Görünmeyen kadınlar, görülmeyen şiddet

Hasibe Boztepe

Hasibe Boztepe

Tüm Yazıları

Engelli kadınlar, yalnızca toplumun izbe bir köşesinde değil, kadın mücadelesinin de kıyısında bırakılıyor. Oysa onların yaşadığı şiddet, iki kat daha sessiz, iki kat daha görünmez.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, her yıl olduğu gibi bu yıl da bizleri bir aynanın karşısına geçiriyor. O aynada yalnızca bireysel değil, toplumsal bir yüzleşme de var. Kadına yönelik şiddet, yalnızca fiziksel bir saldırı değil; aynı zamanda bir yok sayma, bir susturma, bir görünmez kılma biçimi. Ve bu görünmezliğin en derinini yaşayanlar arasında biz engelli kadınlar da varız.

Ben görme engelli bir kadınım. Hayatım boyunca birçok engelle karşılaştım; kaldırımlarda, sınıflarda, iş başvurularında… Ama en zoru, “görülmemekti.”

Engelli kadınlar, aile içinde aşırı koruma bahanesiyle karar alma haklarından mahrum bırakılıyor. Eğitim hakkımız, “nasıl olsa yapamaz” denilerek elimizden alınıyor. Ekonomik bağımsızlığımız, istihdamda karşılaştığımız önyargılarla engelleniyor. Ve tüm bunlar, sistematik bir şiddetin parçası.

Fiziksel şiddet de cabası. Görme engelli bir kadının saldırganı teşhis edememesi, işitme engelli bir kadının yardım çığlığının duyulmaması, ortopedik engelli bir kadının şiddet gördüğü ortamı değiştirememesi, zihinsel engelli bir kadının yaşadıklarını anlatamaması… Bu örnekler, şiddetin ne kadar katmanlı ve karmaşık olduğunu gösteriyor. Ve ne yazık ki bu şiddet, çoğu zaman istatistiklere bile yansımıyor.

Oysa 2024 yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile TÜİK işbirliğinde yapılan Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet Araştırması’na göre, engelli kadınların yüzde 71’i hayatlarının bir döneminde en az bir kez şiddete maruz kaldığını belirtti. Bu oran, engelli olmayan kadınlara kıyasla çok daha yüksek. Üstelik bu şiddetin büyük bölümü aile içinde ve çoğunlukla da eş ya da yakın akrabalar tarafından uygulanıyor.

PEKİ, NE YAPMALI?

Öncelikle, kadına yönelik şiddetle mücadelede engelli kadınları da görünür kılmalıyız. Sığınma evleri sadece fiziksel olarak erişilebilir değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal olarak da kapsayıcı olmalı. Destek hatlarında işaret dili bilen personel çalışmalı. Hukuki süreçlerde engelli kadınların ihtiyaçları gözetilmeli. Engelli kadınların ekonomik özgürlüklerinin olmaması halinde maruz kaldıkları şiddetten kurtulmalarına imkân olmadığından, özellikle özel sektöre engelli kadın çalıştırmaları halinde vergi indirimi, sigorta desteği gibi teşvikler verilmeli. En önemlisi de toplumun her kesimi bu konuda bilinçlenmeli.

Ben bu yazıyı bir görme engelli kadın olarak yazıyorum ama inanın, en büyük engel gözlerde, kulaklarda, kol ve bacaklarda değil, zihinlerde.

Kadına yönelik şiddetle mücadele ederken, engelli kadınları da bu mücadelenin öznesi yapmadıkça, gerçek bir gelişimden söz edemeyiz.

25 Kasım, sadece bir takvim günü değil. Bu tarih, hepimize bir sorumluluk yüklüyor: Görmediğimiz kadınları görmek, duyulmayan sesleri duymak, yok sayılan hayatları savunmak. Çünkü eşitlik, herkes içindir. Ve herkesin eşit yaşama hakkı vardır.