Oy mu, hizmet mi?

Sima Güleser Polat

Sima Güleser Polat

Tüm Yazıları

Türkiye'de belediyecilik Tanzimat Dönemi’nde başladı.

O dönemdeki ilk amaç, modernleşme ve modern şehir kurma ihtiyacının artık zaruri hale gelmesiydi.

Belediyecilik deyince hala aklımıza ilk gelen "hizmet" kavramını temsil ediyordu.

Yani belediyecilik doğrudan halkın hayatını kolaylaştırmak için başlamıştı.

PEKİ SONRA NE OLDU?

1839’daki Tanzimat Fermanı ile batıdan etkilenerek başlayan belediyecilik, şehir düzeni, temizlik, güvenlik ve alt yapı hizmetlerini yürütmek içindi.

İlerleyen zamanlarda yeni kanun ve kararlarla taşralara kadar yayıldı.

O dönemde atamalar sonucu yönetilen bölgeler, halkın iradesinin ve halkın katılımının da sınırlı olması sebebiyle demokratik değildi.

Yerel temsil anlayışı, İkinci Meşrutiyet döneminde (1908) halkın yerel yönetimlere katılımıyla biraz daha arttı.

Belediye meclislerinde seçimle gelen üyeler olmaya başladı.

Ne var ki, merkezi otoritenin baskın etkisi hala devam ediyordu.

Ve Cumhuriyet...

1923'ten sonra belediyeler modernleşmenin parlayan taşları oldu.

1930’da Türkiye belediyeciliğinin temel yasası oldu ve belediye başkanlarının seçimle iş başına gelmesi sağlandı.

1946’daki çok partili hayata geçişle beraber, belediyeler siyasal rekabetin en çarpıcı, en canlı alanlarından biri haline geldi.

Hülasa…

Belediyecilik, demokrasi ve hizmet ihtiyacı sonrası uzun ve sancılı bir aşamadan sonra var oldu.

Öncesinde, halk iradesi zorbalanmış, sınırlandırılmış ve en nihayetinde bir “zafer” kazanılmıştı.

Bunları, neden anlattım?

Şimdiye gelelim...

Belediyecilik, merkezi hükümet ve parti merkezlerinin normal gibi görünen o siyasi çekişmesinin arasında kaybolup gitmek üzere…

Bence, modernleşme etkisi geride kaldı.

Demokrasi ihtiyacı üzerine kuruldu ama günümüzde de demokratik değil…

Hizmet ihtiyacı üzerine kuruldu ama hizmet yok.

Alt yapı en önemli eksiklikti, hala öyle…

Halkın iradesi temelinde bir sisteme geçti; ama irade yok, esas yok.

Demirbaş listesinin başını para sayma makineleri aldı.

Sayan da alan da memnun...

HİZMET KAÇINCI PLANDA?

Demokrasinin bildik veya en çok kullanılan tanımı “oy kullanmak” öyle değil mi?

Gelgelelim, oy verdiğimiz belediyelerin bizim günlük hayatımızda “nerede olduğunu” görmek, artık imkansız.

Siyaset yapmaktan önlerini göremeyen kurumlar haline geldiler.

Belediyeler sadece seçim kazanmak için çalışır vaziyetteler; hizmetin kaçıncı sırada olduğunu bilen varsa söylesin!

Demokrasi, hak arama rejimidir.

Halkın “oy verdiklerinden” şeffaflık, hesap verebilirlik ve hak ettiği hizmetleri talep edebilmesidir.

Demokrasi, halkı sandığa götürme sistemi değildir.

Hizmet bekleyen halk olarak önemsediğimiz konu kimin seçildiği değil, seçilenin ne yaptığıdır.

SİYASETTEN BAĞIMSIZ HİZMET ODAKLI BELEDİYECİLİK

Cumhurbaşkanı olmak isteyen adayları meclise alsak, mesela.

Haksız zengin olanları ve halkın vergilerini, onlardan kestiklerini cukka yapanları da…

Bizler bir hortum tutarak bir güzel ıslatsak!

Yaptıkları (yapmadıkları) işleri bağır çağır meydanlarda anlatmak yerine siyaset yapanları o kürsülerden indirsek…

Gelenlerle gidenler, gidenlerle gelenler arasındaki bağları bir kez daha araştırsak!

Finalde, size bir sahne anlatayım…

Ben yayıncıyım. Televizyon yayıncısı yani.

Bir gün seçim öncesi yayındayız. Seçim konuşacağız.

Adaylar belirleniyor, isimler açıklanıyor.

İsmini vermeyeceğim bir ilçe belediye başkan adayını yayına almak istedik ve aramızda şöyle bir konuşma geçti:

-Efendim, adaylığınız açıklandı. Hayırlı olsun. Sizi yayına almak isteriz.

-Ne konuşacağım ben? Ne diyeceğim?

-Belediye başkanı adayı olma kararınızla beraber mutlaka yapmak istediğiniz değişiklikler ve planlarınız vardır, bize onlardan bahsedebilirsiniz.

-Kem, küm; kem küm!