Büyük göç: zorunlu yolculuk

Ülkenin sokakları, insanlar konuşamadıkça daha çok anlatıyor. Dudaklar susuyor ama eşyasını kolilere doldurup evini terk eden aileler, sessiz bir çığlık gibi hayatın tam ortasında duruyor.

Ankara… Bir zamanlar orta gelirlilerin, memurun, öğrencinin, esnafın rahat yaşadığı bir ildi; merkez ilçelerinde rahat yaşanabilirdi. Şimdi bu ilçelerde barınma neredeyse imkânsız hale geldi. Kira yükü, geçim derdi vatandaşın belini büküyor.

Çankaya, Yenimahalle, Keçiören, Altındağ ve Mamak… Eskiden orta gelirli ve dar gelirli ailelerin rahatlıkla oturduğu, barınabildiği ilçelerdi. Bugün kira fiyatları astronomik seviyelere ulaştı. Kiralar o kadar yükseldi ki artık bu ilçelerde ikamet etmek, oturduğu evin kirasını karşılamak birçok aile için neredeyse imkânsız hale geldi.

Durum sadece Çankaya ile sınırlı değil; Mamak, Keçiören, Yenimahalle, Altındağ gibi semtlerde de kiralar tavan yaptı. Bu semtlerde yaşamayı sürdürmek güçleşti; aileler artık kenar ilçelere, taşra ilçelere taşınmak zorunda kalıyor. Hatta bazı aileler, ekonomik baskı ve kira yükünden kurtulmak için şehir değiştirmek zorunda bile kalıyor.

Bu göç yalnızca fiziksel bir taşınma değil: Orta sınıfın toplumsal ve ekonomik erimesi, şehrin sosyal dokusunun bozulması anlamına geliyor. Orta gelirli aileler, eski yaşam düzenlerini bırakıp daha ucuz ama bakımsız binalara ve semtlere göç ediyorlar. Aynı tablo bugün İstanbul’da, İzmir’de, Bursa’da ve diğer büyük şehirlerde de yaşanıyor.

Peki sebep nedir? Suçlu kim?
Bu tablonun sorumluluğu yalnızca merkezi yönetimde değil. Hem merkezi yönetim hem de yerel yönetimler, vatandaşın zorunlu göçünün ve çaresiz kalışının ortak sorumlularıdır. Birlikte harekete geçmezlerse durum ve koşullar daha da ağırlaşacaktır.

MERKEZİ YÖNETİMİN SORUMLULUKLARI

Yanlış ekonomi politikaları, yüksek enflasyon ve konut maliyetindeki kontrolsüz artış; orta ve dar gelirli aileleri barınamaz hâle getirdi. En düşük ev kirasının bir emekli maaşının neredeyse iki katı olması, yaşanan çaresizliğin en somut kanıtıdır.

Kentsel dönüşüm, kentsel yenileme ve sosyal konut projeleri yeterince uygulanmadı. Barınma hakkı temel bir insan hakkı olarak korunmalı; düşük ve orta gelir gruplarına yönelik sosyal konut projeleri stratejik ve ivedi şekilde hayata geçirilmelidir.

YEREL YÖNETİMLERİN VE BELEDİYELERİN SORUMLULUKLARI

Kentsel dönüşüm planları, eski ve bakımsız binalarda yaşayan aileleri koruyacak şekilde uygulanmalı. Böylece hem barınma kolaylaşır hem de vatandaş deprem riskinden korunmuş olur. Sosyal konut projeleri yaygınlaştırılmalı, barınma desteği güçlendirilmelidir.

Belediyeler, merkezi idareyle koordineli çalışmalı; bu konuya bütüncül bir yaklaşım getirilmezse göç dalgası durmaz. Kiracı–konut sahibi dengesi gözetilmeli; sosyal politika ve hizmetler birlikte yürütülmelidir.

SON SÖZ

Sessiz bir göç yaşanıyor ve kimse bu büyük hikâyeyi duymak istemiyor. Oysa şehirlerin çehresi değişiyor, orta sınıfın omurgası kırılıyor. Yurdundan yuvasından taşınan ailelerle birlikte eğitim gören çocukların da hayalleri taşınıyor. Türkiye’nin geleceği sessizce başka yerlere savruluyor.

Gerçek şu ki: Barınma krizi bir şehir sorunu değil, bir ülke gerçeğidir…
Ve bu gerçeği görmezden gelen yönetimler, göç eden her ailenin yaşadığı sıkıntıların vebalini omuzlarında taşır.

SON DAKİKA HABERLERİ

Durak Karabulut Diğer Yazıları