Ev Gençleri, Yaşlanan Ülke ve Sessiz Çöküş

Türkiye’nin yaşlanan nüfusu, son aylarda iktidar çevrelerinde sıkça gündeme geliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, doğurganlık oranındaki düşüşü "milletin geleceği" açısından tehlikeli bulduğunu açıkladı. Aile Bakanlığı verileri ise doğum sayısının 2023’te 1 milyonun altına düştüğünü, doğurganlık oranının da 1,51'e kadar gerilediğini ortaya koyuyor. Yani Türkiye, kendi nüfusunu yenileyemez hâle geldi.

Ancak burada bir tuhaflık var: Gençlerin olmadığı, evlenmediği, üretmediği bir toplumdan şikâyet eden iktidar, gençlerin neden evlenmediğine, neden üretmediğine ve neden bu kadar yalnızlaştığına dair hiçbir yapısal eleştiri getirmiyor. Gençler ne çalışabiliyor, ne okuyabiliyor, ne de hayal kurabiliyor. Ve bugün bu gençliğin adı artık belli: Ev gençleri

TÜRKİYE EV GENCİ ORANINDA OECD BİRİNCİSİ

OECD 2024 verilerine göre, Türkiye'de 15–29 yaş aralığındaki gençlerin yaklaşık %28'i ne eğitimde ne de istihdamda (NEET). Genç kadınlarda bu oran %45’i aşıyor. Bu verilerle Türkiye, tüm OECD ülkeleri içinde açık ara birinci sırada.

Üstelik bu tablo son 10 yılın değil, neredeyse son 20 yılın yapısal bir sonucu. 2002’de 76 olan üniversite sayısı 2024’te 208’e ulaştı. Ancak niceliksel büyüme, mezun gençlerin hayata atılmalarına imkân tanımadı. Üniversite mezunu işsizlerin sayısı 1 milyonu geçti. Genç işsizlik oranı %16’lara dayanmış durumda. TÜİK’e göre gençlerin sadece %47’si iş gücüne katılıyor.

Bir yanda diploma, diğer yanda boşluk. Gençler önce üniversite sıralarında oyalandı, şimdi evlerinde sessizce beklemeye terk ediliyor. Türkiye bugün dünyada en çok üniversite öğrencisine sahip ilk 5 ülkeden biri. Fakat o gençler okulu bitirdiğinde onları karşılayan tek şey, belirsizlik

GÖÇLE GELEN REKABET: KAYIT DIŞI YÜKSELİŞ

Bir diğer sessiz baskı da iş piyasasında düzensiz göçmenler üzerinden kuruluyor. Türkiye’de yaşayan Suriyeli ve Afgan ağırlıklı göçmenlerin ezici çoğunluğu kayıt dışı çalışıyor. İYİ Parti’nin TBMM’de sunduğu verilere göre, her 10 Suriyeli işçiden 6’sı, bir Türk vatandaşının işini kaybetmesine neden oluyor. Göçmenlerin %97’sinin kayıt dışı çalıştığı tahmin ediliyor.

Hal böyle olunca, özellikle düşük vasıflı veya yeni mezun gençler bu alanlarda rekabet bile edemiyor. Gençler ya "bedavaya çalış" teklifleriyle karşılaşıyor, ya da “tecrüben yok” duvarına çarpıyor. Devletin iş gücü piyasasındaki denetimsizliği, doğrudan gençleri sistem dışına itiyor. Üniversite mezunu olup kuryelik yapmak, garsonluk için torpil aramak yeni norm hâline geliyor.

ŞİDDET SARMALI VE SOSYAL PATLAMA RİSKİ

Evde kalan, çalışamayan, üretmeyen ve yalnızlaşan gençlerin bir kısmı zamanla sosyal dışlanma ve şiddet ortamına sürükleniyor. İstanbul, Ankara, Mersin gibi büyük şehirlerde yaşanan bireysel öfke patlamaları, organize olmayan sokak şiddetleri, kaygı verici düzeye ulaştı.

Araştırmalar, NEET gençlerin ruh sağlığı sorunlarına, radikalleşmeye veya kriminal yapılarla temasa daha açık olduğunu gösteriyor. Aileden kopamayan ama devletten de destek görmeyen bu gençlik, sadece kendi krizini yaşamıyor; aynı zamanda toplumun tamamı için bir istikrarsızlık riski oluşturuyor.

Bir başka mesele de aidiyet. KONDA'nın 2021’de yaptığı araştırmaya göre, Türkiye'deki gençlerin %70’inden fazlası yurt dışında yaşamak istiyor. Bu oran, yalnızca maddi nedenlerle açıklanamayacak kadar yüksek. Burada açık bir duygusal kopuş var. Bu topraklara, bu topluma, bu devlete dair umut kalmamış.

YAŞLANIYORUZ, AMA GENÇLİĞİ HARCIYORUZ

Nüfusun yaşlanması, elbette ciddi bir sorun. Ancak gençliği sistemin dışına iterek bu sorunu çözemezsiniz. Gençlerin üretkenliğini, yaratıcılığını, emeğini kullanamadığınız sürece, istediğiniz kadar doğum oranını artırmaya çalışın: işe yaramaz.

Gençler evlenmiyor çünkü geçinemiyor. Çocuk yapmıyor çünkü gelecek görmüyor. Evlilik yaşı artıyor çünkü kira, gıda, ulaşım gibi temel giderler bir kriz hâlinde. Üniversite mezunu bir gencin Ankara, İstanbul gibi şehirlerde tek başına ev tutması artık imkânsıza yakın.

Bu noktada iktidarın soruna verdiği karşılık kültürel. “Ahlaki çöküş”, “aile değerlerinden uzaklaşma”, “kadınların iş hayatına yönelmesi” gibi açıklamalar yapılıyor. Oysa tablo açık: Sistematik yoksulluk, belirsizlik ve rekabet baskısı, gençlerin içini tüketiyor. Çocuk doğurmaması değil, gelecek kuramaması esas sorun.

Türkiye, gençliğine yatırım yapmadan, sadece doğurganlık oranına odaklanarak ne nüfusunu genç tutabilir ne de toplumsal huzuru koruyabilir

Türkiye’de yaklaşık 5 milyon genç ne eğitimde ne istihdamda.

Üniversite mezunu gençlerin %30’undan fazlası iş bulamıyor.

Göçmen iş gücü, gençlerin iş piyasasında rekabet etmesini engelliyor.

Sosyal dışlanma ve şiddet riski her geçen gün artıyor.

Bugün bu verilerle yüzleşmeyen her politik tercih, yalnızca bir demografik krizi değil, bir toplumsal çöküşü hızlandırır. Gençliğini eve kapatan bir toplum, eninde sonunda geleceğini de bir yerlerde unutacaktır.

SON DAKİKA HABERLERİ

İnanç Uysal Diğer Yazıları