Onarıcı tarım
Yeşil Devrim, 1940-1970 yılları arasında dünya genelinde gözlenen tarımsal üretim artışını ifade eden bir terimdir. Amerikalı tarım bilimci ve 1970 Nobel Barış Ödülü sahibi Norman Borlaug'ın öncülük ettiği hareket, bir milyonun üzerinde insanın açlıktan kurtulmasına vesile olmuş, yüksek verimli tahıl türlerinin de geliştirilmesini sağlamıştı. Çiftçilere melez tohum, yapay gübre ve pestisit(tarım ilaçları) gibi girdilerin tanıtılmasını ve sağlanmasını kolaylaştırılmıştı.
Yeşil devrim milyonlarca insanın aç kalmasının önüne geçerken, bir yandan da, toprağın agregat yapısını (su ve hava barındıran gözenekli yapısı) bozmuş, kullanılmaya başlanan kimyasal gübreler ve tarım ilaçları da topraktaki mikroorganizmaları öldürerek toprak yapısının bozulmasına sebep olmuştur. Sonuçta gelinen noktada çok büyük tarımsal üretim artışları olmuş fakat büyük bir bedel de ödenmiş ve halen de ödenmeye devam edilmektedir.
Yeşil devrimden geriye oksijensiz ve su tutma kapasitesinden yoksun sıkışmış topraklar, yok olan toprak mikroorganizmaları ve yüzde 1 civarına gerilemiş olan organik madde oranları, artan toprak erozyonu ve çoraklaşan topraklar kaldı.
Yeşil devrimle başlayan ve geleneksel tarımla günümüze kadar devam eden süreçlerde bir avuç sağlıklı toprakta bulunan trilyonlarca bakteri, on binlerce gözle görülemeyecek kadar böcek ve kilometrelerce uzunlukta bulunan mantar ağları çok azalmış ya da yok olmuş durumda. Bugün, dünya genelinde tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 40’ının verimsizleşme veya çölleşme riskiyle karşı karşıya kalması, yalnızca çiftçilerimizin değil, tüm toplumun endişe duyması gereken bir tabloyu gözlerimizin önüne seriyor.
Bu yaşanan sorunların çözümü için dünyada 1930’lu yıllarda, ülkemizde ise 1980’li yıllarda organik tarım yöntemleri gündeme gelmiş ve kısmen uygulama alanı bulabilmiştir. Bildiğiniz gibi organik tarımsal üretimde pek çok sıkı kurala uyulması ve bunlara uyulduğunun organik sertifikasyonuyla kanıtlanmasını gerektiriyor. Bu da hem üreticilere hem de bu ürünleri işleyip pazarlayan gıda şirketlerine büyük bir mali külfet getiriyor.
JI Rodale, 1947 yılında Amerika’da Rodale Enstitüsü’nü kurdu. JI Rodale 1930’ lu yıllarda organik tarımın ilk kurucularından birisi olan Sir Albert Howard adlı bir ziraatçıdan çok etkilendi. Howard'dan ilham alan JI, ailesinin gıdasını organik yöntemlerle yetiştirmek amacıyla bir çiftlik satın almıştı. Burayı organik yöntemlerle bir model haline getirmek için çalışmaya başladı. Savaşların insanlar ve doğa için çok büyük zararları yanında çok küçük sayılabilecek faydaları da olmuştur. Örneğin, II. Dünya Savaşı'nda azotlu gübre kıtlığının ortaya çıkması ve bu gübrelerin bomba yapımında kullanılmasıyla toprakların besin yoksulluğu ve sağlıksızlığı ortaya çıkınca, JI Rodale, toprak verimliliğini yeniden kazandırmak için pratik ve doğal yöntemler geliştirmek ve göstermek için çalışmalara başladı. Bu vesile ile de ilk “onarıcı tarım”ın temelleri de bu şekilde atılmış oldu.
Onarıcı tarım, kısa tanımıyla çevreyi korumak, toprağı zenginleştirmek ve biyolojik çeşitliliği artırmak için çalışan bir çiftçilik uygulamaları sistemidir. Onarıcı tarım, uygulamalarının ortak özelliği; bir şeyi iyileştirirken başka bir şeyi bozmamaktır. Yani sadece toprak değil aynı zamanda o topraklarda yaşayan ve beslenen hayvanların sağlığını, çiftçinin hakları ve refahı gibi konuları da kapsıyor. Amaç, sisteme dahil olan her canlı için yaşam kalitesini iyileştirmek ve doğa ile uyum içinde üretim sistemleri oluşturmak.
Son zamanlarda onarıcı tarım konusunda çok sayıda haber makale ve araştırmalar yayınlanmaya başladı. Siz okuyucularımı bu konuda bilgilendirmek istedim. Gelecek yazımda bu tarım yönteminin ülkemizde uygulanabilirliği hakkında bilgiler vermeye çalışacağım.