Gerçek usul kararının vatandaşa yansımasına ironik bakış
Bu hikayede geçen hemen her şey hayal ürünüdür. Sadece ilçelerin nüfusları ve o nüfuslara göre düzenlenen yeni vergiler gerçektir. Yazının sonunda ki taşınmalarla değişebilecek nüfus sayıları ise ironiktir.
KAHVEDE VERGİ MUHABBETİ: PERŞEMBE Mİ, AKKUŞ MU?
Geçen gün Ordu’nun Perşembe ilçesinde bir kahveye oturdum. Akşamüstüydü; masalarda çay bardakları tütüyor, iskambil kâğıtlarının sesi kahveye yayılıyordu. Kepenkleri yeni kapatan esnaflar günün yorgunluğunu atmaya uğraşıyordu. Ben sadece kulak misafiri oldum, ama duyduklarım aslında ülkenin vergi politikasını özetliyordu.
Mehmet (taksici):
– Ali, doğru mu duydum, dükkânı taşımaya niyetlenmişsin?
Ali (lokantacı):
– Doğru Mehmet, Akkuş’a gidiyorum.
Mehmet:
– Akkuş’a mı? Sen yıllardır burada direksiyon sallarsın, niye kalkıp başka ilçeye?
Ali:
– Vergi yüzünden kardeşim. Resmî Gazete’de karar çıktı ya… 2026’dan itibaren nüfusu 30 bini geçen ilçelerde basit usul kalkıyor, gerçek usule geçiyoruz. Bizim Perşembe 30 bin 500 olmuş. Akkuş ise 28 bin 300’de. Orada basit usul devam edecek. Burada kalırsam muhasebeci parası, defter, KDV, stopaj, geçici vergi… Daha siftah yapmadan yükün altında kalacağım.
Mehmet (çaydan yudum alır):
– Demek birkaç bin kişilik farkla biz ağır yükün altına gireceğiz, Akkuş’taki arkadaşlar daha hafif kurallarla devam edecek. İşte buna akıl sır ermez.
Kahveden başka sesler yükselir.
Hüseyin (motor ustası):
– Ben sabahtan akşama kadar motor yağı içinde çalışıyorum. Şimdi bir de defter tutup beyannameyle uğraşacakmışım. E kardeşim, ben müşterinin arabasını mı tamir edeyim, devletin evrakını mı yetiştireyim?
Cemal (bakkal):
– Haklısın Hüseyin. Benim dükkânda kazanç belli. Üç ekmek, iki süt, biraz da sigara satıyoruz. Ama “gerçek usul” deyince muhasebeci parası, beyannameler, cezalar… Benim kârım zaten dar. Daha başlamadan gidecek.
Mehmet:
– Aynı hal bizde de. Günlük on beş tabak fazla satsam ne olacak? Kira, elektrik, çalışanların maaşı… Şimdi buna bir de defter masrafı, vergi yükü. Sormazlar mı, bizim üç kuruş kazancımız mı devleti kurtaracak?
Ali:
– Aynen öyle. Oysa köprüden geçmeyen arabanın parasını kim ödüyor? Uçmayan uçak için dövizi kim veriyor? Onlara kimse dokunmuyor. Bizim ekmek teknesine gelince, en ince ayrıntısına kadar hesap soruluyor.
Hüseyin:
– Adalet buysa ben de sorarım: Bizim yağlı tulumlarımız mı bütçeyi zorluyor, yoksa arsadan bir gecede milyon kazananlar mı?
Cemal:
– Benim bakkaldaki üç kilo şeker mi ülkeyi batırıyor, yoksa milyarların kaybolduğu işler mi?
Kahvede bir sessizlik olur, çaycı “taze çay” diye bağırır. Masalara yeni bardaklar gelir.
Mehmet (gülümseyerek):
– Bu iş biraz garip kardeşlerim. Vergi adaleti diye anlatılıyor ama yük hep bizim sırtımızda. Gücü yetene değil, kolay ulaşılana gidiyorlar.
Ali:
– O yüzden Akkuş’a gidiyorum. Orada en azından yük hafif. Ama düşünün: İki ilçenin arası 50 kilometre… Birinde başka, ötekinde başka uygulama. Böyle adalet olur mu?
Hüseyin:
– Olmaz tabii! Hem yarın Akkuş da 30 bini geçerse, aynı yük oraya da gelecek. Biz bu kez nereye gideceğiz?
Cemal (kahkahasını bastırarak):
– Belki de hep beraber göç yollarına düşeriz. Vergiden kaçmak için taşınan esnaf olduk!
O sırada başka bir masadan bir ses yükselir:
– Arkadaşlar, peki ya Perşembe’nin nüfusu 30 binin altına düşerse, Akkuş 30 bini geçerse ne olacak? O zaman roller değişmeyecek mi?
Masadakiler bir an durur, sonra hep birlikte başlarını sallar:
– Keşke iki taraf da 30 binden az kalsa da herkes aynı yükü taşısa.
Gülüşmeler olur ama içinde burukluk vardır. Çünkü herkes bilir ki bu düzenleme küçük esnafın yükünü artıracak, ranttan pay alanların düzeni ise olduğu gibi sürecektir.