Hasibe Boztepe

Hasibe Boztepe

Görülmek değil anlaşılmak istiyoruz

Yılın o malum günü yine geldi çattı. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Sosyal medya hesapları “duyarlılık” paylaşımlarıyla dolup taşıyor. Protokol koltukları yine dolu, sahneye birkaç engelli çıkarılmış, alkışlar yükseliyor. Ardından pasta kesiliyor, birkaç tebessüm, birkaç kamera… Ve sonra her şey eskiye dönüyor. Gece saatler on ikiyi vurunca 4 aralık oluyor ve o anda pamuk prenses kül kedisine, şaşalı araba bal kabağına dönüşüyor. Engelliler engellenmişlikleriyle baş başa kalıyor.

Evet, yine öyle olacak. Yine aynı sahnede, aynı tiyatro, aynı oyuncular… Engelliler yine figüran

Çünkü bu ülkede 3 Aralık; engellilerin sorunlarının çözüldüğü değil, üzerinin örtüldüğü, cilalandığı bir gün hâline geldi. Siyasetçisinden bürokratına, kurum yöneticisinden STK’lara kadar herkes “engelliler bizim için çok önemli” demeyi öğrenmiş durumda. Ama kimse şu sorunun cevabını vermiyor: Madem bu kadar önemliyiz, neden hâlâ bu kadar görünmeziz?

Yazının Devamı

Ne melek ne meczup: Sadece insan

Toplumun engellilikle kurduğu ilişki hâlâ iki uç arasında gidip geliyor. Ya göklere çıkarılıyoruz, ya da yere indiriliyoruz. Ya “Senin gibi insanlara hayranım” deniyor, ya da “Allah yardımcın olsun” bakışlarıyla karşılaşıyoruz. Arası yok. Oysa biz ne olağanüstü birer kahramanız, ne de acınası birer figür. Sadece insanız. Farklıyız, evet. Ama bu fark, bir eksiklik değil; sadece başka bir biçim.

Bu uçlardan biri de “sevap kaynağı” olarak görülmek. Yardım etmek isteyenin niyeti çoğu zaman iyi, ama yaklaşım sorunlu. Çünkü yardım, eşitlikten değil, üstünlükten doğuyorsa, adı yardım değil, gösteridir. Bir keresinde otobüste ayakta duruyordum. Genç bir kadın yer verdi, teşekkür ettim. Oturdum. Ardından yanındaki arkadaşına dönüp “Bak, sevap işledik,” dedi. O an düşündüm: Ben bir insan mıyım, yoksa bir puan toplama aracı mı? Yardım etmek güzel bir şeydir, ama yardım edilenin de bir onuru, bir kişiliği olduğunu unutmadan.

Bir başka uçta ise kahramanlaştırılmak var. Bu da en az acıma kadar yorucu. Geçen yıl bir panelde konuşmacıydım. Konu: “Engelleri Aşmak.” Daha sahneye çıkmadan sunucu beni tanıttı: “İşte karşınızda, karanlıkta bile yolunu bulan bir ışık!” Sahneye çıkarken bir an durup düşündüm, “Acaba ben mi geldim, yoksa Gandalf mı?” Konuşmam boyunca ne anlattığım değil, nasıl ‘dayandığım’ konuşuldu. Oysa ben sadece sabah kalkıp kahvaltımı yapmış, sonra da panele gelmiştim. Ama bastonum, anlatılan hikâyeye sihirli bir dokunuş katmıştı. Sanki baston değil, Excalibur.

Yazının Devamı

Görünmeyen kadınlar, görülmeyen şiddet

Engelli kadınlar, yalnızca toplumun izbe bir köşesinde değil, kadın mücadelesinin de kıyısında bırakılıyor. Oysa onların yaşadığı şiddet, iki kat daha sessiz, iki kat daha görünmez.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, her yıl olduğu gibi bu yıl da bizleri bir aynanın karşısına geçiriyor. O aynada yalnızca bireysel değil, toplumsal bir yüzleşme de var. Kadına yönelik şiddet, yalnızca fiziksel bir saldırı değil; aynı zamanda bir yok sayma, bir susturma, bir görünmez kılma biçimi. Ve bu görünmezliğin en derinini yaşayanlar arasında biz engelli kadınlar da varız.

Ben görme engelli bir kadınım. Hayatım boyunca birçok engelle karşılaştım; kaldırımlarda, sınıflarda, iş başvurularında… Ama en zoru, “görülmemekti.”

Yazının Devamı

Görünmeyen duvarlar: (İş hayatında engelli olmak)

Bazı insanlar sabah işe giderken kahvesini alır, kulaklığını takar, günün temposuna kendini bırakır. Bazılarıysa bastonunun ucuyla kaldırımın çatlaklarını yoklayarak, zihninde ezberlediği yolları adımlayarak başlar güne. Kimi bir sonraki kaldırımda tekerlekli sandalyesinin inip çıkabileceği “bir rampa var mı” sorusunun yanıtını ararken, bir başkası sesini duyamadığı kuşların kanat çırpışlarını izlerken bulur kendini şehrin girdabında. Her adım, sadece bir mesafeyi değil; bir önyargıyı, bir sessizliği, bir dışlanmayı aşma çabasıdır.

Engelli bireyler için çalışma hayatı, çoğu zaman mesleki yeterlilikten çok, görünmeyen duvarlarla mücadele etmeyi gerektirir. Bu duvarlar, betonarme değildir. Ne bir tuğlası vardır ne de harcı. Ama en sağlam duvarlardan daha inatçıdırlar. Çünkü bu duvarlar, insanların zihninde örülür. Bu duvarların sıvası önyargıdır. “Yapamaz”, “zorlanır”, “eksik kalır” gibi cümleler yükseltir bu duvarları. Ve bu cümleler, engelli bireylerin önüne sadece engel değil, aynı zamanda bir yalnızlık bariyeri de çeker.

Engelli bir birey erişilebilirlikten uzak, eşitsizliklerle kuşatılmış, bin bir güçlükle baş ederek elde ettiği öğretmenlik mesleğini icra etmeye başladığı ilk günden itibaren ağır diyetler öder. Bir okulun koridorlarında yankılanan baston sesi, bazı kulaklara yabancı gelir. Ama o sesi çıkaran öğretmen için bu ses, bir kararlılık ilanıdır.

Yazının Devamı

Sırası hiç gelmeyenler: Engelli öğretmenler ne zaman görülecek?

Ben görme engelli bir öğretmenim. Öğretmen hüviyeti kazanmak için çok sınandım; çok çetin yollar aştım. Diğer öğretmen adaylarından daha fazla gayret etmem gerekti yer yer, anımsıyorum, bu zaman zaman ben de duygu durum değişikliklerine yol açmıştı. Yetersizlik hissine kapıldım, acabalarla cebelleştiğim zamanlar şimdi geride kalsa da, bugünkü empatik bakışımı inşa eden mimar oldu o günler.

Sözün Özü, öğretmenlik yeterlik sınavına, eşit ve erişilebilir koşullardan geçerek girmedim; KPSS dediğimiz yeterlilik ölçütüne tabi olarak, öğretmen ünvanına kavuştum; kavuştum diyorum, çünkü hikâyesi hem anlamlı, hem uzun, hem zor; kıymetli yapan da belki de bu zorlukların meyvesi olarak mesleğimi kazanmış olmamdır kim bilir?

Uzun uzadıya sizi geçmişe götürüp, kendi hikâyemden dem vurmayacağım. 2010 anayasa değişikliği ile, anayasamıza giren “pozitif ayrımcılık” ilkesi ile, bu sınav süreci başka bir yöne evrildi; EKPSS‘nin hayatımıza girmesi ile, engelli öğretmenler kendi aralarında yarışmaya başladı, ki bu önemsenecek bir adımdı bence. Bu değişiklikle pek çok engelli öğretmen adayının kaygıları azalırken, geleceğe dair umutları artmıştı ki heyhat!..

Yazının Devamı

Erişilebilirlik lüks değil, haktır!

Değerli okurlarım, bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta (10 – 14 kasım) ilkokul, ortaokul ve liselerde 1. Ara tatil idi. Öğrencilere verilen bu bir haftalık tatil öğretmenler için seminer haftası olarak uygulanmıştır. Uzaktan gerçekleştirilen mesleki eğitim seminerleri, öğretmenlerimizin mesleki gelişimlerine katkı sunmayı hedeflerken, ne yazık ki bazı öğretmenlerimiz için dışlanmışlık hissinin yeniden ve derin biçimde yaşandığı bir sürece dönüştü. Özellikle görme engelli öğretmenlerimiz için ÖBA (Öğretmen Bilişim Ağı) platformunda karşılaşılan erişilebilirlik sorunları, yalnızca teknik bir eksiklik değil, aynı zamanda temel bir hak ihlalidir.

Seminer içeriklerine erişemeyen, videoları dinleyemeyen, yönlendirmeleri takip edemeyen görme engelli öğretmenler, bu süreçte hem mesleki gelişimlerinden mahrum kaldılar hem de görmezden gelindiklerini hissederek, ayrımcı, yok sayıcı bir eylemin bizzat öznesi oldular. Bu nedenle mesleki eğitim çalışmalarını alamayan görme engelli öğretmenlere hak kaybı yaşamamaları için sistem acilen erişilebilir hale getirilmeli ve ek süre verilerek görme engelli öğretmenlerin bu eğitimleri almaları sağlanmalıdır. Zira eğitimde fırsat eşitliği yalnızca öğrencilere değil, öğretmenlere de tanınması gereken evrensel bir ilkedir. Bu ilke, sadece söylemde değil, uygulamada da hayata geçirilmelidir.

Erişilebilirlik sorunu yalnızca ÖBA ile sınırlı değil. Bakanlık portalları, e-devlet uygulamaları, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin web siteleri, hatta kimi zaman resmi yazışmalar bile görme engelli bireylerin ekran okuyucu yazılımlarıyla uyumlu değil. Bu durum, kamu hizmetlerine erişimi engellemekte ve bireyleri sistemin dışına itmektedir. Dijitalleşme çağında, bilgiye erişim hakkı hâlâ teknik engellerle sınırlanıyorsa, burada ciddi bir eşitsizlikten söz etmek gerekir.

Yazının Devamı

Merhaba

Merhaba değerli okurlarım,

Ben Hasibe Boztepe. Doğuştan görme engelli bir Türkçe öğretmeniyim.

Bugünden itibaren, bu köşede sizlerle, engelliliğe dair yarenlik edecek, engellilerin günlük hayatta yaşadıkları güçlüklere değineceğim; kendimce bu güçlüklere çözüm reçeteleri önereceğim. Eğitim, iş yaşamı, sosyal hayat ve benzeri. Sözünüzü, yaşamın her kavşağında önümüze çıkan, bizleri engelleyen ne varsa, onları bu köşede sobeleyecek, kalemimle, kelamımla 'Biz de buradayız' diyeceğim.

Yazının Devamı