Kime ne diyeyim...

Herhalde asla değiştirilemeyecek maddeleri tartışırken Siyasi Partiler Kanunu ile ilgili de bir şeyler söylemek gerekti ama kısır döngünün devamından medet umanlar açısından bu o kadar da kötü bir şey değil. Hatta hemen her liderin vaadi olmasına rağmen bu konuda adım atmaya gelince hepsinde bir unutkanlık baş gösteriyor. Zamanında AB bile bir sürü uyum yasası konusunda ısrarcı olduğu halde Siyasi Partiler Kanunu konusunu unutmayı tercih etmişti.

Türkiye’de Siyasi Partiler Kanunu bir hukuk metni değil, adeta parti liderlerinin kullanım kılavuzudur.

Maddeler vardır ama çoğu, tıpkı açılmamış garanti belgeleri gibi rafta tozlanır. Uygulama başka bir evrenin meselesidir.

VAATLER MEYDANLARDA, GERÇEKLER KOLTUKTA

Her seçim döneminde aynı nutuk:
“Parti içi demokrasiyi getireceğiz!”
“Lider sultasına son vereceğiz!”

Seçim biter, koltuk bulunur, vaatler arşive kaldırılır. Lider, partinin her şeyine tek başına karar vermeye devam eder.

Kanunda, aynı kişinin en fazla beş dönem üst üste genel başkan olabileceği yazar. Her dönem üç yıl, toplamda 15 yıl eder. Sonra üç yıl ara, tekrar başa…

Yani kağıt üstünde sınırlama var, pratikte ömür boyu liderlik mümkün.

Recep Tayyip Erdoğan örneği ortada: 2001–2014 arası genel başkan, kısa bir ara, 2017’den bugüne yine partinin başında.

ROZET TAK-ÇIKAR SİYASETİ

Seçmen oy verirken bir parti programına inanır. Vekil ise Meclis’e girince bir sabah başka partinin rozetini takabilir.

Hukuka göre sorun yok, etik açıdan ise ciddi bir problem. Çünkü kamuoyunda bu hamleler çoğunlukla "menfaat" veya "korkunun" sonucu olarak algılanıyor

Ama bu konuda sembol olmuş rekor kırmış isimler var biliyoruz ki o isimlerden bazılarının bir parti ya da bir siyasi görüşle değil bu hamleleri ile anıldıkları bile oldu bizim tarihimizde.

‘GÖRÜLEN LÜZUM ÜZERİNE’ İHRAÇLAR

Bir de parti disiplinine aykırı davrandığı gerekçesiyle “görülen lüzum üzerine” ihraç edilenler var.

Gerçekte ise çoğu, liderin çizgisine ters düşmekten veya fazla bağımsız konuşmaktan gidiyor. Sonra başka partilerde görev alıyorlar.

Seçmen ise “Ben bu kişiye X partisinden diye oy verdim, Y partisinde ne işi var?” sorusunu soruyor.

SEÇMEN–VEKİL İRADESİ ÇELİŞKİSİ

İronik olan şu: Bu geçişlere en büyük meşruiyeti bizzat seçmen veriyor.

Rozet değiştiren vekil sonraki seçimde yeniden seçilebiliyorsa, toplumun önemli bir kısmı bu durumu sorun etmiyor demektir.

Bu da siyasetçiye açık mesajdır: “Rozeti değiştir, yeter ki benim taleplerimle devam et”

DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY: DEĞİŞTİRMEME İRADESİ

İktidar, muhalefet fark etmez. Herkes bu kanunu değiştireceğine söz verir ama iş başına gelince ilk unutulan vaat budur.

Çünkü parti içi demokrasi, lider koltuğunu sallayabilir. Kimse kendi koltuğunu sallamak istemez.

Ve biz de aynı filmi izlemeye devam ederiz:
Lider sultası, rozet cambazları, “görülen lüzum üzerine” ihraçlar, millet menfaati etiketiyle siyasi göçler…

Sonra da “demokrasi neden gelişmiyor?” diye birbirimize bakarız

Ama en acısı ne biliyor musunuz, biz ölçüyü hep rozetten alırız. İtiraz ederken hangi rozetin çıkartılıp hangisinin takıldığı ile ilgileniriz. Bu durumda da bir türlü doğruya ulaşamıyoruz. Yeni rozet bizimki ise alkışlar, diğerinin ki ise aşağılarız. O sebeple de hiçbir şey değişmez.

SON DAKİKA HABERLERİ

İnanç Uysal Diğer Yazıları