80 liralık su ve 22 bin liralık gerçek
Efendim; bir küçük boy pet şişe su 80 lira olursa; o ülkede mesele sadece ekonomi değildir.
Bu, bazen dönüm noktası olur, bazen de sessizce kabullenilen yeni bir normal.
Belki de mesele, ekonomiden çok "değer" kavramının değişmesidir.
Ortada bir tablo var. Ne süslemek gerekiyor, ne de arkasından dolaşmak.
Gündelik hayatın en yakıcı gerçeği; "Geçim"
Ama geçim kelimesi artık sözlükteki anlamını karşılamıyor.
"Bir vatandaşın elindeki bir su şişesi; çok anlam taşıyor ve ülkenin nabzını tutuyor."
Ortada hızla dönen bir çark var. Yetişmek, tutunmak çok zor.
Bu çarkın adı "Ekonomik gidişat."
Biz tutamıyoruz.
Peki kim tutacak onu, kim yavaşlatacak?
Bir yanda enflasyon hedefleri, bir yanda yastık altı hesapları, bir yanda altın-gümüş tahminleri, diğer yanda da elini cebine atmaya çekinen vatandaş...
Aslına bakarsanız, çözüm ne altında ne de gümüşte...
Çözüm ne?
Sizce iler tutar bir yanı var mı; ev kiralarının ortalama 30 bin TL olduğu bir ülkede, 22 bin küsur asgari ücretin...
GELELİM MESELEYE... ASGARİ ÜCRET...
Yıl sonu yaklaşıyor. Asgari ücretin yeni ederinin belirlenmesi için çalışmalar başladı.
Zam oranları, araya bir seçim girmediği için eski rutinine döndü.
Yılda bir...
Akıllardaki soru, belirlenecek rakamın ne kadar olacağı da değil.
O dönem çoktan değişti. Eski düzende de, yeni düzende de yeri yok.
"Belirlenecek olan ücret ne kadar süre yaşayacak?
Şimdiden erimeye başladığını varsayarsak ne kadar gün sonra bizi "ghostlayacak?"
(bkz: Z kuşağı terimlerine; o kadar değişti dünya)
Yoksulluk sınırı 90 bini aştı. Yaşamla geçim arasındaki mesafeyi hesaplamak çok zor artık.
Asgari ücret dayanıklılık testi gibi.
HİSSEDİLEN ENFLASYON ŞİDDETİ...
Rakamlar soğuk. Enflasyon, rakam olma sıfatından çoktan affını istedi.
Toplum; fiyat artışlarını, artık hesapla değil, tecrübeyle ölçüyor.
TÜİK oranları açıklıyor, vatandaş ihtiyaç listesinden bir kaç kalemi daha siliyor.
Tasarruftan ziyade vazgeçiyor.
Ekonomistler, çift haneli rakamın tek haneye düşmesinin en yakın çözüm olduğuna inanıyor; halk ise bu mücadeleyi normalleştiriyor.
Artık "zam geldi mi, gelmedi mi?" mevzusu tarihe karıştı.
Dijital dünya düzeninde bu değişim, tuşlara dokunmadan raflarda yerini buluyor.
Fiyatlardaki değişim hızı, maaş artış hızını çoktan nakavt etti.
Yani artık kıyasın bile anlamını yitirdiği bir dönemdeyiz.
Enflasyonun uyguladığı şiddet fiziksel değil ama fazlasıyla manipülatif...
BİRAZ DA TEKNİK...
2026 yılı bütçe rakamları da yavaş yavaş şekillenmeye başladı.
17 Ekim'de Meclis'e sunulacak teklif, vatandaşın cebini doğrudan ilgilendiriyor.
Orta vadeli programa göre bütçede ciddi bir artış öngörülüyor.
Yani gelir-gider dengesi yeniden hesaplanacak; niyet aradaki farkı olabildiğince kapatmak.
Yakında Meclis'e gelecek olan ekonomi paketi de bu hedeflerle paralel ilerleyecek.
Dikkat çeken iki başlık var.
Kayıt dışı ekonomiyle mücadele ve vergi sistemindeki bazı imtiyazların kaldırılması.
Bu iki düzenleme, kritik önemde.
Yani mesele yalnızca bütçe açığını kapatmak değil; ekonomiye yeniden güven kazandırmak.
DEMEM O Kİ;
Krizler geçici alışkanlıklar kalıcı.
Bu dönemi sadece rakamlarla değil vicdanla atlatmaya bakalım.
Denetim ne kadar elzemse sağduyu da o kadar önemli.
El kadar suyun 80 lira olmasının önüne geçen düzenle, insan mecburiyetini hunharca kullanmanın önüne geçen vicdan meselesi aynı...
İkisi bir araya geldiğinde, ekonominin değil, insanlığın dengesi yeniden kurulur.
Zaten hali hazırda- üzerinden atlayarak geçtiğimiz ve görmezden geldiğimiz- KURAKLIK kapıda... (Konuyla çok alakası var.)
Bu konu daha çoook "SU" götürür...
Selametle...