Bulutlar, algılar ve gerçek tehdit: Kuraklık kapıda

Sima Güleser Polat

Sima Güleser Polat

Tüm Yazıları

Sosyal medyada son aylarda dolaşan videoları mutlaka görmüşsünüzdür.

Gökyüzüne telefonunu doğrultup bulutların “birileri tarafından çekildiğini” söyleyenler…

“Bulutlar çalındı”

“Yağmur başka ülkelere taşındı”

“Gökyüzünden ince bir toz serpildi” iddiaları…

Hatta atmosferde uçuştuğunu öne sürdükleri “kimyasal hatlar” üzerinden iklimin manipüle edildiğini savunanlar…

*

Bu iddialar neden bu kadar hızlı yayılıyor? Çünkü çoğu insanın içinde zaten kuraklıkla ilgili bir kaygı var

Neden yağmur yağmıyor?
Neden kış gelmiyor?
Neden barajlar boş?
Neden bazı sabahlar arabaların üzerinde ince bir toz tabakası görüyoruz?

O ince tozun büyük kısmı Afrika’dan gelen doğal atmosfer taşınımı.

Ama sosyal medyada bambaşka hikayeler anlatılıyor.

Tek bir cümle, tek bir video binlerce kişiyi “gerçekmiş” gibi ikna etmeye yetiyor.

BULUTLAR GERÇEKTEN ÇALINIYOR MU?

Hayır.

Bazı ülkeler uzun yıllardır “bulut tohumlama” (cloud seeding) teknolojisini kullanıyor.

ABD, Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler...

Küçük ölçekte yağışı artırmak için başvurulan bir yöntem bu.

Ama bu noktada uzmanların altını çizdiği iki önemli nokta var.

Bulut tohumlama, bulutları bir yerden alıp başka bir yere taşımaya yarayan bir teknoloji değil.

Bu yöntem, sadece mevcut bulut içindeki nemin yağışa dönüşme ihtimalini artırıyor.

Sonuç olarak;

Büyük ölçekli hava kütlelerini kontrol edebilecek bir teknoloji bugün için bilimsel olarak gerçekçi değil.

PEKİ İNSANLAR NEDEN İNANIYOR?

Çünkü teknolojinin görünmeyen tarafı zihinlerde her zaman bir boşluk bırakıyor.

Bugün sıradan hayatın parçası olan GPS, uydu görüntüleme, yapay zeka gibi teknolojiler yıllar önce kapalı laboratuvarlarda geliştirilmişti,

Tüm bu teknolojiler insanlığa sunulmadan önce uzun süre gizli olarak kullanıldı.

Dolayısıyla akıllarda hep o soru:

“Acaba bizim bilmediğimiz başka neler var?”

İşte bu boşluk komplo teorilerine en verimli zemini hazırlıyor.

ASIL GERÇEK: TÜRKİYE CİDDİ BİR KURAKLIK DÖNGÜSÜNDEN GEÇİYOR

Bu sadece Polatlı’nın, Sapanca’nın ya da Kocaeli’nin değil.

Tüm Türkiye’nin meselesi.

Birçok bölge resmi olarak “orta ve ileri kuraklık” kategorisinde.
Barajlarda doluluk yüzde 20–30 seviyesine inen şehirler var.

Göllerde belirgin çekilmeler görülüyor.
Toprak nemi mevsim normallerinin çok altında.
Kasım sonunda hala ceketle dolaşabiliyoruz.

Uzmanlara göre Türkiye, önümüzdeki birkaç yıl içinde “su stresi yüksek” ülkeler arasına girebilir.
Bu bir sosyal medya algısı değil; bilimin söylediği net tablo.

METEOROLOJİ MESELESİ

Son yıllarda bazı hava tahminlerinin tutmaması kamuoyunda doğal bir güvensizlik oluşturdu.

“Yılın en yoğun kar yağışı geliyor.”

“Çarşamba günü tüm yurdu etkisi altına alacak.”

Bu cümleler artık ironik bir hale geldi.

Geçen yıl İstanbul için açıklanan yoğun kar uyarısı gerçekleşmedi, hatırlayın.

Şimdi Aralık ayı için yine iddialı veriler var.

“Türkiye’ye mevsim normallerinin üzerinde bir kış geliyor.”

Mevsim takvimine göre kış yeni başlıyor.

Aralık-Ocak-Şubat.

Temennimiz “Hadi inşallah”.

Sonbahar görevini yapmadı.

Hem meteorolojik verilerin yanılma payı hem küresel ısınmanın sonuçları hesaba katıldığında beklenen yağış her zaman gelmeyebilir.

Bu da sosyal medyadaki “bakın haklı çıktım” diyen sahte uzmanların elini güçlendiriyor. İnsanlar bilimsel veriden çok en iddialı konuşanın etkisine kapılabiliyor.

ÇÖZÜM GECİKİRSE BEDELİ AĞIR OLACAK

Türkiye artık suyu sadece tüketen değil, yöneten bir ülke olmak zorunda.

Toplumsal bilinç oluşmazsa bugünkü panik ve bilgi kirliliği büyüyerek devam eder.

Kuraklık artık siyasetin, bürokrasinin, yerel yönetimlerin ve toplumun tam merkezinde konuşulması gereken bir mesele.

Geç kaldık.
Ama geri dönülemeyecek noktaya henüz gelmiş değiliz.

*

Türkiye’nin ulusal bir “su stratejisi” hazırlaması gerekiyor.
Bunun için bir komisyon kurulmalı ve atılması gereken adımlar gecikmemeli. Gri su sistemleri, yağmur suyu depolama, kayıp-kaçak azaltımı, tarımda modern sulama, baraj rezerv yönetimi, erken uyarı sistemleri,kent içi su kullanım protokolleri...

Bunlar artık birer tercih değil; su güvenliğinin temel parçaları. ,

Toplumsal bilinç oluşturulmadıkça bugün gördüğümüz panik ve bilgi kirliliği büyüyerek devam edecek.

*

Gündemi gökyüzündeki “gizemli bulut videoları” değil;
ayağımızın altındaki kuruyan toprak belirliyor.

Gerçek bu.

DÜNYA GECİKTİ… BİZ DAHA FAZLA GECİKEMEYİZ

Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo sadece Türkiye’ye özgü değil.

İspanya’dan İran’a, Çin’den ABD’ye kadar geniş bir coğrafya benzer bir kuraklık tablosuyla karşı karşıya.

Küresel iklim sistemi değişiyor.

Bu değişim artık kapımızda değil; eşiğimizde.

Sonuç olarak; Bulutların değil, bilimin izini sürmeliyiz.

Türkiye’nin kuraklık meselesi sosyal medya efsaneleriyle değil;
bilimle, akılla ve ortak akılla çözülecek.

Gökyüzüne bakmaya devam edelim.
Ama gözümüzü yerden de ayırmayalım.