Saptırma sanatı: Gerçekler dururken gölgelerle oyalanıyorlar
Gündem her geçen gün biraz daha yapaylaşıyor. Memleketin derinleşen sorunları yerine, toplumun dikkatini dağıtan, çözüm değil tartışma üreten konular konuşuluyor. Sokağın gerçekleriyle ekranların gündemi arasındaki uçurum büyüyor. Geçim sıkıntısı, adalet arayışı, anayasal meseleler bir kenarda dururken; gözler başka yöne çevriliyor. Bu artık bilinçli bir yönlendirme halini aldı.
Dış dünyada da benzer bir tablo var. Ortadoğu’da barış umudu aranırken, İsrail saldırılarını tırmandırıyor. Yardım taşıyan sivillere yapılan müdahaleler, dünyanın gözleri önünde yaşanıyor. Uluslararası hukuk ihlal ediliyor ama büyük güçlerden çıt çıkmıyor.
Amerika’da ise büyük bir eyaletin halkı sokaklarda. Protestolar büyüyor, sistemin iç çelişkileri su yüzüne çıkıyor. Özgürlük ve demokrasi söylemleriyle dünyaya ders vermeye çalışanlar, kendi halklarının sesini kısmaya çalışıyor.
Ukrayna ve Rusya arasında süren savaşsa, tüm barış çağrılarına rağmen daha da şiddetleniyor. Bu savaş artık sadece iki ülkenin değil, büyük güçlerin hesaplaşmasına dönüşmüş durumda.
Tüm bunlar olurken, ülkemizde içeride sessiz ama önemli süreçler yaşanıyor. “Terörsüz Türkiye” başlığıyla yürütülen çözüm süreci hangi noktada ilerliyor, nasıl bir sonuca vardı, belirsiz. Bu sürecin gidişatı üzerine ciddi bir değerlendirme yapılmıyor. Konu hakkında kamuoyu mutlaka aydınlatılmalıdır.
Aynı sessizlik anayasa çalışmalarında da geçerli. Yeni anayasa taslakları hazırlanıyor ama kamuoyuna açık bir tartışma ortamı sağlanmıyor. Oysa anayasa, milletin ortak sözüdür ve öyle de kalmalıdır. Ortak akılla yapılmalıdır.
Ekonomide ise tablo açık: Halkın cebindeki gerçek enflasyonla açıklanan oranlar arasında derin bir fark var. Rakamlar düzeltilse de pazardaki fiyatlar gerçeği haykırıyor. Mutfaktaki yangın, hiçbir istatistikle gizlenemiyor.
Geçtiğimiz günlerde çıkarılan infaz yasasının ne getirdiği, kimleri kapsadığı tam olarak bilinmiyor. Toplum, temel hak ve özgürlükleri doğrudan etkileyen bir düzenlemeden bihaber. Bu durum ciddi bir şeffaflık sorunu doğuruyor.
Emekli ve asgari ücretli vatandaş hayatta kalma mücadelesi veriyor. Ülkenin neredeyse yarısı temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken, onların sesi ne siyasi tartışmalarda ne de ekranlarda yer bulabiliyor.
Siyasi atmosfer ise bu gerçeklikten çok uzakta. Partiler ve temsilciler koltuk kaygısıyla meşgul. Vatandaşın gündemiyle siyasetçinin gündemi arasında bağ kopmuş durumda.
Ama unutulmamalı: Sessizlik ebedi değildir. Bugün susanlar, yarın sandıkta konuşacak. Gerçek hesap, o gün görülecek.
Çünkü halk geçinemezken, hiçbir koltuk kalıcı değildir; millet perişanken, sorumlular rahat uyuyamaz.