Ankara: Kalbin atışı, kimsenin sahiplenmediği şehir
Herkesin sevdiği ama kimsenin tam anlamıyla sahip çıkmadığı bir şehir Ankara… Siyasetin ve diplomasinin kalbi, Türkiye'nin gözü kulağı. Atatürk’ün “Anadolu’nun kalbi” diyerek başkent yaptığı, birlikteliklerin de yalnızlıkların da şehri. Peki bugün Ankara hak ettiği değeri görüyor mu? Yoksa sessizce kaderine mi terk edildi? 6 Şubat depremi sonrası yaşanan yoğun göçle birlikte Ankara’nın damarları tıkanmış durumda.
Ülkenin dört bir yanından insanlar işini, derdini çözmek için buraya akın ediyor.
Her ilin vekili seçmenini Meclis’te ağırlıyor da, Ankaralı nereye gidiyor? Kime anlatıyor derdini?
Ankara vekilleri nerede? Neden bu kadar sessizler?
Gelin, önce reel sorunlara bakalım.
Memur-Sen'in son araştırması, Ankaralıların en büyük kabusu olarak trafik ve ulaşımı gösteriyor. Raylı sistemin batı ve kuzey ilçelere uzanmaması, şehri adeta kilitliyor. Sabah ve akşam saatlerinde direksiyon başında geçen ömürler…
Deprem sonrası yaşanan göç ise bu yükü katladı. Ankara “güvenli liman” oldu ama altyapı bu yoğunluğu kaldıramıyor. Araç sayısı yüzde 16,5 arttı; şehirde artık her 2,1 kişiye bir araç düşüyor. Depremzedeler sosyal yardımlardan tam olarak faydalanamazken “artçı yoksulluk” büyüyor.
Sonuç: Tüketim patlaması, bitmeyen trafik, kesintili su…
Ekim 2025’te yaşanan su krizini hatırlayın; günlerce musluklardan damla akmadı.
Ankara Büyükşehir Belediyesi, yükü taşımakta zorlanıyor. Mansur Yavaş’ın 1000 otobüs ve ücretsiz ulaşım vaadi önemli ama tek başına çözüm değil. Ankaray’ın son arızasında sistem çöktü, ring otobüsler yetersiz kaldı, kuyruklar uzadıkça uzadı. Ankara'nın büyüklüğü ile yönetim kapasitesi arasındaki makas giderek açılıyor.
PEKİ MECLİS?
TBMM, Türkiye’nin kalbi ama Ankaralı’nın sesi en zayıf çıkan. 2025 verilerine göre Ankara’nın 36 milletvekilinden sadece birkaçı Ankaralı; bir iki isim dışında Ankara’nın derdini dile getiren yok. Meclis soru önergelerine baktığınızda trafik, göç ve altyapı gibi konuların listenin en diplerinde olduğunu görürsünüz. Herkes kendi memleketinin sorununa koşuyor; Ankaralı ise adeta kaderine bırakılmış durumda.
Bu şehir “Ankara benim sevdam” diyecek bir lider arıyor. Bir elini değil, iki elini taşın altına koyacak, Ankara’yı yeniden başkentlik ruhuyla ayağa kaldıracak bir iradeye ihtiyaç var.
Kültürel tarafta ise tablo daha da hüzünlü…
Ankara bugün Türkiye’nin kültürel harman yeri. Karadeniz horonundan Ege zeybeğine kadar her yöre burada güçlü temsil buluyor. Peki ya Ankara’nın kendi kültürü? Seymenlik geleneği, Ahilik ruhu, Nallıhan’ın iğne oyaları…
Ankara Kulübü Derneği gibi kurumlar çabalıyor ama şehrin öz kültürü Ankara’nın göç dalgası içinde görünmez hale geldi.
UNESCO’nun geçici listesinde Tuz Gölü gibi değerlerimiz var ama şehir günlük yaşamda kendi kimliğini gösterecek nefes alanı bulamıyor.
Ankara, hak ettiği sahiplenmeyi bekliyor.
Depremin yükünü taşıyan, göçle büyüyen, trafik ve su kriziyle nefes almaya çalışan bir şehir burası. Atatürk’ün bize emanet ettiği başkent bu mu olmalı?
Artık vakit geldi:
“Ankara benim sevdam” diyecek bir irade ortaya çıkmalı.
Ankaralılar, sesinizi yükseltin.
Vekiller, artık duyun.
Çünkü Ankara yalnızca bir başkent değil, hepimizin kalbi.