Kampüsün sessiz ama cömert ekosistemi
Bazı şeyler okulun broşüründe yazmaz. Ders programlarında, fakülte kataloglarında ya da tanıtım videolarında da göremezsiniz… Ama yine de üniversiteyi üniversite yapan tam olarak bu “görünmeyen fırsatlar”dır.
Bugün size biraz o görünmeyenlerden söz etmek istiyorum.
Öğrencilik hayatı çoğu zaman sadece derslere yetişmeye çalışmak, vize-final arasında nefes almak ve bol bol çay-kahve tüketmek gibi görünür. Fakat aslında kampüs, fark eden için başlı başına bir eğitim alanıdır. Bir kulübe katılmak, bir arkadaş grubuyla proje üretmek, bir hocayla sohbet etmek, bir etkinlikte görev almak… Bunların her biri, gelecekte CV’ye yazılacak bir satırdan çok daha fazlasıdır.
Ben hep şuna inanırım: Üniversite, kapısını çalanı ödüllendirir. Çünkü üniversite dediğimiz yer, sessiz ama cömert bir ekosistemdir. Bir sunuma yardım etmek bile yeni bir bağlantıya; bir topluluğa katılmak yeni bir bakış açısına dönüşebilir.
Bugünlerde birçok öğrenci, “Hocam, avantaj nasıl yaratılır?” diye soruyor. Cevabı net: Kampüste dolaşan fırsatları görmekle. Çünkü gerçek fark, ders notundan değil, kampüsü nasıl kullandığından gelir.
Ve işin en güzel yanı şu: Bu fırsatları yakalamak için ekstra bir yeteneğe, ekonomik güce ya da özel bir çevreye ihtiyaç yok.
Tek gereken şey, ‘katılmak’. Adım atmak. Görev almak. Denemek.
Cumartesi gününün bu köşesinden seslenmiş olayım: Üniversite size ne sunduğundan çok, siz üniversitenin içindeki hangi kapıyı aralamaya cesaret ettiğinizle güçlenirsiniz.
Kampüs, görmeyi bilene her zaman daha fazlasını verir.