Özgür Özel'in "Stockholm sendromu" tuzağı

Hasan Taşkın

Hasan Taşkın

Tüm Yazıları

Bildiğiniz gibi, siyaset sahnesinde bazen bir cümle, bir benzetme, tüm bir gündemi zehir eder. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in 29 Kasım'daki kurultay konuşması, tam da böyle bir zehirli ok gibi fırladı ortaya. "Stockholm Sendromu" diye bir laf etti, "dün elinden zor kurtulduğumuz celladımıza aşık olmayın" diye ekledi.

Kim kime, neyi kastediyor? Anlaşılır gibi değil, ama anlaşılması gereken şu;

Bu, muhalefetin kendi aynasına bakıp ürperdiği bir an.

Öncelikle, Özel'in konuşmasını baştan sona okudum, dinledim. Şiirsel girişler, tarih dersi havası, yerel seçim zaferlerini abartılı bir marifet gibi sunuş...

Hoş, hepsi tanıdık. CHP'nin klasik repertuarı; Atatürk'ü an, Kuva-yi Milliye'yi say, sonra meydanları doldurduğunuzu iddia et. Ama asıl mesele, o "Stockholm" çıkışı. 19 Mart seçimlerinden sonra Saraçhane ve Genel Merkez ziyaretlerini anıp, "baskıyla duyulan bağlılık" diye uyarıyor herkesi.

Kime? DEM Parti'ye mi, yoksa kendi ittifak koalisyonuna mı?

Sonradan "genel bir uyarı" diye kıvırdı, ama zar zor kurtuldukları "cellat" kim? Millet biliyor; Yıllarca ülkeyi yöneten, ama şimdi "cellat" diye yaftalanan o iktidar ki, 15 Temmuz'da milletin direnişiyle ayakta kaldı.

Özgür Özel, "cellat" derken kimi kastediyor? Erdoğan'ı mı, yoksa kendi partisinin geçmişteki darbe koalisyonlarını mı?

1960'ta Menderes'i idama götüren zihniyet, 1980'de aydınları heder eden darbe, 28 Şubat'ta başörtülü kızları okullardan kovduran vesayet...

Bunlar CHP'nin mirası değil mi? Şimdi kalkıp "Stockholm" diye nutuk çekmek, tam bir ironik facia.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yanıtı ise, tam bir devlet adamı duruşu. "Kürt kardeşim kimin cellat olduğunu çok iyi bilir" dedi. Müthiş bir özet.

DEM Parti Eş Başkanı Sezai Temelli'nin "Cellatlık CHP'nin geleneğidir" çıkışı da cabası.

Bakın, işte kutuplaşma burada. Bir yanda milletin birliğini savunan lider, öte yanda ittifak curcunası. Özel, Ekrem İmamoğlu'nu "A'dan Z'ye adayımız" diye parlatıyor, ama İmamoğlu'nun Silivri ziyaretleri, DEM'le el ele tutuşmaları...

Bunlar mı "teslimiyet" değil? İki yılda üye sayısını 2 milyona çıkardık diyor; bravo, ama o üyeler gerçekten "direnenler" mi, yoksa koltuk sevdalıları mı?

Tarih bize öğretir; Darbeler, kamplaşmalarla beslenir. 1971 Muhtırası'ndan FETÖ'nün çıkışına, oradan 15 Temmuz'a...

Her seferinde "birlik" diye diye bölünme ekilir.

Özel'in konuşması da öyle; "Bu kurultay muhalefetteki son kurultay" diyor, "iktidar zamanı". Hayal güzel, ama gerçek? Meydanlar dolmuyor, sokaklar taşmıyor; anketler yalan söyleyemez. Üstelik, "müesses nizamla işbirlikçi" diye parti içi temizlik vaadi... Kime? Kendi içindeki "kara düzen" seslerine mi? Bu, tam bir ayna oyunu.

Demokrasi, farklı fikirleri bir arada yaşatma sanatıdır. İslam da itikatta birlik ister, fikirde çeşitlilik.

Ama Özel gibi, bir benzetmeyle milleti "cellat-sevgili" ikilemine sokmak?

Bu, muhalefetin kendi Stockholm Sendromu. Yıllarca vesayete aşık olup, şimdi milletin iradesine karşı "baskı" diye veryansın etmek.

Selçuk Özdağ'ın dediği gibi "Fikirlerimiz farklı olmalı." Ama bu fark, kinle değil, akılla olmalı.

Özel'e ve CHP'ye çağrım;

Araştırın geçmişinizi, sorgulayın ittifaklarınızı. Amaç üzüm yemek olsun, bağcıyı dövmek değil.