Teferruat mı, demokrasi mi?

Birisini otonom ve ayrı yaptığınız zaman ona zaten farklı muamele ediyorsunuz… Biz hiçbir zaman orada bir otonomi ya da özerklik arayışına ilişkin bir taviz olduğunu düşünmüyoruz.” Bu sözler Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a ait.

PKK’nın silah bırakma sürecine dair “uluslararası desteğin örgütü tamamen silahsızlandırmaya yetmeyeceği” endişesini dillendirirken bir yandan da Orta Doğu’ya taşınan terör örgütlerinin “amaca uygun olmadığını” söylüyor. Aynı günlerde CHP yargı kararlarına rağmen komisyon masasında oturuyor; DEM Parti ise bunu “teferruat” sayıyor ve Numan Kurtulmuş, “Burası sizin endişelerinizin yeri değil” diyerek muhalefeti frenliyor. Peki bu masa gerçekten demokrasi için mi var, yoksa zorunluluklara uyum için mi?

Türkiye siyaseti bu sorunun etrafında dönüyor. Komisyon masasında CHP’nin “anayasal düzen içinde kalma” ısrarı ile DEM Parti'nin “öncelikler” listesi, güvenlik bürokrasisinden gelen uyarılarla birleştiğinde aslında hangi önceliğin ağır bastığına dair soru işaretleri üretiyor.

CHP’liler İstanbul İl Başkanlığına kayyım ataması ve il binasına polis müdahalesi gibi olayları gündeme taşıyor: “Partimize yürütülen darbe girişimini ve İstanbul İl Başkanlığına kayyım atanmasını, il binamıza polis şiddetiyle girilmesini bu komisyonun gündemine getirmek istiyoruz.” diyorlar.

Numan Kurtulmuş’un cevabı ise, bu endişeleri not ediyor ama kenara çekiyor:

Bu komisyonu siyasi partiler arasında bir atışma platformuna çevirmemeliyiz. CHP’nin pozisyonunu ifade etmesi normal ama bunun sebebi, müsebbibi karşı tarafta oturan arkadaşlarımız değildir.”

Yani muhalefetin endişeleri, masanın gerçek gündemi olmaktan çıkartılıyor. Yaşananların müsebbibi olmamak şeklindeki ifade ise aslında komisyonun doğasını işaretliyor. Karar verici değil karardan önce tartışmaların yürütüleceği bir komisyon. Peki buradaki tarihi tarihi uyarılardan birisi hangisidir?

Tabii ki biz bu komisyonda demokrasiyle ilgili meseleleri konuşacağız, Türkiye'nin kardeşliğini nasıl çoğaltabiliriz, bunları konuşacağız ama ana odağımızı kaybetmeden bunları sürdürmek zorundayız. Ben ilk açış konuşmamda ifade ettim, arkadaşlar Doha'daki saldırı hepimizin gözünü açsın. Sıradan bir saldırı değildir. Amerikan üslerinin yanında aslında 'Adam sen beni tutmaya mecbur ve mahkumsun' diyerek Amerika'ya da o bombayı atarken mesaj vermiştir. 'Sen bu bölgede hiçbir ülkeyi senin yanında bile olsa korumazsın, koruyamazsın' mesajı vermiştir. Bir kere daha söyleyeyim, Allah aşkına gözünüzü açalım. Uyarısı dikkatinizden kaçmamıştır elbette.

Bu uyarı aslında biz o kadar güçlüyüz ki şart falan ileri sürmeden silahları bırakın ve sonra oturup konuşalım şeklinde başlayan sürecin “Allah aşkına gözümüzü açalım” şekline dönüşmesidir ve çok daha gerçekçidir Yine de yeni bir Anayasacılık talebinden bağımsız mıdır onu zaman gösterecek.
DEM Parti’nin bu süreçteki en dikkat çeken yönü ise yaşananları “teferruat” sayması. Oysa bir gün aynı müdahalelerin DEM’in kendi örgütlenmesine yönelmesi ihtimal dışı mı? “Önemli olan komisyonun devamlılığıdır.” diyerek demokratik ilkelerden taviz vermediğini kim garanti edebilir? Ya da daha önce bizim başımıza devamlı geliyordu, bir de sizin başınıza gelsin bakalım diye düşünmediğini?

Hakan Fidan’ın ifadeleri ise bir güvenlik perspektifinden bakıldığında bile, siyasetin asıl zorluğunu ortaya koyuyor: Terör örgütlerinin başka coğrafyalara kaydırılması onları “kontrol edilebilir” kılmıyor; tam tersine yeni bir güç odağına dönüştürüyor. Silah bırakma süreci ise hâlâ teknik ve siyasal bir mayın tarlası.

Bir tarafta CHP’nin yargı kararlarına rağmen masada kalma çabası; diğer tarafta DEM’in “öncelikler” listesi ve arka planda Fidan’ın güvenlik eksenli uyarıları. Bu tablo karşısında şu sorular kaçınılmaz:

CHP’nin endişelerinin “yeri değil” diyen bir komisyon, demokrasi iddiasını ne kadar taşıyabilir? DEM Partisi, “teferruat” diyerek aslında kendi geleceğini de riske atıyor olabilir mi? Fidan’ın terör örgütlerinin “amaca uygunluğu” ve “silah bırakma” uyarıları komisyonda nasıl yankı buluyor? Yarın CHP’nin kongresine kayyım kararı gelse, DEM Parti’nin “öncelikler” listesi hâlâ aynı mı kalacak?

Komisyon masası bir vitrin olmaktan çıkıp gerçek bir “demokrasi masası” olacaksa, “teferruat” olarak görülen her olay aslında demokrasi sınavıdır. CHP’nin orada kalması, DEM’in sessizliği, Kurtulmuş’un “yeri değil” tavrı ve Fidan’ın güvenlik uyarıları; hepsi bir arada Türkiye’nin demokrasi/güvenlik ekseninde nasıl bir tercih yapacağını gösterecek.

O yüzden tekrar soralım: Bu masa gerçekten “dayanışma, kardeşlik ve demokrasi” için mi, yoksa “zorunluluklara uyum” ve yeni anayasa için mi var?

Bu arada başlıkta yer alan teferruat mı sorusunu daha önce de sormuş ve bence teferruat olarak nitelenecek diye de cevap vermiştim. Hala aynı noktadayım.

SON DAKİKA HABERLERİ

İnanç Uysal Diğer Yazıları