Halkın en çok çalışanları en az yaşayanlar oldu

Durak Karabulut

Durak Karabulut

Tüm Yazıları

Vay Haline Emeklinin…
Vay Haline Asgari Ücretlinin…

“Emekli” dediğimiz insanlar; çocuk yaşta çalışmaya başlayıp ömür boyu prim ödeyen, devlete her ay alın teriyle katkı sunan, bu ülkenin gerçek yük taşıyıcılarıdır. Dizlerinde derman kalmayıncaya kadar çalışırlar… Sonunda emeklilik hakkını kazanırlar… Ama ne yazık ki karşılarına çıkan maaş, bırakın insanca yaşamayı; bir kentin en uç köşesindeki mütevazı bir evin kirasını bile karşılamaktan uzaktır. Buna rağmen bir de “lütufmuş” gibi hatırlatmalarla karşı karşıya kalırlar.

Televizyon ekranlarına çıkıp “Dört çalışan bir emekliye bakıyor” diyenler var. Oysa bu söz, ya bilgisizliğin ya da başka bir hesabın ürünüdür. Gerçek açıktır: Hiçbir çalışan emekliye bakmıyor; tam tersine emekli, ömrü boyunca devlete bakmıştır. Prim ödemiş, bütçeye katkı sunmuş, üretmiş, taşımış, ülkenin yüküne omuz vermiştir.

Bugün ise çoğu emekli, ömrü boyunca yatırdığı primin çeyreğini bile geri alamadan hayata veda etmektedir. Buna rağmen “Emekli sayısı çok arttı, hem emekli hem çalışıyorlar” deniyor.
Peki emekli neden çalışıyor? Merdiven inip çıkmakta zorlanan bir insan neden hâlâ rızkının peşinde koşuyor?
Cevap basit: Çünkü geçinemiyor.

Pazarda tezgâh açan da o…
İnşaatta nöbet tutan da o…
Parkta boyacılık yapan da o…

“Çalışmak istiyor” sanan varsa, ülkenin gerçek tablosunu görmüyor demektir.

Asgari ücretlinin hali daha mı iyi?

Asgari ücret, adı üzerinde “en düşük” ücret olmalıydı. Bugün ise milyonlarca insan için tek ücret hâline geldi.

Daha vahimi; yıllarca çalışmış bir emeklinin maaşı, yeni işe başlamış bir gencin aldığı asgari ücretin çok altına düşmüş durumda.

Türkiye’de 7,5 milyon asgari ücretli ve yaklaşık 16 milyon emekli var. Yani toplumun yarısından fazlası, açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmiş durumda.

Bu nedenle temel soru şudur:
Bir ülkede adalet arıyorsak, emeklinin maaşı asgari ücretin altında olamaz. Asgari ücret ne olacaksa, en düşük emekli maaşı da en az o seviyede olmalıdır.

Bugün için bu rakam, ekonomik veriler ışığında en az 35.000 TL olmalıdır. Bu bir lütuf değildir; alın terinin iadesidir. Sosyal devlet olmanın alfabesidir.

Peki çözüm kimden bekleniyor?

Aylık yüz binlerce lira gelirle yaşayan, giderleri devlet bütçesinden karşılanan siyasetçiler ve bürokratlardan mı? Toplumun gerçek yaşam koşullarından habersiz olanlardan mı?

17.000 TL ile bir emeklinin nasıl yaşadığını bilmeyenlerin çözüm üretmesi mümkün müdür? Bugünkü tablo zaten cevabı haykırıyor.

Daha acısı şudur:
Bu dramı görmesi gereken yalnız iktidar değildir. Parlamentoda grubu bulunan muhalefetin de bu yükün altında sorumluluğu vardır. “Zam olsa iyi olur” demekle bu yaralar iyileşmez. Emekliden, asgari ücretliden yana samimi bir mücadele şarttır.

Sandık yalnızca tercih değil, adalet terazisidir.

Bugün hem emekli hem asgari ücretli aynı soruyu soruyor:

“Ülkemde neden insan gibi yaşayamıyorum?”
“Benim hakkımı niçin vermiyorlar?”
“Benim hakkımı kim savunuyor?”

Cevap ortadadır:
Hak edileni savunamayanlar, sandıkta bunun hesabını millete verecektir.

Ben ise…

Alın terinin, emeğin, yoksulun, yetimin, dar gelirlinin, emeklinin ve asgari ücretlinin hakkını savunmaya; gerçek adalet sağlanıncaya kadar yazmaya, anlatmaya, takip etmeye; sonuna kadar devam edeceğim.