Ekonomiyi okumak: Oralara bakma, oranlara bak
Öncelikle yarın kutlayacağımız 30 Ağustos Zafer Bayramınızı gönülden tebrik ediyorum. Bu vesileyle, Cumhuriyetimizin temelini atan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyorum. Mehmet Âkif Ersoy’un dediği gibi, “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın.” Amin. Bu duayı, yalnızca savaşlarda değil, ekonomide de bağımsızlığın korunması için tekrar etmeliyiz.
Bugün ayrıca benim için çok özel bir gün: Eşim Hatice Hanım ile evlilik yıl dönümümüz. Buradan ona da bir teşekkür borçluyum. Belki ekonomi yazısına böyle kişisel bir notla başlamak biraz şaşırtıcı gelebilir ama ekonominin özü de aile bütçesi gibi: önce sevdiklerinizi korumak, sonra geleceği güvence altına almak.
DEĞERLER Mİ ORANLAR MI? EKONOMİCE DİLİ
Son günlerde farklı ağızlardan farklı değerlendirmeler duyuyoruz. Hükümet “Türkiye büyüyor” diyor, muhalefet “enflasyon çok yüksek” diyor, TÜİK enflasyon için ayrı bir rakam, ENAG başka bir rakam açıklıyor. Ekonomistlerin de her biri kendi perspektiflerinden ayrı ayrı yorum yapıyor. Bu durumda haklı olarak vatandaş şu soruyu soruyor: “Ben hangi rakama inanayım, kime güveneyim?”
Cevap aslında basit... Ekonomide tek başına değerlere bakmak yanıltıcıdır; asıl önemli olan oranlardır. Birkaç yıl önce 30’lu yumurta kolisi 15 liraydı, bugün 150 lira. Bu demek midir ki tavuk çiftlikleri on kat zenginleşti? Elbette hayır. Asgari ücret birkaç yıl önce 2020 liraydı, bugün 20.000 lira. Peki bu durum, asgari ücretli çalışanların gerçekten on kat daha zenginleştiği anlamına gelir mi? Elbette hayır. İşte bu yüzden oranları, yani gelirin gidere oranını, üretimin tüketime oranını, rakiplerimizle olan durumumuzu, dünyayla kıyaslamaları görmek gerekir.
MEGA DALGALAR VE GERÇEKÇİ KARŞILAŞTIRMALAR
Eğer Interstellar filmini izlediyseniz bileceksiniz ki o filmde mürettebat bir gezegene inerler ve devasa dağ gibi bir şey görürler. Yaklaşınca fark ederler ki bu devasa bir mega dalga ve tam üzerlerine doğru geliyor. Ekonomide de benzer “mega dalgalar” vardır. Bazen gemimiz yükselir bazen de iner. Biz sanıyoruz ki hep yükselmeye devam edeceğiz veya hep düşmeye devam edeceğiz. 15–20 yıllık periyotlarla gelir ve bizi sınar bu dalgalar.
Geçmişte Liranın aşırı değerlenmesi sessiz bir sorudu aslında. Dolar 1.15 seviyelerine kadar gerilemiş, düşük kur bir başarı gibi sunulmuştu. Hatta dolar 1 lira olur mu diye bekliyorduk. Hatırladınız mı? Oysa bu durum ihracatı zorlaştırıyor, ithalatı ucuzlatarak ekonominin doğal dengesini bozuyordu o sırada ama bunu anlayan kimse yoktu veya sesi çıkmıyordu. Rezerv biriktirmesi ve önlemler alması gereken Merkez Bankası ve hükümet tarafı ise bu tablodan övünmekle meşguldü.
Bununla birlikte, hayallerimiz de gerçekçi değildi. Cumhuriyetin 100. yılında yani 2023 yılı geldiği zaman ilk 10 ekonomiden biri olacağız sanıyorduk. Hadi 2025 yılı itibarı ile şimdi bir hesap yapalım ve ne olduğunu görelim. İlk 10 ekonomi arasına girmek istiyorsak şu an 10. sırada olan Kanada’yı geçmemiz gerekiyor, değil mi? 2024 verilerine göre Türkiye’nin toplam GSYH’si yaklaşık 1.3 trilyon dolar, Kanada’nın ise 2.1 trilyon dolar. Kanada, dünyanın en büyük 10. ekonomisiyken Türkiye 2025 itibarıyla 16. sırada yer alıyor. Daha da önemlisi, kişi başına düşen gelirde fark oldukça çarpıcı: Türkiye’de yaklaşık 15.500 dolar, Kanada’da ise 54.000 dolar. Bu tablo, gelir seviyesinde Kanada’nın Türkiye’den üç-dört kat önde olduğunu gösteriyor. Bu hesaba göre Türkiye her sene yüzde 10 büyüse ve Kanada hiç büyümese 5 yıldan fazla sürüyor Kanada’yı geçmemiz.
İşte bu nedenle, “ilk 10 ekonomi arasına girmek” gibi hedefleri konuşurken bu hedefler gerçekçi mi diye düşünmek gerekmez mi? Ekonomi, sadece büyümenin değil, aynı zamanda rakiplerle kendimizi kıyaslamalar ile okunur.
GERÇEK GÜÇ: ORANLARI OKUMAK VE REFORMLARI BAŞLATMAK
Peki, ne yapmalı? Öncelikle ekonomik bağımsızlığımız için enerji, tarım ve teknoloji gibi dışa bağımlı olduğumuz alanlarda altyapımızı güçlendirmeliyiz. Döviz ataklarına karşı en güçlü savunma hattımız ise dengeli ve mantıklı para politikaları ile Merkez Bankası rezervleridir. Ama daha önemlisi, uzun vadeli altyapı yatırımları ve çeşitli alanlarda yapılması gereken reformlardır. Bizlerse ekonomiyi sadece kuru rakamlarla değil; oranlar, karşılaştırmalar ve sürdürülebilir politikalar bütünüyle okumalıyız.
Bu nedenle sizinle bazı grafikler paylaşmak istiyorum.
Dünya 1970 yılından şu ana kadar 50 kat büyüdü:

Türkiye 1970 yılından şu ana kadar 50 kat büyüktü

Peki Türkiye dünya ile nasıl yarış yaptı:

Bu grafik Türkiye’nin büyüklüğünün dünyanın büyüklüğüne göre ORANının grafiğidir. Grafikten görebileceğiniz gibi AK Parti hükümetinin ilk iş başına geldiği 2002-2010 yılları arasında ekonomik olarak güzel bir yarış yaptık ancak 2014’ten sonra daha yeni ayağa kalkabildik. Dünya ticaretinden payımız da son 20 yılda yüzde 50 civarında yükselmiş ama 2007 yılından sonra 17-18 yıl boyunca sadece yerinde saymış.