Akıllı ilaç ne kadar akıllı…???

Ümit Yurtkuran

Ümit Yurtkuran

Tüm Yazıları

Günümüz şartlarında sağlık sistemi her geçen gün daha da ticarileşen bir alana dönüşmüş durumda. Bu dönüşümle birlikte “kemoterapi, radyoterapi veya kortizon gibi ağır yan etkileri olan kimyasal ilaçlara alternatif olarak” kulağa oldukça cazip gelen “akıllı ilaç” gibi kavramlar da kamuoyunun karşısına sıkça çıkar oldu.

Peki gerçekten de “ağzımızdan aldığımız bir kimyasal hap,” vücudumuzun özellikle sindirim sistemimizin ve karaciğerimizin karmaşık biyokimyasal işleyişi içinde “hedefe kilitlenmiş bir roket gibi diğer hücrelerimize zarar vermeden, sadece etki etmesi gereken hasta veya hasarlı noktaya ulaşıp orayı mı imha ediyor?” Bu sorunun net cevabını alabilmek için vücudumuzda ki organ ve sistemlerin nasıl çalıştığını birazcık bilmemiz yeterlidir…

Ağzımıza attığımız her kimyasal hap, “ister basit bir vitamin olsun ister yüksek teknoloji ürünü bir ilaç olsun” ilk olarak sindirim sistemine girer. “Mide asidinden bağırsak enzimlerine kadar birçok kimyasal bariyerden geçmek zorundadır” ve “vücudumuz da ki hiçbir organ ya da sistem torpil nedir bilmez.” Yani vücudumuzda ki hiçbir organ ya da sistem “yuttuğumuz hapın içerisinde ki maddeler özelmiş, bu hap akıllı ilaçmış buna özel muamele yapalım” demez.

Çünkü; ağzımıza aldığımız her şey, yaradılış gereği DNA’mıza yüklenen programa, diğer bir deyişle “fabrika ayarlarımıza göre çalışır.” Yani “bu haplar ne kadar sofistike bir teknolojiyle üretilmiş olursa olsun, metabolize edilme şekli, vücut içi dağılımı ve hücrelerle etkileşimi “fabrika ayarlarımız gereği oluşan basit biyolojik prensiplerin sınırları içinde kalır.” Yani “bir cerrah gibi hedefi bulan akıllı bir mekanizma olması mümkün değildir.”

Akıllı ilaç adı altında sunulan bu ürünler, hedeflenen hücrelere veya dokulara yönelme kapasitesinde moleküler tasarımlara sahip olabilirler. Fakat bu durum “sadece ideal şartlar altında laboratuvar testlerinde geçerlidir.” Gerçek hayatta ise “vücudumuz bu molekülleri sindirir, karaciğerden geçirir, kanla tüm vücuda dağıtır ve bir kısmını böbreklerden süzerek atar.” Molekülün “hedefe ulaşmadan önce uğradığı biyokimyasal işlemler, etkinliğini büyük ölçüde azaltacaktır. Ayrıca bu tür ilaçların, hedef dışı diğer hücrelerimize de “yan etki denilen” zararlı etkiler yapmaması mümkün değildir.
Ancak tüm bu yazılanlara rağmen, “her derde deva bir tek akıllı ilaç var” diyorum.

(Devamı gelecek makalede)

Cuma gününün yeni umutlara vesile olması dileğiyle…

Kaynakça:
1-Rowland M, Tozer TN. Klinik Farmakokinetik ve Farmakodinamik. Lippincott, 2010.
→ İlaçların vücutta nasıl emildiği, dağıldığı, metabolize edildiği ve atıldığı (farmakokinetik) ile ilaçların biyolojik etkilerinin nasıl ortaya çıktığını (farmakodinamik) açıklayan kapsamlı bir temel kaynak kitap.
2-Druker BJ ve arkadaşları. “Kronik miyeloid lösemide BCR-ABL tirozin kinazının özgül bir inhibitörünün etkinliği ve güvenliği.” New England Journal of Medicine, 2001.
→ Kronik miyeloid lösemi tedavisinde, BCR-ABL gen bozukluğunu hedef alan ve kanserin ilerlemesini durduran özel bir ilacın (örneğin imatinib) etkinliği ve güvenliğini gösteren, dönüm noktası niteliğinde bilimsel çalışma.
3-Repantis D, Schlattmann P, Laisney O, Heuser I. “Sağlıklı bireylerde nörolojik performansı artırmak için modafinil ve metilfenidat kullanımı: Sistematik bir derleme.” Psychological Bulletin, 2010.
→ Modafinil ve metilfenidat gibi ilaçların, sağlıklı kişilerde dikkat, hafıza ve bilişsel performansı artırmak için kullanımlarını inceleyen; faydalarını, risklerini ve etik boyutlarını değerlendiren sistematik araştırma.
4-Evans WE, Relling MV. “Pharmacogenomics: Translating functional genomics into rational therapeutics.” NEJM, 2004.
- Bazı kişilerde hiç işe yaramayabilir; bazılarında toksik etki yaratabilir.
- Bu durum, “kişiselleştirilmiş tıp” yaklaşımını doğurmuştur. Ancak bu, “herkese uyan akıllı ilaç” mitini daha da zayıflatır (Evans & Relling, NEJM, 2004).