Ümit Yurtkuran

Ümit Yurtkuran

Bu millet yok olma noktasına nasıl getirildi… (1)

“Hayırsever(!) ABD yardımı süt tozu ve iğrenç katı yağlarla,” (yaklaşık 2,5 yıl gecikmeli alınan nüfus kağıdımla) 1965 yılında ilk okul beşinci sınıfta tanıştım. Evimizde beslediğimiz ineğimizden elde edilen “organik süt, kaymak ve tereyağı dururken,” okulda zorla içirilmeye çalışılan süt tozu ve ekmeğe sürülüp yedirilmeye çalışılan iğrenç margarin veya vita yağlarını yememek için çok direndim ve öğretmenlerimden çok dayak yedim…

Tabii o zamanlar çocuktum. Ne “8 Ekim 1948 tarihinde imzalanan Marshall Planından,” ne de “dünyayı dizayn eden Siyonist global güçlerden” haberim yoktu. “Devlet emrediyor,” öğretmenler de (yedirip içirdikleri ABD yardımı iğrenç yağlar ve süt tozlarının “ileri ki yaşlarda hangi hastalıklara neden olacağını” hiç düşünmeden) sorgusuz sualsiz uyguluyor, bizlerde kurban ediliyorduk!

Lise yıllarında Devlet yetkililerinin ağzından sık sık “doğum kontrolü” sözlerini duymaya başladık. Bizim evde çocuk çoktu (Rahmetli anam 13+1 doğum yapmıştı) ama ev ev gezen sözde sağlık görevlileri kadınlarımızı sürekli olarak çocuk yapmamaya teşvik ediyorlardı... Sonradan öğrendik ki doğum kontrolü 1958 yılından itibaren devlet politikası haline getirilmiş.

Yazının Devamı

Geçmiş ve geleceğin arasında sıkışmak zihin tuzağıdır

Artık yaşayarak biliyorum ki; insana verilen en büyük nimetlerden biri olan akıl, çok çalışıp kontrol edilemediğinde insan için en ağır yüklerden ve en büyük mutsuzluk sebeplerinden biri haline geliyor…

Eğer insan yaşadığı anın tadını çıkarmak yerine, geçmişin gölgeleri ve geleceğin ihtimalleriyle meşgul olur. Dün söylenen bir sözün yankısı hâlâ kulaklarda çınlarken, yarın olabilecek ihtimallerin kaygısı bugünü zehir eder. Böylece insan, geçmiş “olmayan” bir dünde ve henüz gelmemiş bir yarında yaşarken içinde bulunduğu anda mutlu olması mümkün değildir…

Bu durumun temelinde, zihnin sürekli analiz etme, parçaları birleştirme ve sonuç çıkarma çabası yatar. Elbette bu insana düşünme derinliği katan bir özelliktir. Fakat aşırıya kaçtığında, bir tür “düşünce yorgunluğuna” daha da ötesi “yaşama kaybına” dönüşür. Zihnin çok çalışması, hayatı anlamaya değil, çoğu zaman karmaşıklaştırmaya hizmet eder…

Yazının Devamı

Gençliğin şifresi

Hiç kimse sağlıklı olmak veya fazla kilolarından kurtulmak için yemek yemenin keyfinden vazgeçmek zorunda değil:)

Aksine, doğru beslenme alışkanlıklarıyla hem sağlığımıza kavuşabilir hem de yemeklerden aldığımız keyfi artırabiliriz.

Hepimiz biliriz ki, en lezzetli ve en büyük hazla yediğimiz yemekler, gerçekten acıktığımız zaman yediğimiz yemeklerdir...

Yazının Devamı

İnsanın mükemmel tasarımı

Kainatta ki tüm canlılarda olduğu gibi, “İnsan da mükemmel bir plan, program ve tasarımla yaratılmıştır."

Vücudumuzun en basit yapıları bile, (üstlendiği görevler dışında) insan neslinin yaptığı, değer biçilemez denilen eserler ile, kıyaslanamayacak derecede narin ve mükemmel bir tasarıma sahiptir.

İşin ilginç yanı, yer yüzünde yaşayan, milyarlarca insanın, fiziki olarak hiçbir yeri de, (ağzı, burnu, dil izi, parmak izi vs. gibi) bir diğeri ile aynı değildir ve belki de “Kendi varlığı üzerinde düşünme ayrıcalığına sahip tek yaratıktır..."

Yazının Devamı

Asıl ölüm nedeni

İhtiyarlığın, hastalıkların ve ölümün asıl sebebi olan şey “hücre ölümüdür ve dört ana nedenle gerçekleşir…”

Birincisi; korku, sinir,stres, moral bozukluğu veya negatif düşünceler nedeniyle beynimiz tarafından salgılanan kimyasallar nedeniyle bağışıklık sistemimizin çöküp kendi kendimizi hasta etmemiz nedeniyle...

İkincisi; hücrelerimizin tamiratı ve yenilenmesi için gerekli olan mikro gıda yetersizliği, yani yanlış beslenmemiz veya doğru beslendiğimizi zannetsek bile, kendi yanlışlarımız sonucu bağırsak floramızı bozduğumuz için...

Yazının Devamı

Omega-3 yağ asitleri çok faydalı ancak….

Bizi kanser dahil birçok hastalıktan koruyabilecek olan omega-3 yağ asitleri açısından en zengin kaynaklardan birisi de keten tohumudur ancak diğer vitamin, mineral ve yağ asitleri gibi Omega-3 yağ asitlerinin de sentetik olarak kapsüller halinde üretilmiş olanları (hapı yutar gibi) yutmak doğru değildir. Ayrıca son zamanlarda “zengin omega-3 kaynağı olarak gündeme gelen Keten Tohumu hakkında bazı uyarılarda bulunmak istiyorum.”Omega-3 yağ asitleri temelde üç ana formda bulunur:ALA (α-linolenik asit): Bitkisel kaynaklı (keten tohumu, chia tohumu ve ceviz).EPA (eikosapentaenoik asit): Deniz kaynaklı (balık, kril ve yosun).DHA (dokosahekzaenoik asit): Yine deniz kaynaklı (özellikle mikroalgler ve balık yağı).

Bu doğal kaynaklar, omega-3’ün biyolojik formunu taşırlar yani vücudumuz tarafından kolayca İŞLENİP kullanılabilecek yağ asitleridir. Tabi ki omega-3 yağı kaynağı olarak aldığımız gıdalar ne kadar kaliteli olursa olsun, bunların işlenip işe yarayacak hale getirilebilmesi ve emilip kana karışması için “sindirim sistemimizin iyi çalışır durumda olması gerektiği de dikkate alınmalıdır...”

“Keten tohumu omega-3 yağ asitleri (ALA), lignanlar ve lif bakımından çok zengindir. Ancak bu yağlar çok kolay oksitlenen (bozulan) yapıdadır.” Öğütülmemiş keten tohumun dış kabuğu çok serttir ve iç kısmını korur. Bu yüzden yıllarca bozulmadan saklanabilir. Öğütülmüş keten tohumunun kabuğu kırıldığı için yağ asitleri hava ile temas eder, bu da oksidasyona yol açarak zararlı hale gelir...“Bu nedenle hazır öğütülmüş olarak satılan keten tohumu kesinlikle yenilmemelidir, çok zararlıdır zehir etkisi yapabilir.” Sadece bütün olarak satın aldığınız tohumları kullanmadan önce öğüterek veya havanda ezerek tüketin…

Yazının Devamı

Stresin sessiz gücü

Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar, kanser hastalıklarının en önemli iki nedeninin enfeksiyon ve stres olduğunu açıkça ortaya koymuştur…

Yani hastalıklar yalnızca fiziksel yanlışlar nedeniyle değil; zihinlerde ki düşünceler, duygularda ki yanlışlar ve bastırılmış kaygılar nedeniyle de ortaya çıkıyor…

Stres, görünmez bir düşman gibidir. Stres kimyasalları bağışıklığı sessizce zayıflatır, hücrelerin direncini kırar, ve insanın en büyük gücü olan umudu yavaş yavaş tüketir…

Yazının Devamı

Birileri tüm dünyayı hasta etmek istiyor

Yıllardır “sağlıklı kalabilmek için stres yönetimini öğrenmemiz şarttır” diyorum… Maalesef millet olarak kitap okumayı bırakın “makale okumaya bile üşenen bir kalabalık haline geldik.”

Bugün belki de yüzlerce defa okuduğum veya dinlediğim Yusuf Suresi'nden bir ayeti yeniden duyduğumda bu konuyu tekrar gündeme getirmeyi, özellikle “muhafazakar kesimi” bu ayeti hatırlatarak tekrar uyarmak istiyorum…

İlgili Ayette mealen diyor ki; (Yusuf Suresi, 12/84):

Yazının Devamı

Dünyanın en akıllı ilacı… (2)

İnsanoğlunun yeryüzündeki en büyük sermayesi akıldır. Akıl yalnızca düşünce mekanizması değil, aynı zamanda hayatın pusulasıdır. Kimi için servet, kimi için makam en kıymetli hazinedir. Fakat akıllı bir insan için en büyük hazine aklın kendisidir.

Akıl, insana hem dert açar hem de derman olur. Akılsız bir tercih, insanı yıllarca taşıyamayacağı yüklerin altına sokabilir. Fakat akıllı bir karar, bir ömürlük acıyı bir anda hafifletebilir. İlaç bedene şifa verir, akıl ise hem bedene hem ruha şifa verir hem de etrafındakilere şifa dağıtır...

İnsan ömründe yüzlerce defa yol ayrımına gelir. İşte o anlarda en büyük rehber; mal, mülk, makam, para veya şöhret değil, sadece akıldır. Çünkü iyi kullanılan akıl, olayların perde arkasını, gerçek yüzünü görmeyi sağlar. Aklını doğru yolda kullanmasını bilen bir insan için akıl, yalnızca bireysel bir güç değil, aynı zamanda toplumsal bir emanettir. Çünkü akıllı davranış, yalnızca sahibine değil, etrafındakilere de fayda sağlar…

Yazının Devamı

Akıllı ilaç ne kadar akıllı…???

Günümüz şartlarında sağlık sistemi her geçen gün daha da ticarileşen bir alana dönüşmüş durumda. Bu dönüşümle birlikte “kemoterapi, radyoterapi veya kortizon gibi ağır yan etkileri olan kimyasal ilaçlara alternatif olarak” kulağa oldukça cazip gelen “akıllı ilaç” gibi kavramlar da kamuoyunun karşısına sıkça çıkar oldu.

Peki gerçekten de “ağzımızdan aldığımız bir kimyasal hap,” vücudumuzun özellikle sindirim sistemimizin ve karaciğerimizin karmaşık biyokimyasal işleyişi içinde “hedefe kilitlenmiş bir roket gibi diğer hücrelerimize zarar vermeden, sadece etki etmesi gereken hasta veya hasarlı noktaya ulaşıp orayı mı imha ediyor?” Bu sorunun net cevabını alabilmek için vücudumuzda ki organ ve sistemlerin nasıl çalıştığını birazcık bilmemiz yeterlidir…

Ağzımıza attığımız her kimyasal hap, “ister basit bir vitamin olsun ister yüksek teknoloji ürünü bir ilaç olsun” ilk olarak sindirim sistemine girer. “Mide asidinden bağırsak enzimlerine kadar birçok kimyasal bariyerden geçmek zorundadır” ve “vücudumuz da ki hiçbir organ ya da sistem torpil nedir bilmez.” Yani vücudumuzda ki hiçbir organ ya da sistem “yuttuğumuz hapın içerisinde ki maddeler özelmiş, bu hap akıllı ilaçmış buna özel muamele yapalım” demez.

Yazının Devamı

Gücümüzün yetmediğine moralimizi bozmayalım

Yarım kalmış hayallerle dolu şu hayatta bireysel olarak (büyüklü - küçüklü) bedel ödemeden geçirdiğimiz bir günümüz bile yok...

Bunların dışında moralimizi bozup karamsarlığa sevk etmek için yayınlanan günlük felaket haberleri yanında, Filistin'de, Arakan'da, Türkistan'da ve dünyanın daha birçok yerinde zulme uğrayan, katledilen, ezilen sömürülen yok edilen mazlumlarla ilgili kara haberler ve küresel çetecilerin dünya nüfusunu azaltma projelerine ilişkin sosyal medya felaket senaryoları da cabası...

Gücümüzün yetmediği konularda, canımızın sıkan tüm bu bedelleri içimize atarak yüreğimizi çöplüğe döndürüp boş yere dert sahibi olmak yerine, geçmişten ve günümüzde olanlardan sadece ders alıp, kazandığımız tecrübelerle gerekli tedbirleri alarak mümkün olduğu kadar strese girmeden bu günü en güzel şekilde yaşamamız daha sağlıklı olmamızı destekleyecektir...

Yazının Devamı

Modern hayatın kazandırdıkları…

Modern hayata uyum sağlamak adına köyleri terk ettik, yapay yiyecek, içecek ve sayısız kimyasallarla sağlığımızı bozup organik her şeye hasret kaldık.

Sonra doğal yiyecek hasretini gidermek için organik avına çıktık. Boşluğu gören kapitalizm “organik” kelimesini parlatarak fiyatları ikiye-üçe katlayıp rafları,

Organik ekmek,

Yazının Devamı

Hastane koridorları tıka basa dolu

Günümüz insanları olarak karmaşık ekonomik sorunlarla baş etmeyi, çok karmaşık bilgisayar programlarını kullanmayı, binlerce bağlantısı olan elektronik cihazları veya çok lüks ve karmaşık araçları tamir etmeyi, her gün hükümet kurup hükümet yıkmayı(!), tüm devlet problemlerini halletmeyi(!) biliyoruz.

Ancak beslenme sağlığımızı nasıl etkiler? Cildimizdeki basit değişiklikler neyi ifade ediyor? Günde kaç kez tuvalete çıkmamız gerekiyor? İdrarımızın rengi nasıl olmalı? Bağırsaklarımızdaki enfeksiyon kalp çarpıntısı yapar mı? Sindirim sisteminde oluşan gaz baş ağrısına neden olur mu? Veya kabızlık sağlığımızı bozar mı gibi çok basit soruların cevabını verecek durumda değiliz.

Çünkü “öğretilmiş çaresizliğimiz” sonucu hastalıklar ve sağlık hakkında hiçbir bilgimiz yok ve öğrenmekte asla aklımıza gelmez. Bu günkü sağlık anlayışına göre “bu çok basit soruların cevabını bile, sadece tıp eğitimi almış doktorların vermesi gerekir.”

Yazının Devamı

Her gerekçeyle hapı yutmayın

Olumsuz düşüncelerimiz, yediklerimiz, içtiklerimiz, soluduklarımız ve cildimiz yoluyla vücudumuza aldığımız toksinler (zehirler) sonucu bedenimizde meydana gelen içsel kirlenmenin dereceleri ve sonuçları “Prof. Mikhail Tombak” tarafından aşağıdaki şekilde izah edilmektedir...

1. Derece: Beden sağlıklı görünmesine rağmen sürekli yorgunluk hissetme.2. Derece: Başta ve kemiklerde ağrılar.3. Derece: Çeşitli türden alerjiler.4. Derece: Kistler, kitleler, taşlar ve şişmanlık.5. Derece: İç organlarda, kemiklerde ve eklemlerde şekil bozuklukları.6. Derece: Sinir sistemi rahatsızlıkları.7. Derece: Hücre ve organlarda, sonuçta kansere yol açan yozlaşmalar. Ben de diyorum ki: Modern tıp (Ortadoks Tıbbı) tarafından her biri çok ciddi hastalık olarak karşımıza çıkarılma ihtimali olan bu sonuçların tamamı da bizim yapıp ettiklerimizin sonuçlarıdır…"Herhangi bir check up sonucu" tarafınıza konulacak herhangi bir teşhisle, size "hapı yutmanız için" reçete edilecek kimyasalları "büyük bir dikkatle kullanmak yerine, “hastalık nedenlerini öğrenerek” yukarıda bahsedilen semptomlara neden olan yanlışlarınızı ortadan kaldırmanız" çok daha olumlu sonuçlar doğuracaktır...Hafta sonunun sağlık anlayışımızın değişmesi için bir fırsat olması dileğiyle...

Yazının Devamı

Evdeki zehir kaynakları (1)

Herhangi bir detoks programı uygulayarak bedenimizde biriken toksinleri temizlemeye uğraşırken, “farkında olmadan kendimizi zehirlendiğimiz” toksin kaynaklarından bahsetmek istiyorum.

Günümüzde enerji maliyetinden tasarruf etmek amacı ve çeşitli güvenlik gerekçeleriyle pencereleri açılmayan, dışarıdaki havayla yeteri kadar teması olmayan kapalı devre sistemlerle havalandırılan ve ısıtılan modern ev ve ofis binalarında “kapalı mekân kirliliği” oluşmaması mümkün değildir.

Kapalı mekanlardaki hava, “sınırlanmış bir alanda yoğunlaşan çoklu toksik kaynaklarının kombine etkilerinden ve negatif iyon eksikliğinden dolayı sağlığımız için çok ciddi bir risktir.”

Yazının Devamı

Her gerekçeyle hapı yutmayın

Olumsuz düşüncelerimiz, yediklerimiz, içtiklerimiz, soluduklarımız ve cildimiz yoluyla vücudumuza aldığımız toksinler sonucu bedenimizde meydana gelen içsel kirlenmenin dereceleri ve sonuçları Prof. Mikhail Tombak tarafından aşağıda ki şekilde izah edilmektedir...

1. Derece: Beden sağlıklı görünmesine rağmen sürekli yorgunluk hissetme.

2. Derece: Başta ve kemiklerde ağrılar.

Yazının Devamı

70 yıllık tecrübenin ürünü şiir kitabım yayınlandı…

Bir mühendis olarak yıllarca sağlık konusunda yaptığım araştırma ve çalışmaları “KANSERLE SAVAŞIRKEN ÖĞRENDİKLERİM” ismiyle kitap haline getirdikten sonra, bir zamanlar insanımızın dilinde pelesenk olan “yaş 70 iş bitmiş” sözünün geçersizliğini göstermek, 70 yaşın “işin bittiği değil, tecrübenin zirve yaptığı en verimli çağlarımızdan biri olduğunu” göstermek amacıyla (bazı arkadaşların yapamazsın, şiir zor iş demesine rağmen) bir de şiir kitabı kaleme aldım.

Bana göre şiir, “insan ruhunun derinliklerinde yaşanan duyguların, sözcüklere yüklenerek başka gönüllere aktarım biçimidir.” Şair dizelerinde neyi yazmak, neyi yaşamak, neyi hissetmek istiyorsa ona göre şekil verip anlam yükler kelimelere…

Hayallerini, yaşanmışlıklarını, yaşanmamışlıklarını, duygularını, heyecanlarını, mutluluklarını, hüzünlerini paylaşmak ister okurlarıyla… Seslenmek, sessizce konuşmak, tecrübelerini paylaşmak, anlaşılmak kısacası iletişim kurmak ister onlarla…

Yazının Devamı

Sağlığımız için en zararlı yiyecekler

Halbuki sürekli tüketmemiz halinde yaşam kalitemiz ve hayatımız için büyük risk teşkil eden birçok gıda maddesini her gün yiyoruz.

“Genelde tüm işlenmiş gıdalarda ve fastfood tarzı diyetlerde ölümcül dört büyüklerin en az birini sıklıkla birden fazlasını bulmak mümkündür.” Dr. Russell L. Blaylock (Kanser Hastaları için Doğal Stratejiler)

Yemeyi alışkanlık haline getirdiğimiz, toplumun büyük bir kesimi tarafından hiç düşünmeden ölçüsüzce, değişik pek çok isim ve şekillerde tüketilen ancak Dr. Blaylock tarafından sağlığımız için gerçekten büyük tehlike olarak görülen, bazıları tarafından üç beyaz, bazı bilim insanlarınca dört büyükler olarak kabul edilen, bana göre de beş büyükler olan:– Mısır şurubu ve şeker,– Fabrikalarda işlenmiş beyaz un– Fabrikasyon süt ve süt ürünleri.– Rafine edilmiş tuz– Isıl işleme tabi tutulmuş fabrikasyon yapay yağlar hakkında da biraz daha detaylı bilgi vermek istiyorum.

Yazının Devamı

Detoks programının adı ne olursa olsun uyulması gereken ana kurallar (5)

*KALIN BAĞIRSAK TEMİZLİĞİ

Ayrıca sindirilmemiş durağan atık maddeler katılaşmış katmanlar oluşturur. İçi aşırı şekilde atık maddelerle dolmaya başlayan kalın bağırsak, iç organlarımızı olmaları gereken yerlerinden iter. Diyaframa baskı yaparak akciğerlerimizin kapasitesini önemli ölçüde düşürür.

Karaciğer yerinden itilir, böbrekler üzerine baskı uygulanır, ince bağırsakların düzgün çalışabilmeleri için yeterli yer kalmaz. Kadınların idrar ve üreme organları sıkışır, rektumun alt kısmında kalan bölüm en fazla baskıya maruz kalır. Aşırı çalışan damarlar genişler ve kanlı şişlikler (hemoroit) oluşur.

Yazının Devamı

Uygulayacağımız detoks programının adı ne olursa olsun uyulması gereken ana kurallar (4) Kalın bağırsak temizliği

Kalın bağırsağın duvarları bir bitkinin köklerine benzer şekilde, ağız yolu ile aldığımız gıdalar içerisinde bulunan ve hayatımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan maddelerin bir kısmını özümseyerek kanımıza karışmasını sağlayan köklerle kaplıdır. Bu kökler, lazım olan faydalı besinleri alır, işe yaramayan sindirilmiş atıkları da boşaltır.

Ancak sindirilemeyen parçacıklar, bağırsak kıvrımlarında birikir. Bu birikintiler seneler boyunca, sürekli çoğalarak bağırsak yüzeyini kaplar. Bu atık maddeler, 36,5 derecelik vücut ısısı ile bozularak çürür ve sağlığımızı tehdit eden toksinler haline gelir. Ancak bağırsaklarda mikro gıda emilim işlemi hayatımız boyunca her şart altında devam eder.

Profesör Mikhail Tombak “150 yıl yaşayabiliriz” adlı kitabında; “Erişkin bir insanın hayatı boyunca kalın bağırsağında sekiz ila 15 kg katılaşmış dışkı malzemesi ile dolaşıp durduğu pek bilinmez. Genellikle 45 yaş civarında kalın bağırsağımız dışkı maddesiyle o kadar dolar ki diğer organlarımızı sıkıştırır ve karaciğerimizin, böbreklerimizin işlevlerine engel olur. Bu hastalıkların önemli nedenlerinden biridir” demektedir.

Yazının Devamı

Uygulayacağımız detoks programının adı ne olursa olsun uyulması gereken ana kurallar (3)

Eğer vücudumuz da ki detoks sistemleri çok hızlı bir şekilde devreye girerek kanın PH değerini dengede tutmak üzere kemiklerden ve dişlerden kalsiyum çekip kana pompalamasa dakikalar içerisinde ölebiliriz. (Kalsiyum vücudumuzun en güçlü alkali yapma ajanıdır ve hayatımız boyunca sağlığımız için en gerekli elementlerden biridir.)

*Dördüncü kural:

Detoks programı sırasında yenilen ve içilen her şeyin mümkün olduğu kadar az atık bırakacak, kanı ve dokuları arındırıcı asidik ve toksik kalıntıların temizlenmesine yardımcı olacak çeşitlerden olmaları gerekir. Özellikle detoks sürecini hızlandıracak su, antioksidan bitkisel karışımlar, bitkisel yağlar, canlı sebze, meyve ve sularından yararlanılması gerekir.

Yazının Devamı

Uygulayacağımız detoks programının adı ne olursa olsun uyulması gereken ana kurallar (2)

*Uyulması gereken ikinci kural:

“Sindirim sistemimizde asit reaksiyonlarına sebep olacak dolaşım sistemi yoluyla kanımızı, organlarımızı, dokularımızı ve sistemlerimizi asitleştirecek” her türlü yiyecek ve içeceklerden tamamen uzak durmaktır.

Detoks sürecinde ki diyetimizden “mısır şurubu, rafine şeker, kimyasal katkı maddeleri içeren karbonhidrat ve nişasta bazlı işlenmiş yiyecek ve içeceklerle, et ve süt ürünleri dahil olmak üzere tüm hayvansal gıdaları çıkarmamız her şeyden önemlidir.”

Yazının Devamı

Uygulayacağımız detoks programının adı ne olursa olsun uyulması gereken ana kurallar (1)

Sağlık problemlerimizin sürekli olarak çeşitlenip, hastalık sayısının arttığı günümüzde çözüm olarak sunulan (veya yapılmaya çalışılan) birçok detoks programı var. Programın adı ne olursa olsun, tüm kapsamlı detoks programlarında uyulması gereken ana kuralları aşağıdaki şekilde sıralamak istiyorum.

*Kapsamlı bir detoks sürecinde uyulması gereken birinci kural:

Önce düşüncelerin ve duyguların arındırılmasıdır. Bir insan üzüntü, öfke, kin, nefret, düşmanlık, paranoya, karamsarlık, hasetlik, çekememezlik ya da başka türlü negatif duygusal veya düşünsel rahatsızlıkların herhangi birinden kaynaklanan davranış bozukluğu yaşıyorsa, fiziksel detoks (içsel temizleme) programlarının herhangi birinden fayda görebilmesi mümkün değildir.

Yazının Devamı

Katkı maddelerinden bazılarını hayatımızdan çıkarırsak ne olur? (1)

Giderek artan bilimsel bulgular çeşitli kod numaralarıyla gizli veya açıktan satın aldığımız (çamaşır suyu vs gibi) toksinler ile zihinsel ve davranışsal bozukluklar, engellilikler, halsizlik, yorgunluk, migren, çeşitli alerjiler, cilt problemleri ve mide bağırsak bozuklukları gibi pek çok fiziksel ve psikolojik rahatsızlıktan kansere kadar çok ciddi hastalıklara yol açtığını kesin olarak göstermiştir…

Günümüzde insanımızın pek farkında olmadığı bir gerçek, doktorlarımızın kesin teşhis koymakta zorlandıkları için “yaşlılık hastalığı veya medeniyet hastalığı” gibi teşhisler koymak zorunda kaldıkları hastalıkların pek çoğunun nedeni “modern hayatın vücudumuzda yol açtığı aşırı toksik yükün bir sonucudur…”

Teşhisi zor bu hastalıkların, nedenleri yani toksik maruziyetler ortadan kaldırılarak, vücudumuzda var olan detoks sistemlerimiz maksimum seviye de çalışır duruma getirilmeden sadece semptomları bastırmaya yönelik modern tıbbi yöntemlerle tedavi edilmeleri imkansızdır…

Yazının Devamı