Heyetler ve sonuçları tarihi

İnanç Uysal

İnanç Uysal

Tüm Yazıları

Türkiye’de çözülmesi zor bir mesele mi var? Üzerinde uzlaşmak zor ama oyalamak kolay mı? Telaşa gerek yok. Çünkü kadim bir formülümüz var: Heyet kurmak. Her dönemin kendi heyeti olur. Osmanlı’da nasihat veren vardı, Cumhuriyet’te akıl veren, şimdi de mecliste uzlaşma arayan. Sorunun köküne inmek riskliyse, semptomlara odaklanan bir heyet her zaman hazır bulunur. Lakin sorunun kökü diye bir şeyin de semptomların da aslında tedavi edilmesinin aynı anda bir çok yan etkisi ile birlikte reçete edildiğini de arada bir hatırlamak gerekir.

1. BÖLÜM: HEYET-İ NASİHA – NASİHATLE DEVLET KURTARMA ÇABASI

19. yüzyıl Osmanlısı, Anadolu’nun doğusunda artan Ermeni taleplerini ve Avrupalı baskılarını yumuşatmak için 1860'larda bir çözüm buldu: Heyet-i Nasiha. Bölgede reform yapmaya değil, nasihat etmeye geldiler. Ziyaret ettiler, konuştular, uyarılarda bulundular… Ama ne kaynak vardı ne irade. Heyetin ardından daha fazla isyan çıktı, daha fazla dış müdahale oldu. İlk "göstermelik heyet" tecrübemiz buydu. O günden beri değişen pek bir şey yok: sorunu çözmeyi değil, çözmeye çalışıyormuş gibi görünmeyi seviyoruz.

2. BÖLÜM: AKİL İNSANLAR – YENİ TÜRKİYE’NİN NASİHA HEYETİ

2013’e geldiğimizde sahneye bu kez "Akil İnsanlar Heyeti" çıktı. Kürt meselesinde toplumsal desteği artırmak, hükümetin barış süreci politikasını halka anlatmak için oluşturulan ekip yurdun dört bir yanına dağıldı. Otobüslerle dolaşıldı, salon toplantıları yapıldı, kimileri alkışlandı, kimileri yuhalandı. Nihayetinde bir rapor yazıldı. Ne kadar dikkate alındı, ne kadar uygulandı belli değil. Ama süreç birkaç ay sonra silah sesleriyle sona erdi. Geriye yalnızca fotoğraflar, birkaç sert manşet ve akılda kalıcı bir gerçek kaldı: Heyet varsa umut vardır — en azından bir süreliğine.

3. BÖLÜM: 2011 ANAYASA UZLAŞMA KOMİSYONU – KISA ÖMÜRLÜ BİR İDEALİZM

Bir diğer meşhur heyet denemesi ise 2011’deki "Anayasa Uzlaşma Komisyonu" oldu. TBMM’deki dört partinin eşit temsil edildiği bu komisyon, darbe anayasasını değiştirme hedefiyle büyük bir umutla kuruldu. 60 madde üzerinde uzlaşıldı, toplantılar yapıldı, uzmanlar dinlendi. Ama sonra o heyet de yavaşça dağıldı. Neden mi? Çünkü uzlaşma iyi bir şeydi ama her partinin uzlaştığı yer başka bir yere çıkıyordu. Kimi özgürlükten anayasayı anlarken, kimi "devletin bekası" diyordu. Kimi çoğulculuk derken, kimi “istikrar”dan sapmıyordu. Sonuç? Komisyon dağıldı. Heyet var ama anayasa yok.

4. BÖLÜM: 2025 MODELİ – YENİ ANAYASA, YENİ HEYET, ESKİ TAKTİK

Bugünlerde yine aynı senaryo gündemde. Meclis’te yeni bir anayasa için uzlaşma heyeti kurulması konuşuluyor. Başlık yeni ama yöntem aynı. Dönem dönem raftan inen bu “büyük reform” dosyası, yine bir heyetle gündeme taşınıyor. Toplumun gerçek ihtiyaçlarına dokunan bir anayasa mı yapılacak, yoksa mevcut iktidarın niyetini cilalayacak bir metin mi üretilecek? İlki olacaksa zaten heyete katılma endişesi yaşayanların hem heyet pratikleri hem de yaşadığımız kısa tarih analizleri iflas eder. Ama yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şeyler olmalı ki onlar da iflas konusunda endişe etmesi gerekenlerin başkaları olduğunu söylüyor. Yeni anayasa ve terörsüz Türkiye’nin en büyük ortak paydası ’Türkiyeli’ tanımı bakalım farklı paylar konusunda da işlevsel olacak mı?

HEYET NE İŞE YARAR?

Kabul edelim, heyet bazen işe yarar. Ama “yarar” kısmı için bazı şartlar gerekir, o şartlar zamana ve zemine göre değişiyorsa sorunların tanımları bile kişilere göre değişiyorsa, ne zaman ne işe yaradığını nasıl anlayacağız ?

Temsiliyet var mı, yoksa “bizden olanlar” mı bir araya geldi?

Bu soruların cevabı hayırsa, elde kalan şey yalnızca zaman kazanma aracıdır. Heyetler, sorunu çözmek için değil, çözülüyormuş gibi yapmak için mi kullanılır?

Sorunu tanımlayanlar ile sorunun muhatapları aynı mıdır? Ya da hatta bazen o tanımlanan sorunlar asıl sorun mudur yoksa başka bir sonuca gitmek adına bir maskeleme aparatımı ?

HER DÖNEMİN HEYETİ, HER HEYETİN KISA ÖMRÜ

Heyet-i Nasiha, nasihat verdi. Akil insanlar akıl verdi. Meclis heyetleri reform vadetti. Ama ne yazık ki çoğu zaman bunların hiçbiri çözüm olmadı. Çünkü bizde heyetler, çözüm arama çabasının değil, çözümden kaçınma kabiliyetinin göstergesidir. Ya da ortada var olan bambaşka bir amacın maskesi.

Bazen ortada ciddi bir sorun vardır ama o heyetlerin daha bu sorunları çözmeye muktedir olanlarına rastlamak bu topraklarda pek mümkün olmamıştır. Bu sefer ki heyet ise ortada birden fazla sorun varmış da hepsini aynı anda çözüme kavuşturacakmış edasında, hatta heyete katılmayan pişman olur şeklinde de bir tanıtım logosu yapılacak az kaldı . O pişmanlığı yaşamak istemeyenlere de en hafif tabirle çözümün parçası olmamak gibi büyük bir yük düşecek telkini yapılıyor bu aralar.

Sonuçlarını bugünden bilemesek de ‘yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şeyler’ yok mu peki?