Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Şu ‘eğitim fetişi’ hallerimizi neyleyeceğiz?

Bir önceki yazımızda, nüfusumuzun artma eğilimini geride bırakıp, hızla azalma eğilimine girmesi üzerinde durmuştuk. Maalesef yeni nesli evlilikten caydıran mevzuat düzenlemeleri yerli yerinde durduğu gibi, oluşan ‘kamuoyu’ da bu tarz mevzuatın, koyulaştırılarak devamına işaret ediyor.

Genç neslin evlilikten uzak durmasını, ilaveten de çalışma hayatına soğuk bakmasını cazip kılan bazı sosyal gerçekliklerimiz de var.

Uzun yıllardan beri, toplum olarak bir ‘eğitim fetişine’ yakalandık. Okul bitirmeyi, üniversite okumayı ‘adam olmanın gereği’ gibi algılar olduk.

Yazının Devamı

Nüfusumuz ciddi tehdit altında; peki neden?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin gerçek sıkletinde bir devlet kudretine erişebilmesi yolunda, ülke nüfusunun ne ölçüde etkili olacağının fevkalade bilincinde bir devlet adamı.

Devletin geleceği adına ihtiyaç duyulan nüfus yapısını korumak ve geliştirmek uğruna yaptığı ‘en az 3 çocuk’ çağrıları, kendisini bu topraklara yabancı hisseden güruh tarafından “Yatak odamıza da mı karışıyorsun?” sığlığıyla karşılanmıştı.

Yakın zamana kadar, bilhassa yaşlanan Avrupa karşısında genç nüfusumuzla övünüyorduk. Doğurganlık oranımız iyi gibi görünüyordu. Şimdi anlaşılıyor ki, Sayın Cumhurbaşkanı, Türk nüfusunun gidişatının büyük bir riske doğru olduğunu yıllar öncesinden görmüş, bundan dolayı ‘en az 3 çocuk’ çağrılarını sık sık dillendirmiş.

Yazının Devamı

Küresel güç Doğu’ya kayıyor

Batı, tarih boyunca hep Doğu ve Güney’in sırtından geçindi. Rönesans sonrasında, hâkim olduğu ‘bilgi’ ve ‘para gücü’nü kullanarak, dünyanın geri kalanının ürettiklerini sömürdü, Batı.

Başta Çin, Hindistan, Uzakdoğu, Orta Doğu, İran ve Türkiye üretti; Avrupa ise üretilenleri ucuza kapatarak geçindi. Aldıklarının karşılığında, yalnızca kendisinin sahip olduğu bilgi ve teknoloji ürünlerini verdi.

İkinci Dünya Savaşı sonrasındaysa, ‘Dolar’ hâkimiyeti üzerinden tüm dünyayı, deyim yerindeyse ‘üttü’.

Yazının Devamı

Şimdi salın Demirtaş’ınızı

Kürsüye çıktığında, kendine özgü bir parmak sallayışı vardı. Sağ elinin işaret parmağı ile orta parmağını birleştirir, karşısındaki topluluğu veya kelimeleriyle hedef aldığı siyasî rakiplerini paylarcasına gürlerdi.

Bir de kendinden menkul kıymetlendirmesine göre ‘Türkiye’nin en iyi hesap uzmanlarından birisi olması’ dolayısıyla, hesap sormayı çok iyi bilirdi. En iyi sorduğu soru da; “Hangi gerekçeyle?” olurdu.

“Selahattin Demirtaş, hangi gerekçeyle tutuklu bulunuyor?”

Yazının Devamı

Kamuda tasarruf: Çok zor ama inşallah…

Bu köşeyi takip edenler, yakın geçmişte iki hususa defaatle dikkat çektiğimizi hatırlayacaktır: Kamu personelinin, Osmanlı’dan bu yana, toplumun diğer kesimlerine nazaran sahip olduğu geniş imtiyazlar ve kamunun imkânlarını, diğer toplum kesimlerinin sinirlerini zıplatacak şekilde ölçüsüz kullanması…

İktidar kanadının, son seçimlerde ortaya çıkan ‘kaybedilmişlik’ gerçeği karşısında yaptığı değerlendirmelerde; sırtında yumurta küfesi olmayan bürokrasinin, halka hesap vermekle yükümlü siyaseti ne derece zor duruma soktuğuna ve seçimin kaybedilmesinde hangi ölçüde pay sahibi olduğuna dair bir tespit yapıldı mı, bilmiyorum.

Maalesef, iktidar icraatlarının faturasını her zaman siyaset ödüyor. Buna karşılık bürokrasi, yani geniş anlamıyla tüm kamu çalışanları, hesabını vermedikleri yetkileri ve imkânları en etkin şekilde kullanıyor.

Yazının Devamı

‘Devletin düğmesi’ ya da siyasetin kendi ayağına sıkması

Kamu personeli, Osmanlı’dan beri hep imtiyazlı olagelmiştir. Bunda, yasa ve yönetmelikleri hazırlayan ‘esas merkezin’ siyaset değil, üst bürokrasi olması, belirleyici olmuştur.

Esasen görevi vatandaşa hizmet olan ve bunun için kamu kaynaklarından ücret alan devlet personelinin, muhataplarıyla ilişkilerde tuhaf bir ‘üstenciliği’ olduğu, saklanamaz bir hakikattir.

Eskiler, “Devletin düğmesini koparmanın cezası 6 aydan başlar…” şeklinde bir söylem dillendirirdi. Burada ‘devlet’ diye isimlenenin, tam olarak ‘devlet memuru’ olduğunu şerh edelim.

Yazının Devamı

Tarımsal ürünlerde kelepir zamanları geçti

Yüksek enflasyon, ekonominin birçok alanındaki dengeleri alt-üst etmiş durumda. Emeğine ve ürettiği mal ve hizmetlere ‘değer biçme imkânı’ olan sektörler, işletmeler ve şahıslar, enflasyonun olumsuz etkilerinden azami derecede korunabiliyor. Hatta, birçok ticarî kuruluş, enflasyonu fırsatçılığa çevirerek, kârlılıklarını zirveye taşıyor.

Tarım sektöründe de durum farklı değil. Türk insanı, geride bıraktığımız uzun yıllar boyunca, dünyanın en ucuz tarımsal ürünlerini tüketme imkânı bulmuştu.

Mevsiminde tüketilen tarım ürünlerini temel aldığımızda, bizdeki sebze-meyve ve tahıl fiyatları, özellikle Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında son derece düşük kalıyordu.

Yazının Devamı

Hilafeti konuşma vakti gelmedi mi?

‘Hilafet’ ve ‘Şeriat’ kavramlarını duyar duymaz kırmızı görmüş boğa gibi köpüren İslam karşıtları hemen celallenmesin. Hilafet derken, aslında bir siyasî temsil makamından söz ediyoruz.

Buraya tekrar döneriz. Önce, 2 milyarlık Müslüman dünyanın ortasında, her gün ortalama 50 Filistinliyi katleden İsrail adlı terör örgütü ve Müslümanların hal-i pür melalinden bahsedelim.

Mısır ve Katar’ın arabuluculuğuyla yürüyen ateşkes müzakerelerinde belli bir aşamaya geliniyor. Hamas, sunulan teklifi kabul ettiğini açıklıyor. Ve aradan birkaç saat geçmeden, İsrail terör örgütü, Gazze’nin dünyaya açılan tek kapısının da yer aldığı Refah’a saldırıyor.

Yazının Devamı

Domuzların adaleti ve insanlık onuru

İsrail adlı terör örgütünün zulmü arşı âlâya ulaştı. Tarihin gördüğü en büyük soykırımlardan birine, maalesef tanıklık ediyoruz.

Siyonist, tıynetinin gereğini yapıyor, bunu anladık. Anlamakta zorlandığımız ise, başta ABD ve diğer iri kıyım devletlerin, hadi olmayan onur ve ilkelerini çiğnemelerini bir kenara bırakalım, vatandaşlarından Gazze Soykırımına karşı yükselen isyan çığlıklarını zorbalıkla bastırmaya çalışmalarıdır.

ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi ‘demokrasinin kurucusu’ (!) devletlerin, Gazze’de yaşananlar karşısında vicdanın ve insanlık onurunun sesi olmaya çalışan vatandaşlarına karşı sergilediği demokrasi ve özgürlük karşıtı baskılar, Batılı domuzların makyajını bir anda döktü.

Yazının Devamı

Bahar havası fazla sürmez

Temennimiz değil; fakat tahminimizdir. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sergilediği ‘bahar havası politikası’, önümüzdeki yazla birlikte, yerini ‘harlı ve hararetli politikalara’ bırakır.

Mesele kötümserlik değildir. CHP’nin fabrika ayarlarına dönmesini gerektirecek bazı önemli virajlar var önümüzde.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, önümüzdeki aylarda Irak ve Suriye’de yapacağı, PKK/PYD/YPG’yi süpürme operasyonları mesela…

Yazının Devamı

Siyaset mezarlığı

Siyaseti alt kademelerde yapan bir dostum, “Allah kimsenin geçimini seçimden vermesin!..” derdi.

Tabii ekonomik manada geçim söz konusuysa, bizim siyasî mevtaların, çok şükür öyle bir derdi yok. Eğer siyaset basamaklarını, milletvekili düzeyine kadar tırmanmışsanız, sonrasında devletimiz ne sizi ne de evladı ayalinizi aç ve açıkta bırakmaz.

Şaka bir yana, Türkiye’de siyaset yapmak pek de kolay bir uğraşı değildir. Bugün siyaseten çok yüksek bir konumda olan, yarın herkesin unutmasına terk edilmiş olabilir.

Yazının Devamı

Anayasanın ‘nasıl yapılamayacağını’ öğrenmiştik

150 yıllık Anayasa macerası olan bir ülkeyiz. 1876’daki ‘Teşkilatı Esasî’, yani Anayasa, devlet ricaline hâkim olan Fransız ve İngiliz hayranı bürokrat tayfanın, Sultan Abdülaziz’i saray darbesiyle devirmesinin ardından hayatımıza girmişti.

Hal edilen amcasının yerine tahta çıkarılan İkinci Abdülhamit Han, henüz yönetime hâkim olamamışken, imparatorluktaki gayrimüslim ve gayritürk azınlıkların çoğunluğu oluşturduğu Birinci Meşrutiyet Meclisi tarafından kurulan ilk Anayasa’mız, tabiatıyla çoğunluk halkımızın iradesine dayanmıyordu.

Her şeye rağmen Türk Milletinin iradesi, Sultan İkinci Abdülhamit’in siyasî dehası ve dirayeti sayesinde, belli düzeyde siyasî temsil imkânı buldu.

Yazının Devamı

İlahi Steinmeier!...

Gizli servis operasyonlarında, ABD/CIA’nın adı çıkmış. Yeryüzünün neresinde gürültü-patırtı çıkarsa, orada mutlaka Sam Amca’nın eli-kolu aranır.

Sinsilikte ve karda yürüyüp izini belli etmeme konusundaki en hakiki uzmanlık İngilizlere/MI6’ya izafe edilir.

Peki, ya Almanlar?.. Onların pek de üzerine eylem yapıştırılamayan, ‘Anayasa’ya Koruma Teşkilatı’ (BND) ne iş yapar?

Yazının Devamı

Sefası bürokrasiye, cefası siyasete -2-

Gündemde, Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak ziyareti ve bunun çıktıları ile DEMPKK’lıların geleneksel kaşıntıları ön plana çıksa da biz AK Parti’nin son seçimlerde yara almasına sebep olan unsurların başında gelen ‘bürokrasi takozu’ konusuna devam edelim.

Bir önceki yazıda, özellikle sağlık ve eğitim camiasının, seçmen tabanını AK Parti ve Erdoğan aleyhine kışkırtmak için, ellerindeki meslekî yetkileri tepe tepe kullandıklarından bahsetmiştik.

Yinelemekte yarar var: Niyetimiz, fırsatını bulmuşken iktidara iki tekme de biz atalım kolaycılığı değil; bütün iyi niyetimizle ve ‘Kızılelma’ uğruna, yararlı gördüklerimizi desteklemek, sıkıntılı gördüğümüz alanlarda da üzerimize düşen uyarı görevini yapmaktır.

Yazının Devamı

Sefası bürokrasiye, cefası siyasete -1-

Son büyük imparatorluğumuz Osmanlı, bize çok zengin ve güzel değerleri miras bıraktı. Aynı zamanda bazı ‘genetik hastalıkları’ da oradan tevarüs ettik. Olumsuz miras unsurlarının başında, ‘bürokrasi belası’ gelmektedir.

16. Yüzyıl sonlarına kadar düzgün işleyen Osmanlı bürokrasisi, 17. yüzyıl başlarından itibaren giderek bozuldu; devletin işleyişini, güvenliğini ve kamunun işlerini kolaylaştırmaktan uzaklaştı. Kendisine çalışmaya başladı.

Lafı kibar ambalajlara sokmaya gerek yok. Biliyorum, sözlerim birçok kişinin hoşuna gitmeyecek. Zira zülfü yâre dokunan, ‘yumuşatılmamış’ ifadeler kullanıyorum. Gerekçem gayet açık: Haksızlık karşısında susmak ne ise, hakikate tanıklıktan kaçınmak da aynısıdır.

Yazının Devamı

Yalanın ‘meslek’ hâli ve yalana teslimiyet

Kabul edelim; siyaset ‘evliyalık’ meydanı değil. Çok farklı inançları, kültürleri, yaşamları, beklentileri olan kocaman kocaman kitleleri aynı anda memnun ve ikna etmek, evliya misali dümdüz gidişle mümkün olmaz.

İyi de siyasî manevraların, tevillerin, hatta kıvırtmaların da bir ölçüsü, vicdanı, ahlâkî temeli olması gerekmez mi?

Hadi bunlardan geçtik; yahu yalanın bir dayanağı, endazesi, savunulabilir bir dayanağı olması zaruri değil mi?

Yazının Devamı

“Dağılabilirsiniz!...” diyoruz, ama…

İsrail isimli terör organizasyonunun, İran isimli çıbanbaşının Şam Konsolosluğuna saldırısının karşılığı olan Pers Tiyatrosunu, tüm dünya heyecansızca izledi.

Tam da “Gösteri bitti… Dağılabilirsiniz!..” demiştik ki, tuluat tiyatrosunun yeni bir sahnesi açılıyor.

Netanyahu ve çetesi, İran’ın davul-zurnayla gelen, ahalisinin ve dahi Orta Doğu’daki kendisine müzahir terör ve milis gruplarının gazını almaya yönelik kofti saldırısına cevap vermeye hazırlandığı ‘sızdırmasını’ yaptı.

Yazının Devamı

Gösteri bitmiştir; dağılabilirsiniz

Saldırı hedefinin (!) büyük ağabeyine, yapılacak gösterinin mahiyeti ve ayrıntıları, 72 saat önceden bildiriliyor.

Yetmiyor, epeyce bir davul zurna çalınıyor. “Geliyoruz!.. Kollayın arkanızı!.. Acayip saldıracağız, haaa!..” naraları eşliğinde, sahne açılıyor.

Bilmem kaç onluk balistik füze, bilmek kaç teklik güdümlü füze ve bilmem kaç yüzlük intihar İHA’sı, asker uğurlama törenleri eşliğinde havalandırılıyor. Tabi tüm bu silahların kulaklarına da, Farsçanın en belagatli şivesiyle, “İstikametiniz Akdeniz, pardon, İsrail civarlarıdır…” diye fısıldanıyor.

Yazının Devamı

Tam saha mücadele zamanı

Kaybedilen yerel seçimler sonrasında, iktidar kanadının hatalarına ve eksik bıraktıkları alanlara dair ‘etekten taş dökme’ yazılarımıza biraz ara veriyoruz. Sırası geldikçe bu meyanda üzerimize vazife olan kelamları edeceğiz.

Elbette niyetimiz; suratı kibirli, kalbi mühürlü, dili zehirli, ülkesine ve milletine düşman, bu ülkeyi yöneten ‘Lider’e ve Cumhur İttifakı'na muhalefet kılıfı altında, Türkiye’yi tarih sahnesinden indirmeye çalışan hainler güruhunun yaptığı gibi yıkıcılık değil.

Ayrıca, ‘destekçilikleri’ ile ‘kişisel kazanımları’ arasında orantı bulunan ve ciddi bir fırtınada gemiyi ilk terk edecek olan ‘profesyonellerden’ de değiliz.

Yazının Devamı

Akşener: Gökkubbede nahoş bir seda

“Allah, bu kadının kocasına sabır versin…” dediğimi hatırlıyorum, korsan kongre yapmak üzere salona ulaşmak amacıyla polis bariyerlerine tırmanmaya çalıştığı sırada, kendisini, “Hadi karıcığım, evimize gidelim...” diye sakinleştirmeye çalışan eşini, dövercesine azarladığında…

1997’nin lanet olası 28 Şubat darbe sürecinde, dönemin ‘kudretli’ generalleri tarafından ‘yağlı kazığa oturtulmakla’ tehdit edildiğinde, kendisini ‘cesur siyasetçi’ sınıfına yazmıştık. O zaman, Refahyol Hükümetinin, DYP kontenjanından İçişleri Bakanı idi.

Yıllar yıllar sonra öğreniyoruz ki, o hükümetin darbeyle yıkıldığı süreçte, kendisi de boş durmamış; el altından iktidarın altını oyma faaliyetlerine küçümsenmeyecek katkılarda bulunmuş.

Yazının Devamı

Ben de demiştim… -2-

Bir önceki yazımızda, seçime giderken Cumhur İttifakı partilerine yönelik yapmış olduğumuz bazı itiraz ve uyarılarımızı, ‘ben de demiştim’ üslubuyla dile getirmiştik. Malum, dingil kırılınca akıl veren çok olur. Lakin biz dingil kırılmadan önce, akıl vermesek de bazı uyarı ve hatırlatmalarda bulunmuştuk.

Bu defa, seçimler öncesinde, CHP ve DEMPKK ittifakının henüz inkâr edildiği demlerde dile getirmiş olduğumuz eleştiri ve uyarılar ile CHP-İP ortaklığının yaşadığı gerilimlere ilişkin yazdıklarımızdan, ‘ben de demiştim’ havasında bahsedelim.

Meral Hanım, daha bir yıl önce yüzünde ‘Rabbi Yessir’ görüp, ‘İstanbul’un İkinci Fatihi’ (kimden ve kimin adına fethettiyse!...) ilan ettiklerini, henüz daha ‘ihanet’ ve ‘hırsız’ gibi kavramlarla sıfatlandırmamışken, bakın neler demişiz:

Yazının Devamı

Ben de demiştim… -1-

Dingil kırılınca akıl veren çok olur. Günlük gazete köşelerinde, genellikle iktidara yakın dünya görüşünde olan (veya dönem gereği o rolü oynayan) birçok yazar, 31 Mart seçimleri sonrasında, önüne-arkasına bazı şerhler koyarak da olsa, “Ben demiştim…” kıvamında yazılar kaleme alıyor.

Doğrudur, bu arkadaşların çoğu, biraz mahcup bir eda ile de olsa, seçim öncesinde AK Parti ve Cumhur İttifakı’na yönelik bazı uyarıları dillendirmişlerdi.

Biz de dingil kırılmadan önce, aklımızın erdiklerini söylemeye çalışmıştık. Yazı erbabı için, “Ben söylemiştim…” içerikli yazı yazmak pek hoş değil. Bununla birlikte, madem herkes eteğindekileri ufaktan dökmeye başladı, biz de o yoldan devam edelim:

Yazının Devamı

Demokratik olgunluk, millî iradeye saygı

Çok şükür, bir 5 yıllığına daha yerel seçim defterini kapattık. Şükür çekmemin sebebi, seçimlerin Türkiye üzerinde oluşturduğu gerilim ve ekonomi üzerindeki baskılarıdır.

Oluşan gerilimi; seçmenlerdeki gerçeklikten uzak, aşırı asabiyet üzerinden okuyabiliriz. Tabii bu vaziyetin en bariz göstergesi de sosyal medya üzerinden yapılan tartışmalar, üfürülen yalanlar, savurulan küfürler vesairedir.

Elbette seçim, demokrasinin en temel olgusu ve millî iradenin yönetime yansıyacağı mihenk taşıdır.

Yazının Devamı

Çok sert uyarı

Seçmen sandığı gitti, sözünü söyledi. Cumhur İttifakı bileşenleri AK Parti ve MHP’ye çok sert bir uyarıda bulundu. Yani cezalandırdı.

Bu topraklara yabancı, halkına hor bakan bazı densizlerin yaptığı gibi, hoşumuza gitmeyen seçim sonuçlarından dolayı milleti hakir görecek, kötüleyecek değiliz. Türk Milleti’nin verdiği karar, başımızın üzerindedir. Nokta.

Gelelim seçmenin sandıkta verdiği mesajların neler olduğuna…

Yazının Devamı