Bugün seyirci, yarın mağdur olabiliriz
Geçmiş olsun güzel Balıkesir’im. Yıllar, aylar, günler geçse de çağrı değişmiyor: “Sesimi duyan var mı?”. Deprem gerçeği gönlümüzde kabuk bağlamaya başlayacakken, yeni bir deprem haberiyle kan kaybetmeye devam ediyoruz. Unutmuyoruz elbette. Nasıl unuturuz; on bir ilimizi etkileyen depremi ve daha öncesinde Adapazarı, Yalova, Bolu, Erzincan depremlerini? Ne canları toprağa koyduk; bazen teker teker, bazen toplu mezarlara. Onlarla birlikte diri diri toprağa giren sevdikleri ise yaşam mücadelesi veriyor asla silinmeyecek yaşanmışlıklarıyla.
Yaşanan tüm depremlerde, enkaz başındaki umutlu bekleyişler bazen saatler, bazen günler aldı. Bu bekleyişin sonucu, erken bulunanlar ve mucize kurtuluşlar dışında, genelde sevindirici olmadı maalesef. İnsanlar, sevdiklerinin en azından bir mezarı olsun diye, cansız bedenlerine ulaşmaya bile razı oldu.
Yitik aramak çok zor. İnsan, parasını veya eşyasını bile bir yerde düşürse gelip gidip aynı yerlerde gözü hep onu arar. Kaldı ki sevdiklerini kaybetmek… Yitirilen sizin kıymetliniz ise işin boyutu daha da farklı oluyor. Komşunuz, akrabanız, aileniz, arkadaşınız, alışveriş yaptığınız bir esnaf ya da küçük bir hayvan dostunuz aslında enkaz başında ki bu bekleyişin adı.
Yıllarca biriktirdiğimiz anılar, evlerimiz, hayatlarımız bir anda elimizden kayıp gidiyor. İşte tam bu noktada Yüce Yaradan kendisini hatırlatıyor: “Ben varım ve siz bu dünyada emanetçisiniz.”
Deprem gerçeği, yeri ve şiddeti değişse de hep kendini diri tutuyor. Her depremin sonrasında iş yerlerinde, okullarda ve basın-yayın organlarında depremde yapılması gerekenler, alınması gereken önlemler anlatılıyor. Peki, biz bu uyarıları ne kadar kendimize adapte ediyoruz? Allah herkesi deprem gerçeğinden korusun; ama şu an deprem olsa bu tedbirleri yeteri kadar içselleştirdik mi? Evet, Allah korusun; fakat önce kulları tevekkül yapsın. Önce elimizden gelen her şeyi yapmalı, sonra sonucu Allah’a bırakalım. İlk önce depreme dayanıklı binalar yapalım ve bu binalarda oturalım. Çok katlı binalardan uzak duralım. İş yerlerinde ve evlerde proje dışı kolon kesimi gibi uygulamalardan uzak duralım. Oturduğumuz evlere ve iş yerlerine depreme dayanıklılık testi yaptıralım. Biliyoruz ki “Deprem değil, bina öldürür”. Devletimiz de bu konuda kesin ve yaptırımlı bir yaklaşım sergilemeli. Müteahhitleri sadece deprem sonrasında değil, her zaman sıkı denetimlerden geçirmeli. Yıkılma kararı olan yerlerde insanların oturmasına izin vermemeli. Deprem sırasında arama-kurtarma ekiplerinin işini kolaylaştıracak adımlar atılmalı.
Bu süreçte bilinçli destek ve yardımların yerine ulaşma süreci de çok önemli. Alınacak tedbirler tamamen bizim elimizde. Bu işe biraz daha ciddi yaklaşarak deprem çantası hazırlayalım ve çök–kapan kuralının yapılış şeklini mutlaka öğrenelim.
Bugün bir başkasının başına gelen bu durumun, yarın bizim başımıza gelmeyeceğinin garantisi yok. Unutmayalım ki, deprem, önce cesaret, sonra hazırlık ister. Önceden tedbirli olmak, sonradan pişmanlık yaşamaktan her zaman daha iyidir.