Ümit Yurtkuran

Ümit Yurtkuran

Hastalık nedenlerini öğrenmek çok zor değil…

Asitlerin (ürik asit vs), trigliseritin (kan yağlarının) ve kötü kolesterolün olmadığı temiz kan sağlık demektir, hayat demektir. Ancak kanın temizliği ise büyük oranda korku, endişe, stres üzüntü, negatif düşünceler, yediklerimiz, içtiklerimiz ve muhatap olduğumuz toksinlerle günlük aktivitelerimize bağlıdır.

İlaç adı altında millete avuç avuç hapı yutturarak sindirim sistemimizi bozdular, gübre adı altında kullandıkları kimyasallarla toprağımızı öldürdüler, pestisitlerle meyvelerimizi, sebzelerimizi zehirlediler. Katkı maddeleriyle yiyeceklerimizi toksik hale getirdiler.

Tüm bunlar yetmez gibi her fırsatta korkuyu pompalayarak insanları strese sokarak antidepresan bağımlısı haline getirdiler. Kısaca kanımızı kirleterek vücudumuzu hasta etmek için gereken her şeyi çok gösterişli ambalajlar içerisinde önümüze koydular...

Yazının Devamı

Korku ve negatif düşüncenin sağlığımıza zararları (4)

(Bu makaleler iyi okunup anlaşılırsa hayat kurtarabilir…)

Artık kesin olarak biliniyor ki, vücudumuzda ki tüm kimyasal reaksiyonlar yediklerimiz, içtiklerimiz, toksinlerle olan ilişkilerimiz, düşüncelerimiz, duygularımız ve başka insanlarla olan etkileşimlerimizle meydana gelir.

Bir önceki makale de okuduğumuz bilimsel çalışmalara ek olarak, duygu durumumuza göre vücudumuzda gelişen kimyasal reaksiyonlara iki örnekte ben vermek istiyorum.

Yazının Devamı

Korku ve negatif düşüncenin sağlığımıza zararları (3)

(Bu makaleler iyi okunup anlaşılırsa hayat kurtarabilir…)

Duygu ve düşünce kimyasallarının hücrelerimiz dolayısıyla sağlığımız üzerinde tahmin edilenden çok fazla etkili olduğu ikinci dünya savaşından bu yana yapılan sayısız çalışmayla ispat edilmiştir.

Örneğin;

Yazının Devamı

Korku ve negatif düşüncenin sağlığımıza zararları (2)

(Bu makaleler iyi okunup anlaşılırsa hayat kurtarabilir…)

Yediğimiz-içtiğimiz besin maddelerinin mikro gıda açısından yetersiz, hayatımızda ki toksik (kimyasal zehirler) maddelerin yoğun miktarda olması halinde bile “insanın sağlıklı kalma potansiyeli neredeyse sınırsızdır.” Ancak sağlıklı olup olmamız ise çok büyük oranda “bizim yapıp ettiklerimize ve düşünce gücümüze bağlıdır.”

Duygu ve düşüncelerimizin hücrelerimiz, dolayısıyla sağlığımız üzerinde tahmin edilenden çok daha fazla etkisi vardır. Bazen, “sağlığımız için kafamıza koyduklarımız ağzımıza koyduklarımızdan daha fazla önemli olabilir.” Dünyanın birçok yerinde yapılan çalışmalar göstermiştir ki “sağlığımızı korumak için en ucuz ve en güçlü ilacımız duygu ve düşüncelerimizdir…”

Yazının Devamı

Korku ve negatif düşüncenin sağlığımıza zararları

Modern sağlık sistemi zihnimiz ve bedenimizi birbirinden tamamen ayrı olarak düşünse de son 45 yıldır yapılan bilimsel araştırmalar, bize zihin ve bedenin ilişki boyutlarını, tüm vücuda yayılan iletişim ağlarını nasıl kurabildiklerini ve sağlığımızı fiziksel olarak nasıl etkilediklerine dair çok önemli bilgiler vermektedir…

Vücudumuz; düşündüğümüz, duyduğumuz, gördüğümüz ve hissettiğimiz her şeye karşılık, kendisiyle iletişim kurmasına, kendisini düzenlemesine ve değişik koşullara uyarlanmasına yardımcı olan “kimyasal haberciler (Nöropeptidler, sinir taşıyıcıları ve hormonlar) üretir.” (Bu konuda en basit örnek, kilometrelerce uzaktan bile olsa “Limon” kelimesini duyduğumuzda ağzımızın sulanmasıdır…)

Bu kimyasal haberciler sadece beyin hücrelerimiz de değil, vücudumuzun tamamındaki hücreler tarafından salgılanır ve tüm hücrelerimiz bu kimyasal salgılar tarafından etkilenerek sürekli birbiriyle iletişim halinde olurlar ve ne zaman ne yapacaklarını çok iyi bilirler…

Yazının Devamı

Uyulması gereken hayat kurtaracak prensip

Yirmi yıl aşkın bir süredir yaptığım araştırma ve deneyimlerim sonucu yürekten inanarak diyorum ki, “ihtiyacımız olan binlerce çeşitlilikteki bu gıdaları yaratan Allah, mutlak surette bunların sindirilmesi için gerekli olan sistemi de ona göre yaratmış ve programlamıştır.”

Yeter ki biz bu programı bozacak şekilde davranıp, beslendiğimizi zannederek, midemize: “içine atacağımız her şeyi hazmedilmek üzere itirazsız kabul eden bir öğütücü muamelesi yapmadan, mikro gıdalar açısından dolu ya da boş rafine ürünlerle rastgele tıka basa doldurmayalım.”

Farkında olup olmadığınızı bilmiyorum ama günümüz beslenme şartlarında, “yetişkin bir insan yılda ortalama olarak (su hariç) kabaca bir ton civarında yiyecek ve içecek tüketmekte, ortalama 1 milyon kalori almaktadır.”

Yazının Devamı

Beynimizdeki gücü keşfedin ki sağlıklı yaşayın…

Geçtiğimiz yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde günde üç kez (onar dakika olmak üzere,) 120 kişilik bir grup ile öfke, hayal kırıklığı, korku, minnettarlık, takdir, iyilik, sevinç ve mutluluk duyguları için bir deney yapıldı. Bu deneydeki amaç “insanların psikolojik durumlarına göre vücudumuzun verdiği bağışıklık tepkilerini ölçmekti…

Hayal kırıklığına uğradığımızda, umutsuzluğa kapıldığımızda, sabırsızlandığımızda, aceleci davrandığımızda, herhangi bir nedenle üzüldüğümüzde veya korktuğumuzda “bağışıklık sistemimizin içimize yönelik çalışmaları otomatik olarak kapanır…”

Çünkü “bu duygular acil durum sinyalleri verir ve tüm enerjimiz dış dünyadan gelecek bir tehdit için yönlendirilir ve iç dünyamızda gerçekleştirilecek büyüme, tamirat, hücre yenileme ve genel bakım için enerjimiz kalmaz.”

Yazının Devamı

Çocuklarımızı hastalıklardan korumak için…

Çocuk ve torun sahibi olan veya olma ihtimali olan tüm okuyucularıma “yediklerimiz ve içtiklerimizin sağlığımız, özellikle ruh durumumuz ve psikolojimiz üzerinde ne kadar etkili olduğunu” vurgulamak ve ne derece önemli olduğunu göstermek açısından Gazeteci, Yayıncı ve Yazar David Steinman’ın “Diet for a Posioned” (Zehirli bir Gezegen için Diyet) adlı kitabında bahsettiği bir deneyden söz etmek istiyorum.

Bu deneyde fareler dört gruba ayrıldı;

*İlk gruptakiler doğal gıdalarla beslenip temiz su içirildi. Üç ay süren deney boyunca bu fareler aktif sakin ve sosyal kaldılar.

Yazının Devamı

Hastalıklardan korkarak kimse iyileşemez

Günümüz de “en büyük sermayesi korku olan modern sağlık sistemi,” insanları çok çeşitli algı operasyonlarıyla; "çok karmaşık, anlaşılması çok zor ve gizemli tedavisi olmayan binlerce hastalığın var olduğuna" inandırmıştır.

"Genetik, kronik veya dejeneratif" gibi etiketlerle isimlendirilmiş” hastalıklar karşısında çaresizlik öylesine etkili öğretilmiştir ki, "hiç kimse acı çekerek aylarca hatta yıllarca hem tedavi edildiğini zannedip hem de tedavisi yok denen hastalıklar nedeniyle yavaş yavaş tüketilerek ölmeyi yadırgamıyor" bile.

Tam bir teslimiyetle (DSÖ’nün hazırladığı protokollerin dışına çıkmamak üzere hareket eden) doktorlarımız tarafından söylenilen her şeyin, yüksek ücretler karşılığında yapılmasına rıza gösterip, ilaç diye verilen (sayısız yan etkileri olan) her türlü kimyasalı hiç tereddütsüz kullanıp, sonunda ise kaderimiz böyleymiş diyerek, "biz insanların kaderini kendi çabalarına bağlı kıldık" diyen İsra suresi 13. ayeti hiç aklına bile getirmeden, mistik bir havada ölüme teslim oluyor.

Yazının Devamı

Fabrika ayarlarınızı korumaya çalışın

Ülkemizde birçok konuda olduğu gibi, beslenme konusunda da alabildiğince bilgi kirliliği mevcuttur. Çünkü sağlık konusunda olduğu gibi, beslenme konusu da parça parça ele alınıp incelenmektedir...

Vücudumuzun ihtiyacı olan mikro gıda maddeleri küçücük biyokimyasal parçacıklarına kadar araştırılarak, (eksik ya da fazlalık olduğu söylenerek) buradan beslenme ve sağlığımız üzerindeki etkileri ile ilgili kapsamlı ve kesin sonuçlara varmaya çalışılarak birçok hastalığın nedeni olarak bu eksik ya da fazlalıkmış gibi gösterilip takviye adı altında ilave kimyasallar kullandırılmaktadır...

Halbuki bu günkü şartlarda vücudumuzun hangi element veya vitamine ne zaman ne kadar ihtiyacının olduğunu tespit edebilmek mümkün değildir. Çünkü hiçbir insanın vitamin veya mineral ihtiyacı bir başkası ile tıpa tıp aynı değildir. Yani yapılan işlemin faydadan çok zararı vardır...

Yazının Devamı

Bu bir uyarıdır

Sağlıklı bir hayat sürdürebilmemiz için "endokrin sistemimizin iyi çalışır durumda yani hormon salınımının fabrika ayarlarımıza göre olması şarttır."

Çok az miktarda ki hormon bile vücudumuzda çok önemli etkiler yapabilir. Örneğin insan vücudu "günlük ihtiyacı için bir gramın 50 ila 100 milyonda biri kadar tiroid hormonu üretir..."

Ancak bu miktar bile vücudumuz da, çok önemli bir düzenleyici etkiye sahiptir...

Yazının Devamı

Duygu durumumuzu değiştirebiliriz…

Ömrümüz boyunca “düşündüğümüz her şeyin, yaşadığımız her olayın, duyduğumuz her sesin, ağzımızdan çıkan her sözün beynimizde kimyasal bir karşılığı olduğu ve başta sağlığımız olmak üzere tüm hayatımızı etkilediği artık kesin olarak biliniyor…”

Bilimsel olarak bilinen bir şey daha var ki; oda “iradeli bir şekilde istememiz halinde iyi ya da kötü otomatik olarak (derin devlet eliyle) yaşadığımız tüm duygularımızı değiştirmemiz mümkündür…”

Beynimizin üst katmanında "bebekliğimizden itibaren öğretilen dini değerler, gelenek/görenekle ilgili kurallar ve başımıza gelen iyi ya da kötü tüm olayların sonucuna göre bir yazılım oluşur." Eğer kendi irademizle bu programa müdahale edebilirsek istediğimiz şekilde değiştirmemiz mümkündür…

Yazının Devamı

Check up'larla kendinizde hastalık aratmayın…

“En büyük silahı korku olan” modern sağlık sistemi, “içimizdeki yaşlanma, hastalık ve ölüm korkularını kullanarak,” trilyonlarca dolarlık ilaç endüstrisini daha da semirtebilmek için yaptığı promosyon kampanyalarıyla, “hasta olmanın anlamını değiştiriyor.”

Hayat kurtarıp acıları azalttıkları için alkışlanabilmeleri gereken ilaç devleri, “artık sadece hasta insanlara ilaç satmakla tatmin olmuyor.” Yoğun “reklamlar ve iki yüzlü bilinçlendirme kampanyaları yoluyla, sağlığına dikkat eden sağlam insanları da endişeli hastalara çeviriyor.”

“Küçük sorunlar ciddi hastalıklarmış gibi resmedilerek,”

Yazının Devamı

Daha sağlıklı bir hayat için bunlar önemli

Düşüncelerimizin işgal edildiği, irademizin kontrol altına alındığı, yiyecek, içeceklerimiz başta olmak üzere kullandığımız her şeyin toksik maddelerle doldurularak sağlığımızın iyice riske sokulduğu modern çağda, daha kaliteli, daha sağlıklı, daha mutlu bir hayat sürdürebilmek için faydalı olacağını düşündüğüm bazı görüşlerimi aşağıda sıralıyorum…

-Hiçbir şart altında, hiçbir konuda son ana kadar umudunuzu kaybetmeyin…

-İrili ufaklı her şeyi dert edinmek yerine stres yönetimini öğrenip her şeye canınızı sıkmayın…

Yazının Devamı

Unutmak büyük nimet ancak…

Yaradılışımızda beynimize yerleştirilen muazzam organ, sistem ve programlar gereği insan olarak unutkan yaratıklarız. Eğer unutmak olmasaydı başımızdan geçenler, yaşadıklarımız, düşündüklerimiz, duyduklarımız üst üste birikseydi ve sürekli hatırlasaydık bu hayat çekilmez, bu dünya yaşanmaz hale gelmez miydi?

Ancak unutkanlığın bu faydalarının yanında, yaratılışımız gereği içimizde var olan “alışmak, fark etmemek, önemsememek, kıymetini bilmemek, yokluğunun nelere mal olacağını düşünmemek gibi” insani duygularımız da vardır…

Mesela kalbimiz, beynimiz, böbreklerimiz, akciğerlerimiz, karaciğerimiz, dalağımız, pankreasımız, sindirim sistemimiz, dolaşım sistemimiz, lenf sistemimiz gibi birçok organ ve sistemimiz hiç haberimiz olmadan, 24 saat hiç durmadan çalışır ve bize hizmet eder ama biz o organı, sistemi veya uzvumuzu kaybedene kadar hiç yokmuş gibi davranır onları hasta etmek için elimizden geleni yapar ve ne kadar değerli olduğunu hiç aklımıza bile getirmeyiz…

Yazının Devamı

Dua’nın sağlığımıza etkileri… (3)

Michigan Üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre, dindarlar da depresyon ve stresin daha az görüldüğü tespit edilmiştir.

Chicago’daki Rush Üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre ise düzenli olarak ibadet ve dua edenlerin erken ölüm oranı, dine bağlı olmayanlara göre %25 daha az olarak tespit edilmiştir. Duka Üniversitesi’nin anjiyo operasyonu geçiren 750 hasta üzerinde yaptığı bir araştırmada, dua okuyan kalp hastalarının ameliyattan sonraki ölüm oranlarının okumayanlara göre %30 daha az olduğu tespit edilmiştir.

San Francisco Hastanesinde, 393 kalp hastası üzerinde yapılan araştırmada, hastalar ikiye ayrılmış ve 150 hasta için tanımadıkları kişiler tarafından düzenli olarak dua edilmiş ve bu hastaların ilaç tedavisine, dua edilmeyen diğer hastalardan daha çabuk cevap verdikleri görülmüştür.

Yazının Devamı

Dua’nın sağlığımıza etkileri… (2)

"Eğer duanız olmasa, Rabbim katında ne öneminiz var ki." Furkan (23) ayet "Bana dua edin size cevap vereyim…" Mümin (40)/ ayet 60 gibi daha birçok ayette; tüm kapıların birer birer yüzümüze kapandığında, gücümüzün yetmediği her türlü problem karşısında, yalnız ve çaresiz olmadığımızı hatırlatarak her şeye gücü yeten Allah’a sığınarak, O’na dua etmemizi emretmiştir.

Çünkü "dua" insanın Allah karşısındaki acizliğini fark ederek, gönlünden geçenleri yaratıcısına arz etmesidir. Dua insanın aklını, iradesini, her türlü imkanını kullanarak var gücü ile elinden gelen her şeyi yapmasına rağmen, ümit kapılarının birer birer yüzüne kapandığında, mücadele gücünü kaybedip yürekten "bittim ya Rab artık gücüm yetmiyor" diyerek kendisini tek yaratıcısı olan Allah’a teslim etmesidir.

Dua; eğer hala yapabilecek bir şeylerimiz varsa sonuna kadar yapmamız, gücümüz varsa o bitinceye kadar kullanmamız, soluğumuzun tükendiği noktada ise hiç ummadığımız yerden, ummadığımız şekilde önümüzde bir kapı açılacağına dair Allah’a olan imanımızdır.

Yazının Devamı

Dua’nın sağlığımıza etkileri… (1)

Modern dünyadaki insanlardan pek çoğu, duayı ilkel çağlardan artakalan yobazlık göstergesi, içi boş saçma bir inanç gibi değerlendirerek gereksiz görebilirler. Ancak ben mutlak surette kendimiz, sevdiklerimiz ve ihtiyacı olduğunu tahmin ettiklerimiz için dua edilmesi gerektiğine inanan birisiyim. Çünkü bedenimiz, düşüncelerimiz ve ruh durumumuz ayrılmaz bir bütündür ve ancak hepsi birbiri ile tam anlamı ile entegre olduğunda sağlığımız optimal seviyeye ulaşabilir.

"İyileştiren Sözler" (Healing Words) adlı kitabın yazarı Dr. Larry Dossey dua etmeyi tıp biliminin "en iyi saklanan sırlarından biri" olarak kabul ediyor ve bir başkasına karşı hissedilen sevgi, şefkat ve empati hissi olarak tanımlayarak, "duanın iyileşmenin güçlü ve meşru (ancak hafife alınan) bir metodu" olduğunu vurguluyor.

Allah; şah eserlerinden olan insanı akıl ve iradesini kullanarak kendi hayatına hükmetme, istediği gibi şekillendirme, yeryüzündeki maddi, manevi sonsuz kaynakları gücünün yettiğince kullanma fırsatı ile ödüllendirmiştir…

Yazının Devamı

Organik ürün avı

Modern hayata uyum sağlamak adına köyleri terk ettik, yapay yiyecek, içecek ve sayısız kimyasallarla sağlığımızı bozup organik her şeye hasret kaldık.

Sonra doğal yiyecek hasretini gidermek için organik avına çıktık. Boşluğu gören kapitalizm "organik" kelimesini parlatarak fiyatları ikiye-üçe katlayıp rafları,

Organik ekmek, Organik yumurta, Organik süt, Organik yoğurt, Organik peynir, Organik sebze, Organik meyve gibi Kimyasal ilaç ve gübrelerle yetiştirilmiş sayısız sahte organik ürünlerle doldurmaya başladı.

Yazının Devamı

Günümüzdeki hastalık anlayışı (4)

Eğer bir insan hasta yahut herhangi bir yerinden ciddi şekilde şikayet edecek hale gelmiş ise: öncesinde "ağrı, ateş, çarpıntı, tansiyon, ödem, ciltte lekeler ve benzeri belirtilerle defalarca ikaz edilmiştir. Bu ikazlar ya ilaçlarla ortadan kaldırılarak hastalık maskelenmiş veya hiç dikkate alınmamış demektir." Ayrıca vücudumuzda herhangi bir hastalık başlamışsa, mutlak surette günlük yaşamımızda ve beslenme alışkanlıklarımızda bir şeyleri yanlış yapıyoruz demektir.

Günümüzde bu ikazların dikkate alınmayarak şikayet nedenlerinin tespit edilip ortadan kaldırılması yerine, sadece belirtilerin (semptomların) kimyasal ilaçlar ya da çeşitli şekillerde yok edilmesi (maskelenmesi) sonucu, hastalıkların ağırlaştığı ve çoğaldığı bilinmelidir. Daha net anlaşılması için sağlık kuruluşlarında hastalıklar karşısında yapılan işlemleri basitçe örneklendirecek olursak;

Diyelim ki aracınızın fren ya da yağ lambası gibi herhangi bir ikaz lambası yandı. En ünlü ya da en yakın servise götürdünüz. (tabi siz araç hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz ve her şeyi en iyi şekilde sadece "tamircinin" bildiğine inanıyorsunuz.) Oradaki yetkili "motordan ya da fren sisteminden ikaz lambasına giden kabloyu keserek ya da ilgili sigortayı iptal ederek," ikaz lambasının yanmasını engelledi ve buyurun artık ikaz lambanız yanmıyor diyerek aracınızı size teslim etti.

Yazının Devamı

Günümüzdeki hastalık anlayışı (3)

Fazla değil, bundan yaklaşık 100 yıl önce kanser, kalp krizi, hipertansiyon, diyabet, karaciğer ve pankreas yağlanması, felç, alzheimer, parkinson, bunama, polikistikover sendromu, kronik artritler, bel ağrıları, fibromiyosit, polikistik meme hastalığı gibi kronik ve dejeneratif sağlık problemleri ancak yaşlı kişilerde görülürken günümüzde genç ve orta yaşlı, yetişkin gruplar arasında da sıklıkla görülür hale gelmiştir.

Tüm dünyadaki kadınlar ve erkeklerin pek çoğu genetik, kronik veya dejeneratif hastalık adı altında bu hastalıklardan birkaçı ile birlikte yaşamaya mahkum edilmişlerdir. İşin garip tarafı, hem hastalık kroniktir (süreğendir), hem de semptomlarını (belirtilerini) ortadan kaldırmak için kullanılan ilaçlar süreklidir. Yani "hem hastalıklar hem de masrafları" süreklidir. İşte kapitalist düşünceyle oluşturulan "modern sağlık sisteminin" istediği tam da budur. İnsanlar yaşayabildikleri kadar uzun yaşasınlar. Yeter ki devlet bütçesinden ya da kendi ceplerinden sürekli sağlık harcamalarına neden olacak genetik, kronik (süreğen) veya dejeneratif bir hastalıkları bulunsun.

Halbuki hastalığın adı ne olursa olsun, "tamamının sebebi de" genellikle kendi yanlışlarımız sonucu oluşan olumsuz düşünce yapısı, inflamasyonlar, toksinler, mikro gıda yetersizliği ve bağışıklık sistemi zayıflaması gibi nedenlerin tamamı ya da herhangi biriyle ortaya çıkan "hücresel fonksiyon bozukluğu" ve buna bağlı olarak organ, doku veya sistemlerimizin görevini yapamayacak hale gelmesinden başka bir şey değildir.

Yazının Devamı

Günümüzdeki hastalık anlayışı (2)

Semptomların (belirtilerin) bastırılması (maskelenmesi) hastalıkları büyütür

Tam bir bütün olan vücudumuzun yüzlerce parçaya bölünerek, her bir parça için asla birbirinin alanına girmemek üzere yeni uzmanlar yetiştirilmesi ve sadece semptomları ortadan kaldırmaya yönelik gelişmiş yöntemler, hiçbir zaman hastalık nedenlerini ortadan kaldırmaz ve sağlığımızı geri getirmez. Hasta organlarımızın ameliyatla alınması için daha etkili, daha ağrısız, daha hızlı yöntemler peşinde koşmak ve sürekli daha gelişmiş alet edevat kullanmak da sorunu asla çözmez. Günümüz yöntemleri bir cerrahın hastanın sadece ilgili kısmını uyuşturarak safra kesesini dakikalar içerisinde almasını sağlar. Ancak "bu işlemin birkaç yıl içerisinde sindirim sisteminde ciddi rahatsızlıklara neden olacağı" hiç dikkate alınmaz.

"Bir baypas ameliyatı vücudun başka yerlerinden alınan daha iyi durumdaki atardamar veya damarların, dolaşım sisteminde işe yaramaz hale gelmiş koroner atardamarın görevini devralacak hale getirme" işlemidir.

Yazının Devamı

Günümüzdeki hastalık anlayışı

Bugüne kadar hastalıklar hakkında sayısız tıp kitabı yazılmış ve yazılmaya da devam edilmektedir. Halen milyonlarca bilim insanı, doktor, biyolog, kimyager, eczacı ve araştırmacı hastalıkların sırrını çözerek çareler üretmek için uğraşıyor, emek veriyor.

Günümüzde "hastalıklar gizemli, karmaşık, anlaşılmaz ve çözü[1]mü çok zor" bir konu olarak insanlara sunuluyor. Sürekli uygulanan algı operasyonları sonucu da hiç düşünülmeden herkes tarafından sunulduğu gibi kabul ediliyor. Bu şekilde kaldığı sürece de sadece tıp alanında eğitim almış uzmanların çözebileceği sanılan sorunlar yığını olarak görülmeye ve kabul edilmeye devam edecektir.

"Aslında bizim hastalık dediğimiz şey, bedenimizin olağan işleyişine müdahale eden herhangi bir şeye karşı gösterdiği tepkidir. Bedenin olağan işleyişine müdahale eden bu şey ortadan kalkmadığı sürece, ilgili organ hasta kalır ve sonunda tahrip olur."

Yazının Devamı

Düşünce ve kelimelerin gücü…

Kelimeler kelimelerle anlatılamaz, kullanıldığı yere ve kullananın ses tonuna göre anlam değiştirir, adeta büyülüdürler… O nedenle konuşurken yazarken kelimelerin yerine ve ses tonumuza dikkat ederek kullanmak gerekir.

Çünkü ağzımızdan çıkan her kelimenin (muhatabımız üzerindeki etkisi dışında) veya kelimelere dökmeden aklımızdan geçirdiğimiz her düşüncenin tüm vücudumuzda bir kimyasal karşılığı vardır. “Olumlu olanların tüm vücudumuzu pozitif yönde etkileyeceği gibi, olumsuz olanlarında negatif yönde etkileyeceği kesindir.”

Bu nedenle ağzımızdan çıkacak her söze dikkat ederek olumlu konuşmak, aklımızdan geçecek her şeye dikkat ederek mümkün olduğu kadar pozitif düşünmek hem fiziksel hem de ruh sağlığımız açısından çok önemlidir…

Yazının Devamı