Enerji fiyatları: Sessiz muhasebecinin kalemi

Mustafa Özver

Mustafa Özver

Tüm Yazıları

Vizontele filminde unutulmaz bir sahne vardır; muhtarın oğlu arabayı çalıştırmaya uğraşır ama çalıştıramaz. Ve kaputu açıp içine bakar ve “Baba, akü yok!” der. Aslında o sahne bugünün Türkiye’sine bir mesaj bırakır. Akü yoksa araba yürümez. Bizim ülkemizin arabası da elektriksiz, benzinsiz, mazotsuz yürümez. Devlet, şirketler ve biz hane halkı; hepimiz aslında “enerji muhasebesi” tutuyoruz. Gider tablosunda enerji fiyatları ilk sıralarda ve bu tabloyu denkleştirmek bazen elimizde olmuyor. İşte bu nedenle devlet babaya “baba enerji yok” demek geliyor içimizden.

KÜRESEL MASADA PETROL KARTI

Dünya enerji piyasası bir satranç tahtasına benzer. Taşların çoğunu da petrol üreticileri ellerinde tutar: Suudi Arabistan, Rusya, İran ve ABD. Ortadoğu, tarih boyunca hiçbir zaman güvenli bir sahne olmadı; siyasi bir kıvılcım fiyatları anında yukarı çeker. Küresel riskler arttıkça, enerji fiyatları da borsadaki hisse senetleri gibi yükselir. Türkiye için bu tablo büyük bir dezavantajdır; çünkü cari açığımızın aslan payı enerji ithalatından gelir. Yılda 100 milyar dolar civarında açık veriyoruz ve bu 1,3 trilyon dolarlık milli gelirimizin yaklaşık yüzde 8’ine denk geliyor. Dolar cinsinden ödenmesi gereken bu fatura, Türk lirasını her yıl yeniden sınava sokuyor.

MUHASEBE DEFTERİ: DEVLET, ŞİRKET, HANE HALKI

Enerji, sadece küresel diplomasinin değil, ekonominin de görünmez eli gibidir. Hane halkı için basit denklem şudur:

Gelir – gider = yaşam standardı

Gider fazla ise ya borçlanırız ya da varlıklarımızı tüketiriz. Şirketler biraz daha şanslıdır; kolayca kredi bulabilir, borçlanma senedi ihraç edebilir, yatırımı erteleyebilir ama onları da vergi yükleri sıkıştırır. Devlet ise en güçlü oyuncudur; devalüasyon yaparak kendi açığını dışarıya ihraç edebilir. Sonuç olarak kapı şuraya çıkar: yüksek enflasyon. Basit bir hesapla bizim minimum yapabileceğimiz değerli tl hesaplamasını yaparsak, ABD enflasyonu yüzde 5 iken biz üretimimizin yüzde 8’ini cari açığa harcıyorsak, yıllık ortalama en az yüzde 13 enflasyona mahkûmuz demektir, Şu anki enflasyona bakınca zaten anlamsız ama bi ara buralarda geziniyorken düşünmemiz gerekiyordu.. Buna spekülasyon ve beklenti etkisi de eklendiğinde, hedeflenen yüzde 5 enflasyon hayal olduğu ortaya zaten çıkar.

ÇIKIŞ YOLU: DAHA ENERJİK POLİTİKALARA

Peki çözüm? Politika faizini artırmak sadece ağrıyı dindirir, ama hastalığı iyileştirmez. Kalıcı reçete enerji bağımsızlığından geçiyor. Bir dönem bazı hükümet yetkilileri, “Açın pencereleri, camları; gaz bulduk, petrol kuyusu açtık” gibi açıklamalar yapıyordu. Eğer bu söylediklerine gerçekten inanan varsa, şunu belirtelim: Bulsalardı, zaten cari açık ve enflasyon sorunları çoktan çözülmüş olurdu. Yani pencereyi açarken, yaz gününde üşütmemeye dikkat edin, arkadaşlar. Çözüm ise ya kendi petrol ve gaz kaynaklarımızı bulacağız ya da yenilenebilir enerjiye büyük yatırımlar yapacağız.

Rüzgâr, güneş, hidro…

Bunlar sadece romantik çevrecilik değil, ülke ekonomisinin de sigortasıdır. Küçük yatırımcı için de bir ders var elbette: Enflasyondan korunmanın yolu, enerji sektörünü radarına almaktan geçiyor. Devletin ise enerji yatırımlarına bir fenomenin de dediği gibi “Enercii” vermesi gerekiyor.

Mavi Vatan stratejisi, Körfez ülkeleriyle ilişkiler ve yerli altyapı yatırımları bu yüzden hayati.

Çünkü enerji harcamaları cari açık demek; cari açık enflasyon demek; enflasyon da hepimizin cebindeki sessiz yangın demek. Ve bu yangını söndürmenin yolu, enerjiyi sadece tüketen değil, üreten bir ülke olmaktan geçiyor.