Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Dursun bu hayâsızca akın

İnsanlık, tüm inanç ve ideolojilerden bağımsız olarak, bir beka sorunuyla karşı karşıya bulunuyor. İblisin çocukları, adını ‘cinsiyet eşitliği’ koyarak, adeta cıcılı-bıcılı ambalajlar içinde, insanlığın sonunu getirecek bir hamle yaptı.

Yıllardır yürütülen bir amansız kampanyaya muhatap, insanlık âlemi. Adına LGBT dediler. Arkasına başka şeyler eklediler. Yetmedi bir de (+) koyarak, adeta insanlıkla alay edercesine, “Arkamızı açık bıraktık, istediğimizi sokuştururuz…” demeye getirdiler.

Sonra en güzel renkleri, gökkuşağını çaldılar. Ve maalesef, meselenin idrakinde olmayan bazı siyasî partiler ve hareketler, basit çıkarlar uğruna, İblisin çocuklarının bu soysuzca, hayâsızca akınına destek oldular.

Yazının Devamı

CHP, alfabenin ‘Elif’inden başlamalı

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İzmir’de katıldığı açılış törenlerinde, “Kavgadan ne AK Parti, ne CHP kazanır; ama millet kaybeder…” demiş. El hâk, doğru bir tespitte bulunmuş.

Zaten siyasette normalleşme uğruna, CHP’nin hazmedemeyeceği kadar usul-erkân açılımı yapmamış mıydı? Yaptı yapmasına da diğer eş genel başkanlardan ve urlaşmış teşkilatlardan gelen sert tepkiler üzerine, geri vitese takmaktan da kurtulamamıştı.

Her neyse… Önemli olan, siyasî kavgadan rahatsızlığını dile getirmesidir.

Yazının Devamı

Kendisi olma istikameti

‘İstikamet’ kelimesini, ‘eksen’ anlamında ve bilerek kullandım. Hani şu, dış politikamızla ilgili sık sık dillendirilen ‘eksen kayması’ deyimi var ya… İşte o ‘kayan’ istikametten bahsediyorum. Hadi adını doğru koyalım; ‘istikamet düzeltmesi’ diyelim.

Fazla sıkıcı olmamaya çalışarak, ufaktan bir tarih göndermesi yapalım: 1683’teki İkinci Viyana Kuşatmasından bozgunla dönüp… Ardından sopa yiye yiye Belgrad’a kadar çekilip… Ve nihayet, 26 Ocak 1699’daki Karlofça Barış Antlaşmasıyla, resmen gerileme dönemine girip… Ardından, ‘Batı’ karşısında üstünlüğümüzü kaybedip, ‘edilgen’ döneme girdiğimizi idrak edip… Nihayet, galipler karşısında zillete ve aşağılık kompleksine düşüp… Ayağa kalkmak için, katilimize öykünmek zorunda kaldığımızdan beri…

Başlangıcıyla 300 küsur senedir… ‘Çare’ diye sarılmamızdan bu yana ise 200 küsur senedir, devlet ve millet olarak bir ‘eksen’, yani istikamet sorunu yaşıyoruz.

Yazının Devamı

Şimdi değilse ne zaman konuşacağız?

El kadar yavru ortadan kaldırılıyor. Katiller uzakta değil. Yakın aile çevresinden çok sayıda gözaltı ve tutuklu… Kim bilir o minicik beden, kimlerin hangi suçlarını örtbas için hayattan koparıldı.

Katiller, minicik bedeni yok etmek için olmadık hainlikleri sergilemiş. Oysa kuldan saklasalar, Âlemlerin Rabbi’nden kaçamayacaklarını bilmeliydiler.

Konuşulması kolay olmayan bir cürümden bahsediyoruz. Hangi saik, insan vicdanını, 8 yaşındaki bir yavrucuğu öldürmeye ikna edebilir? Bu cinayetin altından çok vahim, çok kirli ilişkilerin, yakın çevre içinde işlenmiş yüz kızartıcı suçların çıkması, kimseyi şaşırtmayacaktır.

Yazının Devamı

İcraat sıfır, kibir Everest…

Büyükşehirler başta olmak üzere, belediyelerin önemli bir bölümü 5,5 senedir, bir kısmı da 6 aydır CHP yönetiminde… Geriye doğru baktığımızda, başta İstanbul, Ankara, Antalya, Mersin ve Adana olmak üzere, en az iki dönemdir CHP yönetiminde olan belediyelerde, akıllarda kalıp da “İşte budur!...” dedirtecek bir icraat göremedik. En iyi icraatları, ‘aslına benzemez heykeller’ oldu. Ha, bir de festival, konser, çalgı-çengi işleri ve bu yolla milyarlarca liranın el değiştirmesi var…

İzmir, Aydın, Muğla, Çankaya başta olmak üzere, CHP’nin ‘kalesi’ saydığı kentler ise, beceriksizlik ve şehre ihanet yüzünden, 30 sene öncesinin bile gerisine düştü; adeta birer büyük köy haline geldi.

Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş, kentin ihtiyacı olan yatırımları ‘gereksiz harcama’ gibi görüyor ve oralara harcamaktan kaçındığı bütçeyi ‘kazanç’ sayıyor. Buna rağmen ne hikmetse, belediyenin borçları her geçen yıl katlanarak artıyor.

Yazının Devamı

Çekilen kılıçları hafife almayalım

FETÖ hainlerinin 15 Temmuz akşamı ihaneti başlattıkları saatlerde, hiç kimse olayı bir darbe girişimi olarak algılamamıştı. Aradan saatler geçip, hainler uçaklardan milletin kafasına bomba yağdırmaya başladığında ancak mevzu netleşmişti.

Mezuniyet töreni sonrasında bir bölük teğmenin yaptığı yasadışı eylem de öyle basitçe ‘disiplinsizlik’ diye geçiştirilemez.

Havadan nem kapmaya hevesli değiliz. Böyleyken, geçmişte yaşadığımız acı tecrübeleri de yok sayamayız.

Yazının Devamı

Alın o ‘barış’ınızı…

Kimine göre 1 Eylül, kimine göre 21 Eylül… Dünya Barış Günü’nden söz ediyoruz. Olmayan barışın kutlandığı gün… Bir yığın iri fakat boş lafın havada uçuştuğu saçma sapan törenlerin yapıldığı gün…

Türkiye de dâhil, 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü kabul edenler, Almanya’nın 1 Eylül 1939’da Polonya’yı işgalini mihenk alıyor. Birleşmiş Milletler’in 1981’de resmen ilan ettiği 21 Eylül günü ise, biraz da BM Genel Kurulu’nun her seneki açılış tarihini baz alıyor.

Çok mu önemli, 1 veya 21 Eylül olması? Hayır!... Hatta böyle bir günün olmasına da kutlanmasına da lüzum yok. Hele ki Birleşmiş Milletler’in, her ne kadar kuruluş amaçlarından en önemlisi uluslararası barışı ve hukuku korumak olsa da en küçük bir ‘barış’ içerikli kutlama yapmaya hakkı yoktur.

Yazının Devamı

Devlet-i ebet müddet

Türklerin ‘devlet’ ideolojisi, toplumun çatısı olan bu yapının ‘sonsuza kadar süreceği’ tezini temel alır. Tam adıyla; ‘Devlet-i ebet müddet’, yani ‘sonsuza kadar devlet’ olarak zikredilir.

Bu teze göre; ‘Türk Devleti’, yeri, zamanı, rejimi, hanedanı, yönetim şekli değişse de hep ‘aynı devlet’ sayılır. Yani Mete Han’ın Asya Hun İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti aynı Türk Devleti’dir.

Bu ebedi devlet fikri, Türklerin genetiğine işlemiş bir anlayıştır. Büyük âlimlerimizden Osman Turan, ‘Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi’ adlı hacimli ve önemli eserinde, Türk Devlet ideolojisi olan ‘Turan’ın temellerini, bu ‘ebedi devlet’ fikrinde arar.

Yazının Devamı

“Hangi ülke istihbaratın adamı?”

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne (O zamanki adı Basın-Yayın Yüksekokulu), yüksek bir puanla girmiştim. Sene 1983…

Bizim girdiğimiz tarihten önceki yıllarda, okulun ‘çok sıkı solcu’ bir kimliği olduğunu, dersler başladığında öğrenmiştik. Öyle ki, bizden bir üst sınıflarda, bizim gibi ‘Anadolu çocuğu’ kimliği taşıyan, milliyetçi ve mukaddesatçı hassasiyetleri olan öğrenci sayısı yok denecek kadar azdı. Mesela bir üst sınıfta 7-8, üçüncü sınıfta ise 3-4 kişi ancak vardı. Geri kalanların tamamına yakını, o okulu bilinçli şekilde seçmiş, çoğunluğu bu ülkeye ve halkına yabancı tiplerdi.

Hepsi de solcuydu. Hem de solun her rengi mevcuttu. Terör örgütleri de dâhil… İlginçtir, hemen hepsinin aile kaynaklı ekonomik durumları, bizim cenahtaki herkesten daha iyi idi. Biz o dönemde 18 yaş (ben 17) civarındaydık. Karşımızdakiler içinde yaşını-başını almış epeyce tip de vardı. Ya sonradan üniversite kazanmışlar veya başka bir fakülteyi bitirdikten sonra bizim okulu tercih etmişlerdi.

Yazının Devamı

Gösteri bitmiştir; dağılabilirsiniz…

İsrail adlı terör örgütü, insan mezbahasına çevirdiği Gazze’deki soykırıma ara vermeksizin devam ederken, İran ve şürekâsının oynadığı çadır tiyatrosunun bir perdesi daha kapandı.

Katil İsrail, İran’ın vekil örgütü Hizbullah’ın ikinci adamı Fuad Şükür’ü Lübnan’da ve HAMAS’ın siyasî lideri İsmail Haniye’yi Tahran’da kahpece şehit edince, İran ve vekillerinden intikam yeminleri ve tehditler fışkırmıştı.

Aradan neredeyse bir ay geçti. İran ve Hizbullah, futbol deyimiyle, orta sahada top gezdirip durdu. Çok büyük bir intikam saldırısına hazırlandığı havasını yaydı. Bütün dünya, “İran bu gece mi vurur İsrail’i, yoksa sabaha mı bırakır?” diye meraktan kıvrandı.

Yazının Devamı

Şamatacılar

Sokaktaki hırsızların çeşitleri var. Kimisi yankesicidir, kimisi gasp yapar. Bir de ‘şamatacılar’ denilen tipler mevcut. Birkaç şamatacı, kalabalık bir yerde, aralarında danışıklı bir kavgaya tutuşur. Birbirlerini itip kakmaya, bağırıp çağırmaya başlar. Çevredeki bazı saf vatandaşlar da ümmet-i Muhammet kavga etmesin diye, şamatacıların arasına girer, onları ayırmaya çalışır.

Elbette şamatacılar aynı zamanda ‘yankesme’ işinin de ustasıdır. O itiş kakış arasında, bizim zavallı saf vatandaşın cebinden cüzdanı, köstekli saati, artık neyi varsa yer değiştirir.

Sonra şamatacıların her biri, karşısındakine küfür ve tehditler savurarak, farklı yönlere doğru uzaklaşır. Saf vatandaş, biraz sonra başına gelenleri fark eder, fakat geçmiş olsun.

Yazının Devamı

‘Yasakla kurtul!..’ demekle olmuyor

Son birkaç gün içindeki orman yangınlarındaki kaybımız, yıllık kaybımızın da üzerinde görünüyor. Yani uzun yıllar ortalamasına kıyasla, son büyük yangınlarda yanan ormanlık alanımız, bir yıllık kaybımızdan daha fazla…

İlgili ilgisiz, yetkili yetkisiz, akademisyeninden bürokratına kadar herkes, orman yangınlarını önlemek için çare olarak, ormana girişlerin yasaklanmasını önceliyor. Yani, ‘Yasakla kurtul!..’.

Peki, insanların ormanlık alanlara girişini, oralardan yararlanmasını yasaklamak, yangınları önlemek için doğru bir tedbir mi?

Yazının Devamı

Devlet ve liderlik farkı…

Adını doğru koyalım: Gazze’de yaşanan soykırıma karşı, en samimi ve gayretli mücadele veren ülke Türkiye. İsrail terör örgütünü durdurmak için canhıraş çaba gösteren lider ise Başkan Recep Tayyip Erdoğan.

İrikıyım emperyalist ülkelerin, Akdeniz ve Kızıldeniz’e doluşarak açtığı cepheye, jeopolitik risklere ve bizzat İran, Irak, Suriye ve Yunanistan üzerinden kendisine yönelttikleri açık veya örtülü tehditlere rağmen Türkiye, başka hiçbir ülkenin yürütemeyeceği ölçekte bir büyük mücadele yürütüyor.

Türkiye bir yandan kendi bekasını emniyete almak için zamanla yarışırken, diğer taraftan kardeş Türk Cumhuriyetlerine, İslam Âlemine ve dinine-milliyetine bakmaksızın bütün dünya mazlumlarına şemsiye olmaya gayret ediyor.

Yazının Devamı

Bu ‘oyun’dan gerçekten sıkıldık

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, son Mısır temasları sonrasında, ABD başta olmak üzere, bütün İsrail yardakçılarına, “Biz bu oyunu oynamıyoruz…” cümlesiyle çok önemli bir mesaj vermişti.

Nedir bu ‘oyun’? İran ile örtülü Batılı müttefikleri arasındaki köşe kapmaca… En basit tanımıyla böyle…

İran ile Batı arasındaki kayıkçı kavgasını daha iyi anlayabilmek için, filmi biraz geriye saralım:

Yazının Devamı

Zihin yönlendirme özgürlüğü

Bir sosyal medya engellenmesi ‘faciasını’ (!) daha kazasız belasız atlattık, çok şükür. Instagram adlı dijital mecraya uygulanan bir haftalık erişim engelinden söz ediyoruz.

Sosyal medya mecraları, dünyanın birçok ülkesinde ciddi tartışmaların konusu oluyor. Tartışmanın yoğunlaştığı ülkeler, önyargılardaki gibi ‘gelişmemiş üçüncü dünya ülkeleri’ değil; tam tersine, İngiltere ve ABD başta olmak üzere, çoğunluğu ‘gelişmiş-demokratik’ (!) ülkeler.

Kimi ülkeler, kendi kontrolü dışındaki sosyal medya platformlarını ‘casusluk şebekesi’ sayıyor; yasaklama ya da fiilî engelleme gibi yollara başvuruyor. Bazı ülkeler, paylaşımlardaki şiddet, çocuk pornosu, uyuşturucuyu özendirme gibi gerekçelerle, ilgili dijital mecraları uyarıp hizaya getiriyor.

Yazının Devamı

‘Uluslararası Düzen’, cenaze törenini bekliyor

İsrail’in koçbaşı yapıldığı Siyonazi katliamları, insanlığa, tarihin en utanç verici zulümlerini yaşatmaya devam ediyor. Gazze başta olmak üzere, dünyanın dört bir yanında yaşatılan acılar, İkinci Dünya Savaşı galiplerince tesis edilen ‘Uluslararası Düzen’in de sonunun geldiğine işaret ediyor.

Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri, ‘Milletler Cemiyeti’ çatısı altında, ‘kendi düzenlerini’ kurmuştu. Osmanlı Cihan Devleti’nin tarihten silindiği, Almanya’nın elinin-kolunun bağlandığı o düzen, dayattığı adaletsiz şartlar yüzünden Hitler ve Mussolini gibi güçlü diktatörlerin doğmasını sağlamıştı.

Ardından İkinci Dünya Savaşı geldi. Bir önceki büyük savaşın yenileni olan Almanya, yancı unsurlarının da katkılarıyla, Fransa’nın Atlas Okyanusu kıyılarından başlayıp, Rusya’nın Volgagrad ve Moskova şehirlerine kadar her yeri kasıp kavurdu. Japonya da, Almanya’ya Doğu Cephesi’nden eşlik etti.

Yazının Devamı

Mutsuzluk mahkûmları

Ne yapsalar, ne eyleseler bir türlü mutlu olamıyorlar. Aidiyet hissetmeden yaşadıkları ülkenin başarılarından pay almayı bile akıllarına getiremiyorlar.

Kimliğini taşıdıkları ülkenin sporcuları, olimpiyatlarda, devedişi gibi ülkelerin sporcularına karşı galip geliyor, şampiyon oluyor. Bizim zavallılar bundan hissedar olmayı beceremiyor.

Vatandaşı oldukları ülke, dünyanın en iyi İHA/SİHA’larını yapıyor, en gelişmiş taarruz helikopterini üretiyor, ilk SİHA gemisini inşa ediyor… Nasipsizler buna da burun kıvırıyor.

Yazının Devamı

Bari bu kez bizi yanılt İran

Savaş goygoyculuğu peşinde değiliz. Meramımız, ‘havlayıp da ısırmayan köpek’ tavırlarının, muhatapların şımarıklığını daha da artırmasını vurgulamaktır.

İran-İsrail tandeminden bahsediyoruz. Bunu söylemek bizi kahrediyor olsa da İran ve İsrail, birbirinin varlık sebebidir. Bu yüzden de sürekli bir danışıklı dövüş, bir kayıkçı kavgası içindeler.

Tezimize itirazı olanlar, “Ama İran’ın bir yığın önemli adamı İsrail ve onun etki alanındaki ABD tarafından suikastla öldürüldü…” gerçeğini hatırlatacaklar. Doğrudur… İran’ın, Kasım Süleymani dâhil bir yığın önemli adamı, ABD veya İsrail kaynaklı suikastlarla ortadan kaldırıldı.

Yazının Devamı

TURAN’a adım adım

Üzerimize karabasanlar çöküyor. Gerçekten bunaldık. Gazze’deki İsrail zulmü, katliamı, soykırımı aralıksız sürüyor. Her gün 150-200 masum Filistinli sivil hunharca öldürülüyor.

Yetmemiş gibi, terör örgününün elebaşı Netanyahu, ABD Kongresi’nde bir ‘kahraman’ (!) gibi alkışa boğuluyor.

Derken, Siyonaziler, 7 saat arayla Hizbullah’ın ikinci adamı Fuad Şükür ve HAMAS’ın Siyasî Lideri İsmail Haniye’yi, düzenledikleri alçakça ve korkakça suikastla şehit ediyor.

Yazının Devamı

Siyonaziler dünyayı yakmadan durmayacak

Sonunda İsmail Haniye’yi de şehit ettiler. Failin ‘Siyonaziler’ olduğu kesin. Fakat bu suikastı doğrudan MOSSAD’ın, yani İsrail’in yaptığını söylemek kolay değil.

Olağan şüpheli İsrail olsa da… Hemen arkasından CIA, ABD parmağı gelse de… Gözden kaçırılmaması gereken en önemli şüphelinin İngiliz istihbaratı olduğu bir kenara yazılmalı.

Zaten bu 3 şüpheliden hangisinin bu alçaklığı yaptığından ziyade, her halükârda olayın arkasında şeytanî Siyonazi aklının olduğu şüphe götürmez bir durum.

Yazının Devamı

İblis’in enikleri yine zıvanadan çıktı

“İblis; ‘Rabbim, azgınlığımdan ötürü aleyhimde hüküm vermene mukabil, ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyip güzel göstereceğim ve onların hepsini mutlaka kışkırtıp saptıracağım.’ dedi.” (Hicr Suresi 39. Ayet)

Hazreti Âdem’e secde etmeyi reddedip, Yüce Yaratıcı’ya isyan ettiğinde böyle kibirlenmişti İblis. Ve sözünde durdu, duruyor.

Kâinat yaratılalı beri, her şeyin sahibi olan Allah’ın gönderdiği binlerce peygambere rağmen, insan topluluklarının sık sık azması, sapması, bencilleşmesi, fıtrata isyan etmesi gibi nice hadsizlik örnekleri yaşandı.

Yazının Devamı

Bir salon dolusu vicdansız ve bir cesuryürek

Tüm dünya dehşet ve ibretle seyretti. ‘İleri Demokrasi’nin (!) ne olduğunu, soslu tariflerden azade olarak, çıplak gözle gördü.

Bir seri katil, tarihin gördüğü en aşağılık soykırımcılardan birisi olan Netanyahu haydudu, ABD Kongresinde konuşturuldu. Yetinilmedi, kendisini dinleyen andavallar tarafından, sık sık ayakta alkışladı. Öylesine alkışladı ki o vicdansız güruh, neredeyse avuçları patladı.

İşte o, cinayetlerin ve canilerin çılgınca alkışlandığı dakikalarda, İsrail adlı terör örgütü, sığınmacıların, sivillerin yaşama tutunmaya çalıştıkları güvenli (!) kampları bombalıyordu. En az 60 noktaya düzenlediği hava saldırılarında yüzlerce ton bomba kullanan İsrail terör örgütü, 170’ten fazla sivili katlediyordu.

Yazının Devamı

Bunlar çöküş alameti değilse nedir?

Son 200 yıldır gözümüzde fazla büyütmüşüz bunları. Sömürerek semirttikleri iri cüsselerine bakarak, bu benciller güruhunu ‘medeniyet’ zannetmişiz.

Evet… Çaldılar, çırptılar, sömürdüler… Gariban ülkelerin yalnızca doğal kaynaklarını değil, insanını da çaldılar. Genç, sağlıklı, güçlü-kuvvetli olan nüfusu köle olarak götürdüler; geride kalanları açlığa, sefalete ve ölüme terk ettiler.

Şimdi Akdeniz dolusu tabutlarla geliyor, yaptıkları kötülüklerin faturası.

Yazının Devamı

Kıbrıs politikamız: Tavladan satranca…

Bir 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı yıl dönümünü daha geride bıraktık. Bu yıl 50. seneyi devriyesi olduğundan, kutlamalar daha kapsamlı, katılım da daha yüksek düzeyliydi. Haliyle, bilhassa Başkan Recep Tayyip Erdoğan tarafından tüm dünyaya verilen mesajlar da net ve ayrıntılıydı.

Bu vesileyle, geriye doğru bir göz atarak, Kıbrıs politikamızın serencamını gözden geçirmenin yararlı olacağını düşündüm.

Alışılageldik, bir garip diplomasi tarzıydı, merhum Rauf Denktaş üzerinden 40 yıla yakın yürüttüğümüz… İşin kötüsü, Rumlar bizim düşünüş ve hareket tarzımızı gayet güzel öğrenmişti. Biz de ezberimizi asla bozmazdık.

Yazının Devamı