da olabilir. Bütün siyasi tutsaklar eklemesi ile.

Ama biz biliyoruz ki bu süreç tamamen iç cephenin tahkimine yönelik olarak ve karşılığında hiçbir talebin olmayacağı bir süreç, hatta adı bile süreç değil. Yani CHP masada olsa da olmasa da zaten bir talebi olmayacak olan PKK o silahları bırakıp teslim olacak.

Bu durumda İmamoğlu ile ilgili bir durumun bu masada olup olmamakla nasıl bir alakası var diye düşünmeden edemiyor insan. Yani bu masada bütün taleplerin meclisten geçmesi sağlanır halka sorulmasına gerek kalmazsa İmamoğlu’nun da içinde bulunduğu bütün siyasi hükümlüler en azından cezaevinden çıkacaklar demek bu sanırım. Peki ya halka sorulursa yani tam olarak ne olduğu hala belli olmayan ama hiçbir şartı olmayan o süreçle ilgili yapılacaklar halka sorulmak durumunda kalırsa ne olacak o zaman da İmamoğlu tutuklu yargılanmaya devam mı edecek.

Halka sorulunca reddedilirse ne olacak, o zaman demokrasi, hukuk adalet istemeyen bir halkın varlığından bahsedilecek o halkın oyları ile girilen mecliste. Zaten kendileri kendi seçmenlerinin en entelektüel seçmen olduğu iddiasındalar ancak diğerleri ile ilgili yorumlarına henüz şahit olmadık Allah’tan.

Tam bu tartışmalar esnasında Devlet Bahçeli tarafından söylendiği belirtilen ve yalanlanmayan bir ifade daha düştü gündeme Cumhurbaşkanı’nın iki yardımcısı olsun biri Kürt olsun diğeri Alevi. Benim aklıma gelen ilk soru ise Cumhurbaşkanı için tanımlanacak etnik ve milli bir kriter olacak mı sorusu idi burada.

Mesela Cumhurbaşkanı Kürt ya da Alevi olursa? Ya da hem Alevi hem Kürt olursa ne olacak. İnsanların seçme ve seçilme hakları içinde Cumhurbaşkanlığı için aday olmakla ilgili bu tarz bir kısıtlama var mı ? Ya da olsun mu? Yeni anayasa için bir öneri mi?

O zaman Cumhurbaşkanı için şartlar nasıl olacak Sünni ve Türk olmakla ilgili bir şart mı olacak burada. Eğer olursa bu durumda tamamen ırk ayrımına ve hatta insanların özgür iradeleri ile seçebilecekleri bir dinin mezheplerine göre dizayn edilmiş bir çerçeve olacağı anlaşılıyor buradan ama hala Araplar dışarıda kalıyor.

Ben hala Sayın Bahçeli’nin bu sözleri bu şekilde sarf etmediğini düşünüyorum. Hala da bir açıklama yalanlama en azından bir tevil bekliyorum. Bu ifadelere ilk itiraz etmesi gerekenlerin ise zaten Kürtler ve Aleviler olduğu kanaatindeyim. Eğer bu cümleleri doğru kabul edersek önerilen modelde Kürt ve Alevi olmak başkan olmaya engel demektir çünkü.

Sonrasında oluşacak olan dağılmalar, ayrışmalar falan da düşünüldüğünde bu durum zaten Rabia ile sembolize edilen düstura da son derece ters olur. O nedenle bu ifadelerin en azından bağlamından koparıldığı şeklinde bir açıklama bekliyorum hala.

En azından bu tarz bir ayrımın görev tanımları üzerinde yapılmasının Ortadoğudaki örnekleri ortada dururken bu açıklamaların amacının en azından tevili son derece önemli

Bu iki konu üst üste gelince de benim aklıma nedense şöyle bir şey geldi:

1958-1986 arasında devam eden Lübnan iç savaşlarında yaklaşık olarak 150 bin kişi öldü 300 bin kişi yaralandı ve 750 bin kişi sürgün edildi ya da zorunlu olarak göçtü. Lübnan bu süre içinde 10 ayrı askerileştirilmiş kapalı bölgeye bölündü. Bütün bu faturanın müsebbibi olan milisler ise finansman sağlamak söz konusu olduğunda bir kartel haline dönüşüyorlardı, örneğin MEA havayolları sirketinin idare kurulunda her bir milis örgütünün ikişer üyesi yer alıyordu. Cambulat'ın PSP'si Berri'nin EMEL'i Geagaa'nın Lübnan Kuvvetleri ve Dany Samun'un PLN'si...

Ortadoğu batağı dediğiniz şey bu gün oluşmadı uzun yıllardır hazırlanan bir senaryo..