Pazar sabahlarının o yumuşak sessizliğinde, öğrencilik yıllarında çoğu kişinin fark etmeden yanından geçtiği ama hayatı en çok şekillendiren alanları düşünürüm.
Üniversite toplulukları… Bir tabeladan, bir WhatsApp grubundan ya da bir etkinlik afişinden çok daha fazlası. Aslında kampüsün ritmini belirleyen gizli bir akış gibidir. İçine dahil olanı büyüten, adım atanı dönüştüren bir dinamiktir.
Bir topluluğa ilk kez girdiğinizde kimse sizi tanımaz; hatta siz bile kendinizi tam tanımıyorsunuzdur. Ama bir bakmışsınız, bir toplantıda fikir öne sürmekten çekinmeyen biri olmuşsunuz. Bir etkinlik sırasında görev almakla başlayan yolculuk, sorumluluk duygusunun en samimi hâlini öğretir insana. İnsanlarla birlikte bir şey üretmenin verdiği tatlı telaş, kişide fark edilmeden bir özgüven oluşturur. Çok konuşmayanın sesi açılır, çekingenin adımı genişler, yalnız hissettiğini sananın aslında büyük bir ekibin parçası olduğu ortaya çıkar.