Sahada Türk Millî Takımı, masada Türkiyelilik: Bu tiyatroya katılalım mı?

Türk Millî Takımları bu yaz tribünleri ayağa kaldırdı. Filenin Sultanları , 12 Dev Adam derken, futbol sahasında bile umut yeşermeye başladı. Ay-yıldızlı formayı giyen devşirme oyuncular vardı, ama kimse dönüp de “O aslında Türk değil” bile demedi. Tribünlerde ve ekranları başında milyonlar Türk Milli takımları için sevindi. Kimse kendileri adına mücadele eden bu çocukların kökenlerini sorgulamadı. Hatta renklerini bile, hep birlikte mutlu oldular.

Spor sahasının bu yalın gerçeği, siyasetin cilalı kavramlarını boşa çıkarıyor. Çünkü orada “Türklük mü, Türkiyelilik mi?” tartışması var. Anayasa’nın 66. maddesi “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” derken aslında konuyu kapatıyor. Ama Meclis’te komisyon kurup aynı cümleyi sündürmek, kavram mühendisliği yapmak çok daha cazip görünüyor.

Oysa mesele bambaşka tartışılması gereken şey, neden bizim çocuklarımızın Ay-yıldızlı formaya ulaşması için gerekli yatırımı yapmak yerine hazırı alıyoruz diye düşünebiliriz mesela ama o biraz yorucu elbette. Balkanlardan gelen çocuklar, devşirme siyahiler ve arada kendi çocuklarımıza yatırım yapan kulüplerimizin düştüğü ekonomik dar boğazlar. Basketbolda Banvit, futbolda Altınordu ne oldu neden üretime devam edemedi diye düşünen de soran da yok.

Alperen ve Şehmus’la hep beraber gururlanırken onların yetiştiği okul neden kapandı diye düşünmüyoruz örneğin. Bu arada bu çocukların kendi aralarında ırk ayrımı ya da tercihi yaptığına da şahit olmuyoruz. Sadece hep birlikte gurur duyuyoruz.

Hele Sultanlar, orada çok daha mantıklı ve büyük bir yatırımla gelmiş muhteşem bir başarı var. Hem kendi çocuklarımıza yatırım yapıyoruz. Hem onların dünyada Türk Milli takımı olarak gösterdiği başarılardan gurur duyuyoruz. Hem de mesela Vargas Türk değil ki diye düşünmüyoruz. Çünkü devam eden bir gelenek oluşturmayı başardık. Hep beraber gurur duymayı da başarıyoruz bu şekilde.

TÜRKİYE MİLLİ TAKIMI OLSUN KOMİSYONU MU?

Şimdi önümüzde Milli Birlik ve Kardeşlik Komisyonu var. 11–12 Eylül’de yeniden toplanacak, ülkenin en yakıcı sorunlarından birini tartışacak. İşçi ve işveren birliklerini dinleyecek ve terörsüz Türkiye amacına nasıl ulaşacağını anlatacak bizlere.

En çok merak edilen soru: CHP katılacak mı? Burada ironi çok net: CHP, şu anda Yüksek Seçim Kurulu ve Mahkeme kararları ile meşruiyet meselesi yaşayan ve bu durumu ortadan kaldırmak için kararları tanımadığını söyleyen bir yönetimle devam ediyor yola. Mesele teknik olarak yargının konusu olsa dahi, önceki örneklerle ve belediyeler arasında ayrım yaparak oluşan hukuki atmosfere bakınca en azından siyasi bir konu olarak da nitelendirmek mümkün.
O sebeple Terörsüz Türkiye parantezinde kurulmuş ve toplantılarına bu haftanın sonundan itibaren devam edecek olan “Milli Birlik ve Kardeşlik” komisyona oturup oturmamak, sadece bir prosedür değil; doğrudan siyasi bir tavır.

Komisyonun geçmişte “ara vermesi” bile başlı başına trajikomik bir tabloydu. Düşünün: Terörsüz Türkiye, milli birlik, kardeşlik… gibi iddialı kavramlarla kurulmuş bir komisyon, ülke gündemi hararetli hale geldiğinde ara veriyor. Böyle bir ara belki de sadece Türk Milli Takımlarının zafer haftasında gündemi meşgul etmemek için verilmiştir. Ne dersiniz?

Aslında mesele basit: CHP katılmazsa, komisyonun adı “Milli Birlik” olsa da içi boş kalacak. Katılırsa, iktidarın yazdığı senaryoda figüran olma riski var. Spor örneğine dönersek… Ay-yıldızlı formayı giyen bir devşirme oyuncu sayemizde şampiyonluğa imza atabiliyor. Kimse o “Türk” değil diye ayırmıyor. Çünkü ortak amaç, kazanmak. Ama Meclis’te aynı ortak amaç yoksa, kavramların ne dediği de boş. Orada “Türkiyelilik” diye yeni bir isim bulunabilir, “Türklük” kaldırılabilir, her şey olabilir. Ama sonuç değişmez: yurttaş eşitlik hissetmiyorsa, kavramların adı sadece tabelada kalır.

Sonuç ortada: Sahada birlik var, masada kavga. Türk Millî Takımı’nın zaferleri siyaseti darmadağın eden bu kelime oyunlarını çoktan geçersiz kıldı. CHP komisyona katılsa da katılmasa da, asıl sınav şu: “Milli” kavramını bir grubun tekelinde mi bırakacağız, yoksa gerçekten ortak bir aidiyet mi kuracağız?

Eğer cevap spor sahasında olduğu gibi birlikten yanaysa, mesele komisyona katılıp katılmamak değil. asıl mesele, iktidarın sahneye koyduğu tiyatroya seyirci mi kalacaklar yoksa oyunu bozacak bir hamleleri var mı meselesi

SON DAKİKA HABERLERİ

İnanç Uysal Diğer Yazıları