Cehaletin yükselişi: Hepimizin gizli düşmanı
Ekonomi çoğu zaman para, faiz, enflasyon ve borsa grafiklerinden ibaretmiş gibi görünür. Oysa asıl görünmeyen bir aktör vardır: cehalet. Para kaybedilir, tekrar kazanılır. Ama kaybolan güveni, karakteri ya da bilgelik dolu bir bakış açısını geri kazanmak kolay değildir. Ne yazık ki bugün tüm dünyada cehalet, adeta Yüzüklerin Efendisi filmindeki Sauron’un karanlık ordusu gibi yükseliyor. Fakat bu savaşta kılıç yerine bilgisizlikle donanmış sözler ve yanlış politikalar kullanılıyor ve en tehlikelisi, bu düşmanı fark etmememiz.
CEHALETİN KÜRESEL YÜKSELİŞİ
Bir zamanlar dünya ekonomisini ayakta tutan akıllıca kurgulanmış güçlü kurumlar vardı: IMF, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği… Bunlar kolay kurulmadı. Bretton Woods anlaşmaları, Plaza mutabakatı, hatta Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının acı mirasından doğan bir düzenin ürünleriydi. Ama bugün, Brexit’ten ABD-Çin ticaret savaşlarına, çevre anlaşmalarından çekilmelere kadar birçok olay bu yapıları çürütüyor. Düşünün, ABD gibi dev bir ekonomiyi Trump gibi politik olarak tecrübesiz ve kibirli bir lider yönetiyor. Bir dönemin titizlikle planlanan sistemleri, şimdi bilgisiz ellerde adeta can çekişiyor. Bu durum sadece kurumları değil, doların rezerv para gücünü bile sarsıyor. Elbette dolar hâlâ güçlü, ama artık eskisi gibi “tek hakem” değil. Tüm bunlar belirsizlikleri yükseltiyor. Belirsizlik arttıkça sermaye riskten kaçar, faizler yükselir, enflasyon tırmanır. Kısacası, cehaletin yükselişi sadece düşünsel bir sorun değil; cebimizdeki parayı da doğrudan etkileyen bir ekonomik depremdir.
YATIRIMCIDA VE DİN ADAMLARINDA CEHALET
Cehalet yalnızca siyasette değil, halk arasında da kendini gösteriyor. İslami hassasiyet taşıyan (veya taşıdığını iddia eden) pek çok kişi, faiz içerdiğini bilmeden tahvil, bono veya faizli borçlanma senedi alıyor. Bu senetler faiz içeriyor. Haberi yok. Ama almaya koşarak gidiyor. Faizler düşerken fiyatları artıyor ya, kaçırmak istemiyormuş. Hemen her yerde “ben müslümanım” diyor. Elhamdülillah ben de müslümanım ama senin gibi ne aldığımı bilmiyor değilim. Yani kibirli veya cahil değilim çok şükür ki. Hisse senetlerinde ise iş daha karmakarışık: faizle işlem yapan şirketleri araştırmadan yatırım yapan binlerce insan var. Şunu belirteyim hiç kimsenin ne dini ne alıp-sattığı ne de neye sahip olduğu beni ilgilendirmez ama ne yaptığını bilmesini istiyorum. Faiz nedir, kim verir, kime verir, hangi senette faiz var bilmelisin. Sonra ister al ister alma o senin karar vereceğin bir şey. Kripto paralar konusunda ise tam bir bilgi kirliliği hâkim. Bazı sözde bazı din âlimleri, kripto paraların tamamını “haram” ilan etti. Binlerce kripto projesi var be adam nasıl bu karara vardın? Nasıl hepsini inceledin? Sordum: gerekçeleriniz nedir? Çoğu, ne dinimizin (İslam) hukukunu biliyor ne de kripto ve blok zincir teknolojisini. “Arkasında devlet yok” diyorlar. Oysa altının, gümüşün ve diğer metallerin arkasında da devlet yok ki; ama bunlar helal biliyoruz dedim. Sustu kaldı öylece, bilmeden niye fetva veriyorsun. Elbette dini konularda ahkam kesebilecek kadar bilgili değilim ama şu türkümüzü aklıma getirdin: “senin gibi cahile ben efendim diyemem”. Aman siz de efendim demeyin. Kripto paralar spekülatif ve manipülatif diyor. Kelimelerin anlamlarını da bilmiyor. Kandırmaca diyor. Asıl kendi kendini kandıran kimmiş farkında değil. Kendinizi kandırmayın. Spekülasyon ve manipülasyon kavramları bile yanlış kullanılıyor. Oysa bunlar, ekonomi dünyasının temel tanımlarından:
- Spekülasyon: Abartılı haberlerle alım-satımı teşvik etmektir. Bir şirketin büyük yatırım alacağına dair söylenti çıkarmak gibi.
- Manipülasyon: Bizzat alım veya satım yaparak fiyatı değiştirmektir.
Dolara olan yoğun talebin 10 yılda kuru 2 liradan 40 liraya taşımış olması, en basit manipülasyon örneğidir.
TV izlerken reklam izliyor musunuz? Bunlar spekülasyon işte. Çünkü reklam bir ürünü sanki en önemli olan şey o ürünmüş gibi gösteren ve çoğu zaman da abartılı olan haberler, işte bunlar spekülasyon.
Dolar kurunu da aslında hep birlikte bu seviyelere taşıdık. Dolar aslında 2 liradan 40 liranın üzerindeki seyrine hepimizin beraberce alması-satması ile ulaştı. Bu da tam manipülasyon. Hepimiz yaptık bunu.
O zaman hepimiz dinen yanlış yaptık demektir bu cahilce konuşanlara göre. Bilgisizlik, burada sadece bireylerin cebini değil, toplumun genel ekonomik sağlığını da tehdit eder halde.
SONUÇ: BİLGİYLE İNŞA EDİLEN BİR GELECEK
Ekonomi, zorla yönetilebilecek bir alan değildir. “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” gibi dogmatik söylemlerle yıllarca yol alındı ama sonuç ortada: piyasa gerçeği görmezden gelindiğinde, riskler yükselir ve halkın cebindeki para değer kaybeder.
Ev kiralarını kanunla sınırlamak, piyasayı denetlemek yerine kayıt dışı yolları teşvik eder. İnsanların malını nasıl değerlendireceğine zorla karar verilemez; yalnızca teşvik ve akılcı düzenlemelerle yönlendirme yapılabilir.
Faizsiz bir ekonomi mümkün müdür? Elbette. Ama bunun yolu mevcut para üretim modelimizi değiştirmekten geçer. Bugün cebimizdeki her para, piyasaya girerken zaten faiz işlemiş olarak doğuyor. Bu sistem köklü bir reform yapılmadan değişmez.
Sayın Erdoğan’ın yıllarca “faizle mücadele” iddiası, ne yazık ki yanlış ve manuel müdahalelerle sonuçsuz kaldı. Gerçek çözüm, cehaletin zincirlerini kırmaktan geçiyor. Çünkü cehalet yükseldikçe, sadece ekonomimiz değil, geleceğimiz de karanlığa gömülüyor.
Bilgiyle donanmış bir toplum ise tıpkı bir ışık gibi, hem ekonomiyi hem de insanlığın yolunu aydınlatabilir.
Ne yaparsanız yapın ama ne yaptığınızı bilin istedim.
Hakikate yakın, yalana beri kalın, hoşçakalın.