Av. Akın Özbey

Av. Akın Özbey

Boşanma davasında akrabalarım tanık olabilir mi?

Boşanma davalarında ileri sürülen iddiaları ispatlamakta kullanılan en önemli delili tanıklar oluşturmaktadır. Bu yazımızda boşanma davalarında tanıkların durumunu ve akrabaların tanıklıklarının önemini ele alacağız.

Boşanma davalarında eşlerin yaşadığı olaylar ve diğer eşe karşı gerçekleştirdikleri kusurlu davranışlar davanın konusunu oluşturmaktadır. Aile içinde gerçekleşen bu olaylara tanık olan kişiler arkadaşlar, komşular olabilmektedir fakat en önemli tanık yine aile ile yakın ilişkide olan akrabalardır. Halk arasında eşlerin, kendi akrabalarının tanıklıklarının geçerli olup olmadığı sıklıkla sorulan sorulardan birisidir.

Hukuk sistemimiz tanık beyanlarına yönelik önemli düzenlemeler yapmıştır. Hukuk davalarında tanık beyanları aksine bir delil olmadığı sürece kabul edilmektedir. Boşanma davalarında da eşlerin yaşadığı sorunlara tanık olan kişiler olağan akış içerisinde düşünüldüğünde akrabalar olabileceği için akrabaların tanıklıkları da aksine bir delil olmadıkça doğru kabul edilmektedir. Bu nedenle akrabalık veya başka türlü bir yakınlık başlı başına tanık beyanlarının doğruluğunu etkilemeyecektir.

Yazının Devamı

Fuhuş yapanlar mağdur, evini açanlar suçlu...

Fuhuş, bir kimsenin para karşılığında başka bir kimseyle cinsel ilişkiye girmesidir. Fuhuş suçu Türk Ceza Kanunu’nun 227. maddesi ile düzenlenmiş olup korunan hukuki değer toplumun ar ve haya duygusu olarak açıklanmaktadır. Fuhuşun tanımındaki kimselerin para karşılığında ilişkiye girmesi herhangi bir suç teşkil etmezken onlara ev açarak yer temin eden ise direkt olarak bu suçun failidir.

Türk Ceza Kanunu kapsamında fuhuşu yapan kişilere yönelik herhangi bir düzenleme yapılmamış olması nedeniyle eylemi gerçekleştirenlere verilecek bir ceza bulunmamaktadır. Ceza kanununa göre fuhuşu teşvik eden, kolaylaştıran, aracılık eden ve yer temin eden kişiler ceza almaktadır. Yani eylemi bizzat yaşayanlar ceza almıyorken eylem için yer temin eden veya kolaylaştıran kimseler ceza almaktadır. Hatta fuhuş yapan kadın dosyada mağdur sıfatını kazanmaktadır.

Düzenlemeler ile ilişkiye girenlerin ceza almamasına karşın yer temin edenlerin ceza alması ise bu işi meslek haline getiren kişilerin kolayına gelmektedir. Öyle ki uygulamada sıklıkla görülen husus, fuhuş yapan kadınların özel olarak bağımsız bir kiralamaya imza atmayarak, fuhuş yaptığını söylemediği bir dükkan sahibinden bir oda kiralaması ve kiraladıkları odada gizli bir şekilde fuhuş yapması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Burada kiraya verenin yapacağı savunma ceza alıp almaması noktasında önem arz etmektedir. Öyle ki o kişiye kiraladığını söylediyse artık fuhuş yapıldığını bilmediğini ispatlamak zorunda kalacaktır.

Yazının Devamı

Nafakanın ödemesi zorunlu mu?

Boşanma süreci ve sonrasında maddi durumunu da düşünen kişiler karşı tarafın birçok icra dosyası olduğundan bahisle nafaka borcunu da alamayacağını düşünmektedir. Oysa nafaka borcu diğer borçlara göre farklı bir borç türü olup ödenmemesi durumunda yaptırımlara tabi olmaktadır. Bu yazımızda nafaka borcunu ele alacağız.

Aleyhine nafaka ödemesine hükmedilen kişi nafaka borcunu ödememesi halinde alacaklı olan tarafın icra takibi yapma hakkı olduğu gibi şartlar oluştuğunda tazyik hapsi alması içinde yapabileceği işlemler bulunmaktadır. Nafaka borcunun ödenmemesi halinde alacaklı olan taraf icra ceza mahkemesine müracaat ederek tazyik hapsi verilmesini talep edebilir.

Tazyik hapsi verilebilmesi için kanunda bazı şartlar ön görülmüştür. Buna göre halihazırda nafaka ile ilgili verilen karar geçerli olmalı ve nafakaya yönelik icra takibi yapılmış buna rağmen tahsil edilememiş olmalıdır. Ayrıca geriye dönük olarak 3 aylık ödenmeyen nafakanın bulunması gerekmektedir. Bu şartlar var olduğunda icra ceza mahkemesi nafaka borcunu ödemeyen kişi aleyhine üç aya kadar tazyik hapsi cezası verecektir.

Yazının Devamı

Uyuşturucu kullanma ile ticaretini yapma suçları arasındaki ince ama büyük çizgi

Uyuşturucu kullanmanın bir hayli yaygın olduğu günümüz şartlarında kullanma suçu ile ticaret suçu arasında Yargıtay tarafından benimsenen birkaç kriter bulunmaktadır. Bu yazımızda suçların detaylarına girmeden iki suçun birbirinden ayrım şeklini ve ceza miktarı itibariyle de bu ayrımın ne denli önemli olduğunu ele alacağız.

Uyuşturucu kullanma suçundan ilk kez yakalanan kişiler ceza almaksızın denetime tabi tutulmaktadır. Denetim süresi içerisinde bir kez daha kullandığı tespit edilirse ceza dosyası açılmaktadır. Bu durumda da kişiye 2 yıldan 5 yıla kadar ceza verilmektedir. Uyuşturucu maddenin ticaretini yapma ise bir hayli detay barındıran bir husus olmakla bu suçun alt sınırı ise 10 yıldan başlamaktadır.

Kullanma ile ticaret suçu arasındaki ince çizgiden kastedilen kişide ele geçirilen maddelerin farklılığı ve fazlalığı, yakalandığında yanında bulunan hassas terazi vs gibi yan ürünler nedeniyle olmaktadır. Öyle ki kişide ele geçirilen maddenin miktarı yönünden kullanım sınırlarını aşmaktaysa ticaret yaptığı varsayılır. Ayrıca hassas terazi ve maddeyi paketlemek için şeffaf poşet olması da ticaret yaptığını gösteren diğer hususlardır.

Yazının Devamı

Yağma suçu nedir?

Yağma Türk Ceza Kanununda düzenlenen, ceza miktarı itibariyle diğer cezalara kıyasla daha ağır yaptırımı olan bir ceza türüdür. Bu yazımızda birçok vatandaşın aslında hiç farkında olmadan sadece alacağını tahsil etmek kastıyla hareket ederek dahi işleyebileceği bir suç olan Yağma suçunu ele alacağız.

Yağma başkasının zilyetliğinde olan bir malın cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınmasıyla oluşmaktadır. Yağma suçu aslında hırsızlığa ek olarak kişiden zorla malın alınmasıdır. Günlük hayatta hırsızlıklar genelde malı çalınan kişinin sonradan fark etmesiyle yapılmaktadır. İşte yağmada gizli bir şekilde malı almaktansa kişi direkt olarak zorla o kişiden istediği malı almaktadır.

Burada zorla almaktan kasıt yağma suçunu işleyen kişinin mağduru tehdit ederek veyahut cebir kullanmak suretiyle ondan malı almasından ibarettir. Örneğin suç işleyen kişi mağdura silah doğrultarak cebindeki parayı ver demişse yağma suçu oluşmaktadır. Yine silah doğrultmak yerine tehdit etmek suretiyle de bu suç işlenebilmektedir.

Yazının Devamı

Boşanırsam ne kadar tazminat alırım?

Evlilik birliğinin sona ermesine yönelik açılan boşanma davasında boşanmayı talep etmenin yanında aynı davada başkaca da taleplerde bulunulabilmektedir. Bu taleplerden biri de tazminattır. Tazminatın kaynağı maddi ve manevi olmak üzere iki farklı tür olup eşlerin uğramış olduğu maddi zararlar ile ruhen katlandığı manevi zararları kapsamaktadır. Bugünkü yazımızda boşanma ile talep edilebilecek olan tazminatı ele alacağız.

Boşanma davasının sonunda karar veren hakim tarafların tazminat talebi bulunuyorsa ağır kusurlu olan tarafın ona kıyasla daha az kusurlu olan veyahut kusursuz olan tarafa tazminat ödemesine hükmetmektedir. Tarafların eşit kusurlu olması halinde herhangi bir şekilde tazminata hükmedilmez. Tazminata hükmedilebilmesi için bir tarafın kusursuz veyahut en azından diğer tarafa göre daha az kusurlu olması gerekmektedir.

Tazminat belirlenirken Yargıtay’ın istikrar kazanmış kararlarına göre tarafların ekonomik durumuna bakılmakta ve tazminat alacak tarafın zenginleşmemesi, tazminat verecek olan tarafında kolayca ödeyemeyeceği bir rakam olması asıl ölçütlerdir. Bu hususu biraz açacak olursak tazminat bir zenginleşme aracı olamayacağı gibi ödeyen taraf için de kolayca ödeyebileceği bir rakam olmamalıdır. Tazminat miktarı günümüzden örnek verecek olursak asgari ücretli çalışan için genelde 100.000 TL ile 200.000 TL arasında değişmektedir. Bu rakam uygulamada sıklıkla görülen bir rakam olup belirtmiş olduğumuz gibi ne alan tarafı zenginleştirmektedir, ne de verecek olan tarafın kolayca verebileceği bir rakamdır.

Yazının Devamı

6284 sayılı kanun kapsamında uzaklaştırma kararı nasıl alınır?

Evlilik birliği içerisinde eşlere karşı uzaklaştırma kararı alınabildiği gibi evlilik olmaksızın ısrarlı takip veyahut başka bir şekilde tehdit altında bulunan kişiler de uzaklaştırma kararı alabilmektedir. Bu yazımızda 6284 SAYILI AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUNU ele alacağız.

6284 sayılı kanun halk arasında evlilik birliği içerisinde mağdur olan kadına yönelik bir düzenleme olarak bilinmekteyse de bu kanun çok daha kapsamlı bir şekilde hazırlanmıştır. Kanun sadece aile bireylerini değil aile birlikteliği olmaksızın mağdur olan kişilerin de korunmasını kapsamaktadır. Öyle ki kanunun ilk maddesi “Bu Yönetmelik, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınlar, çocuklar, aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi ile şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali olan kişiler hakkında şiddetin önlenmesine yönelik tedbirler ile bu tedbirlerin alınması ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları kapsar.” şeklinde düzenlenmiş olmakla açıkça ısrarlı takip mağduru olan kişileri de kanun kapsamına almıştır.

Ayrıca bu maddede önemle ele alınması gereken nokta sadece şiddet mağdurlarını değil ŞİDDETE UĞRAMA TEHLİKESİ bulunan kişileri de koruma altına almaktadır. Uygulamada boşanma davalarında sıklıkla alınan koruma kararlarında hakimler hiçbir şekilde somut delil aramamakta, koruma kararının talep edilmesi halinde direkt olarak ara karar kurmakla koruma kararını vermektedir. İşte hakimlere uygulamada bu yetkiyi veren husus şiddete uğrama tehlikesi bulunan kişilerin de koruma altına alınmasından kaynaklanmaktadır.

Yazının Devamı

Miras malından hakkınız zedelenirse ne yapabilirsiniz?

Miras bırakanın (muris) sağlığında bazı mirasçıları zarara uğratmak adına hareket etmesi durumunda miras hakkı zedelenen kişilerin belirli hakları bulunmaktadır. Mirasçıların hakları oldukça detaylı anlatılması gereken bir husus olmakla birlikte bu yazımızda en sık görülen kaçırma durumlarını ele alacağız.

Muris sağlığında çocukları arasında ayrım yapmak suretiyle bazı çocuklarının payını azaltma kastıyla hareket etmişse hakkı zedelenen kişiler kardeşlerine karşı dava açma hakkına sahiptir. Bu durumda dava hakkı miras bırakanın ölümünden sonra mümkündür. Sıklıkla miras bırakanın sağlığında bu tür davaları açmak isteyen kişiler bulunmaktadır fakat miras bırakanın sağlığında bu tür davalar açılamamaktadır. Miras bırakan kişi mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla malları üçüncü bir kişiye devrettiğinde dava açacak olan mirasçılar bu sefer davayı üçüncü kişiye karşı açmalıdır.

Gerek mirasçılara yönelik gerek üçüncü kişiye açılacak olan bu tür davalarda önemli olan husus saklı payın zedelenip zedelenmediğinin tespit edilmesidir. Öyle ki muris ölmeden önce yapmış olduğu tasarruflarla mirasçıların saklı payını koruduysa mirasçıların herhangi bir hak kaybından söz edilemeyecektir.

Yazının Devamı

Boşanırsam ne kadar nafaka alırım?

Boşanmanın sonuçları açısından en çok merak edilen soru nafakaya ilişkin olmaktadır. Eşlerden biri çalışmıyorsa veyahut çalışmasına rağmen diğer eş kendisinden bir hayli fazla maaş alıyorsa boşandıktan sonra alabileceği nafaka miktarına ihtiyacı olabilmektedir. Burada kadın veya erkek şeklinde belirtmeme nedenimiz erkeğinde nafaka alabilmesinin olağan bir durum olmasından kaynaklanmaktadır.

Boşanma davası devam ederken mahkeme tarafından tarafların sosyal durumu araştırılmaktadır. Araştırma sonucunda elde edilen rapora göre boşanma davası süresince tedbiren nafakaya hükmedilmektedir. Tedbir nafakası adı verilen bu nafaka, boşanma sürecinde zayıf olan eşin mağduriyetini azaltmak amacıyla önem taşımaktadır. Boşanma davasında karar verilip boşanma kesinleştikten sonra tedbir nafakası artık yoksulluk nafakası olarak devam etmektedir.

Nafaka miktarı eşlerin işine, maaşına göre belirlenmekte olup tarafların ikisi benzer maaşlara sahip ise genelde iki tarafa da nafaka verilmemektedir. Eşlerden biri çalışmıyor, diğer eş ise asgari ücretli çalışan ise ilden ile, aynı ilde olsa dahi mahkemeden mahkemeye değişmekle birlikte ortalama 3 bin TL ile 5 bin TL arasında nafakaya hükmedilmektedir. Eşlerden birinin maaşı asgari ücrete oranla bir hayli fazla ve başkaca olumsuz bir durum yok ise nafaka miktarının 15 bin TL ile 20 bin TL’ye kadar çıktığı da görülmektedir. Esasında her olaya göre değişen nafaka miktarı tamamen tarafların şartlarının bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda hakimin takdiri ile belirlenmektedir. Nafaka miktarı çok fahiş bir hata olmadığı sürece hakimin takdir yetkisinde olduğu için de herhangi bir itiraz ile nafaka miktarının değişmesi de pek görülen bir durum değildir.

Yazının Devamı

İsim değiştirmekte ne kadar özgürüz?

İnsanlar dünyaya geldiklerinde ebeveynleri tarafından kendisine verilen isimleri taşımaktadır. Kimi insanlar isimlerinden memnun olsalar da bazı insanlar da memnun olmadıklarından kendilerini başka isimlerle de tanıtabilmektedir. Esasında ebeveynler tarafından verilen ismin ömür boyu taşınması şart olmayıp mahkeme kararı ile isim değiştirmek mümkündür.

Asliye Hukuk Mahkemelerine verilecek bir dilekçe ile usulüne uygun davanın yürütülmesi neticesinde kişiler isimlerini değiştirebilmektedir. Davada en önemli ispat vasıtası tanıklardır. Kişiler açacakları davada halihazırda kullandıkları isimden neden memnun olmadıklarını veyahut yeni belirledikleri isimle çevredekiler tarafından tanındıklarını mahkemeye bildirecekleri tanıklarla ispatlamalıdır. Peki yeni ismi seçme noktasında ne kadar özgürüz?

Öncelikle seçeceğiniz isim mutlaka Türkçe olmak zorunda değildir. Çok hayranı olduğunuz bir kişinin ismini veyahut beğendiğiniz kendinizi özdeşleşmiş hissettiğiniz yabancı bir isim de belirleyebilirsiniz. Bu hususla ilgili birçok karar mevcut olup yabancı isimlerin kabul edildiği ve kişilerin isimlerini yabancı bir isimle değiştirdiklerine yönelik birçok Yargıtay kararı vardır. Açıkladığımız üzere önemli olan nokta seçeceğiniz isimle anıldığınızın mahkemeye ispatlanmasıdır. İşte bu noktada belirleyeceğimiz isimle anıldığımızı ispatladığımız kadar özgürüz. Mahkemeye ismi ispatlamak değiştirmek için yeterlidir.

Yazının Devamı

Paylı taşınmazdan pay satın almanın riskleri nelerdir?

Paylı bir şekilde ortak olunan taşınmazlarda ortaklardan bir veya birkaçının taşınmazın satışına onay vermediği durumlar ile karşılaşılabiliyor. Bu gibi durumlarda ortaklar arasında husumet doğduğundan ortaklardan birinin diğerlerinden habersiz satış yoluna gittiği de sıklıkla görülmektedir. Bu yazımızda paylı mülkiyetlerin satışında dikkat edilmesi gereken ön alım hakkını ele alacağız.

Taşınmaz mülkiyetlerinde elbirliği ve paylı olmak üzere iki farklı ortaklık türü bulunmaktadır. Elbirliği mülkiyetinde kişiler taşınmaza bütün olarak sahip iken paylı mülkiyette ortakların payları belirli olmakta ve herkes kendi payının sahibi olmaktadır. Taşınmazın dava açmak veyahut dava yoluna girmeksizin anlaşılan bir kişiye satılması mümkündür. İzale-i Şuyu davası ile taşınmazı mahkeme kararıyla satma durumunda tüm ortaklara payları ödenmektedir. Burada karşılaşılabilecek olumsuz bir durum genelde bulunmamaktadır.

Yazının Devamı

Aile konutunun satışı engellenebilir mi?

Eşlerden birinin adına kayıtlı veyahut kira sözleşmesiyle tutulmuş bir taşınmazın evlilik birliğinde eşler tarafından kullanılması durumunda taşınmaz aile konutu olarak sayılmaktadır. Kira sözleşmesiyle tutulan ev ile ilgili genelde tarafların çekincesi bulunmamakla birlikte eşlerden birinin adına kayıtlı bir taşınmazın satışının önlenmesi için aile konutu hususu önem kazanmaktadır.

Eşinin adına kayıtlı olan evin satışını önlemek isteyen eş, tapuya taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığını bildirmek suretiyle aile konutu şerhi düşmelidir. Aile konutu olarak şerh düşüldükten sonra evin kendi rızası dışında satılmasını önlemiş olacaktır. Burada aile konutu şerhi taşınmazın kesin olarak satışını engelleyen bir husus olmayıp eşlerin birlikte rızası olmaksızın satışını önlemektedir.

Tapuda malik olmayan eşin aile konutu şerhi koydurması mahkeme kararıyla veyahut tapuya yapacağı bir bildirimle mümkündür. E-devlet üzerinden de aile konutu şerhi işlemi yapılabilmektedir. Aile konutu şerhine ve malik olmayan eşin rızası olmamasına rağmen taşınmaz bir şekilde satıldıysa malik olmayan eş tapu iptal davası açarak satın alan kişinin yapmış olduğu işlemi iptal edebilecektir. Öyle ki tapuda şerh olmasına rağmen satın alan kişi iyi niyetli dahi olsa şerh iyi niyeti ortadan kaldırmaktadır.

Yazının Devamı

Çalışmayan anneye velayet verilir mi?

Maddi geliri olmayan kadınlar, eşlerinin maddi geliri olduğu için velayetin babaya verileceğini düşünerek boşanmaktan çekinmektedir. Hatta bu yönde eşlerinden baskı dahi gördükleri olmaktadır. Erkekler, kendilerinin yüksek gelirinden bahisle çocuğu anneye karşı koz olarak kullanarak, boşanma sürecinde velayeti alacağını iddia etmektedir. Halbuki yazımızda değineceğimiz üzere velayet açısından maddi gelir o denli önemli bir husus değildir.

Çocuğun bakımı, gelişimi açısından maddiyat oldukça önemli olmakla birlikte velayet hususunda karar verirken tek başına yeterli olmamaktadır. Öyle ki çocuğun üstün yararı ilkesi gereğince birçok farklı husus velayetin verilmesi açısından önem arz etmektedir. Özellikle çocuğun çok küçük olduğu durumlarda annenin ağır kusuru bulunmadıkça maddi durumu ne olursa olsun çocuk anneye verilmektedir.

Annenin ağır kusuru bulunmadıkça çocuk kendini ifade edebilecek yaşa gelene kadar velayet hakkı genellikle anne üzerinde olmakla birlikte çocuk kendini ifade edebilecek yaşa geldikten sonra çocuğa kiminle kalmak istediği sorularak, çocuğun isteği göz önünde bulundurulmaktadır. Yargıtay kararları ışığında çocuğun kendini ifade edebileceği yaş 9-10 yaş olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yazının Devamı

Evlilik dışı doğan çocuğu baba reddediyorsa ne yapabilirsiniz?

Evli olmaksızın cinsel birliktelik yaşanması ve çocuk doğduktan sonra baba tarafından tanınmaması çok sık karşılaşılan bir durumdur. Bu gibi durumlarda baba hiçbir şekilde çocuğun sorumluluğunu almak istemediği gibi onu tanımayı da reddetmektedir. Hatta birçok örnekte babanın, anneye karşı o çocuğun benden olduğuna inanmıyorum şeklinde sözler söylediği de görülmektedir. Böyle bir durum ile karşı karşıya kaldıysanız yazımızda değineceğimiz hususlara dikkat etmeniz şartıyla baba ile çocuk arasında soy bağı kurmanız mümkündür.

Annenin çocuk ile baba arasında soy bağı kurması için çocuğun doğumundan itibaren bir yıl içerisinde babalık davasını açması gerekmektedir. Bu süre kadının evli olmadığı durumlar için geçerli olup eğer kadın evli ise ve evlilik dışı üçüncü bir kişinin çocuğunu doğurduysa bir yıllık süre çocuk ile resmi eş olan kişi arasındaki soy bağı ilişkisinin kalkmasından itibaren başlamaktadır.

Daha açık bir şekilde anlatmak gerekirse eğer evliyseniz ve çocuğunuz üçüncü bir kişidense, evli olduğunuz için haliyle doğacak olan çocuk ile eşiniz arasında soy bağı ilişkisi kurulacaktır. Siz üçüncü kişi ile çocuk arasında soy bağı ilişkisi tesis etmek istiyorsanız öncelikle önceki soy bağı ilişkisinin ortadan kalkması gerekmektedir. İşte bir yıllık süre bu soy bağı ilişkisinin ortadan kalktığı andan itibaren başlamaktadır. Eğer evli değilseniz direkt olarak çocuğun doğumundan itibaren süre başlayacağından bir yıl içerisinde davayı açmanız gerekmektedir.

Yazının Devamı

Evlenen kadının kızlık soyadını kullanamaması sorunu

Ülkemizde bilindiği üzere kadın evlendiğinde kocanın soyadını almaktadır. Bu durum esasında Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesi gereğince gerçekleşmekteydi. Geçmiş zaman ekiyle söylememin nedeni ilgili madde Anayasa Mahkemesinin 22/2/2023 Tarihli ve E: 2022/155, K: 2023/38 Sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. İptal Edilen TMK 187 şu şekildedir: ”Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.”

Görüldüğü üzere madde kadının kocasının soyadını almasına ek seçenek olarak nüfus müdürlüğüne yapacağı başvuruyla kendi soyadını da birlikte kullanma imkanı vermekteydi. Fakat ilgili madde kadının tek başına kendi kızlık soyadını kullanmasına engel teşkil etmekteydi. Anayasa Mahkemesinin bu engeli kaldırmasının nedeni ise daha çok Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırılık teşkil etmesinden kaynaklanmıştır. Öyle ki kadının kocasının soyadını taşımak zorunda bırakılması cinsiyet ayrımcılığı niteliğindedir. Madde ayrıca Anayasa’nın 10. maddesindeki cinsiyet eşitliği ilkesine de aykırılık teşkil etmekteydi.

Anayasa Mahkemesi bu engeli ortadan kaldırsa da sık sık gündeme gelen kadının kızlık soyadını tek başına kullanamaması sorunu halen devam etmektedir. Bunun sebebi ise 2505 sayılı Nüfus Hizmetleri Uygulama Yönetmeliği’nin halen bu hususa yönelik olarak düzenlenmemiş olmasıdır. Bu düzenleme yapılmadığından kadının sadece kendi soyadını kullanmak yönündeki talepleri nüfus müdürlüğü tarafından haklı olarak reddedilmektedir. Haklı olarak dememin sebebi ise Nüfus Müdürlüğünün yönetmeliğe uygun hareket etmesinin haklılığından dolayıdır.

Yazının Devamı

Bir yıl dolmadan anlaşmalı boşanmak mümkün müdür?

Evlilik kadar boşanmanın da normal olduğu günümüzde tarafların evliliği hızlı bir şekilde sonlandırma isteği sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Boşanmanın yaygınlaşması kadar evliliğin çok kısa sürede sonlanması da bir hayli yaygınlaşmıştır. Bir yıl dolmadan boşanmak isteyen çiftlerin genel sorunu ise cinsel hayat veyahut aile arasındaki takı sorunları olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki taraflardan birisinin cinsellikten kaçınması boşanmak için haklı bir neden oluşturmaktadır. Ayrıca toplanan takıların taraflardan birinin ailesi tarafından istenmesi de yine evliliği başlarken sonlandırmaya yiten bir diğer nedendir.

Türk Medeni Kanunu madde 166/3’e göre anlaşmalı boşanabilmek için evliliğin en az bir yıl sürmüş olması gerekmektedir. Kanun ile bir yıllık süre şart koşulmuş ise de bu süre dolmadan da hukuken anlaşmalı boşanmak mümkün olmasa da fiilen anlaşmalı bir şekilde taraflar boşanabilmektedir.

Burada fiilen boşanmadan kasıt anlaşmalı boşanma prosedürlerinden farklı olarak çekişmeli boşanma davasını anlaşmalı bir şekilde yürütmekten ibarettir. Taraflar eğer karşılıklı olarak boşanmak istiyor ve birbirlerinden de talepleri bulunmuyorsa çekişmeli boşanma davası açarak tanık dinletme yoluyla boşanmayı hızlı bir şekilde gerçekleştirebilirler.

Yazının Devamı

Mehir hakkınız geçersiz olabilir

Mehir senedi özellikle Anadolu’da yaygın bulunan bir nevi çeyiz senedi niteliğinde borç doğuran ve borcun varlığını gösterir bir belgedir. Kocanın evlenme sözleşmesi anında ya da daha sonra kadına verdiği belirli bir mal ya da para veya ekonomik değeri olan armağan niteliğinde olan mehir senedi esasında hukuk sistemimizde özel olarak düzenlenmemiştir. Fakat özel olarak düzenlenmese de Türk Medeni Kanunu’na göre mehir verilmesinin yasaklandığına dair bir düzenleme bulunmadığından Yargıtay tarafından mehir senedi bağışlama vaadi niteliğinde görülmektedir. Yargıtay kararları doğrultusunda Mehir Senedinin geçerli olabilmesi için bazı şartlar bulunmaktadır.

Mehir senedinin geçerlilik şartlarından en önemlisi yazılı olmasıdır. Yazılı şekilde yapılmaksızın taraflar arasında sözlü olarak dile getirilen mehir, Türk Hukuk Sistemimiz tarafından kabul görmediği gibi mehrin varlığı tanık ile de ispatlanamamaktadır. Bu sebeple mehir senedinin öncelikle mutlaka yazılı şekilde yapılması gerekmektedir. Ayrıca mehrin konusu taşınmaz ise resmi şekil şartı da yerine getirilmelidir. Resmi şekil şartından kasıt bir taşınmaz söz konusuysa tapudaki resmi işlem de mutlaka yapılmalıdır.

Mehir senedi taraflarca ve hazır olan tanıklar tarafından imzalanmalı, mehrin konusu mutlaka belirli veya belirlenebilir olmalıdır. Yine bütün sözleşmelerde olduğu gibi mehir senedinin de kamu düzenine aykırı hükümler içermemesi gerekmektedir. Mehir senedi elinde bulunan kişi mehir senedine dayanarak dava açabilme hakkına sahip olup dava için zamanaşımı boşanmadan sonra on yıldır. Bu nedenle mehir senedine yönelik dava açmak istiyorsanız bu on yıllık süreyi geçirmemeye dikkat etmeniz gerekmektedir.

Yazının Devamı

Miras bırakan sahte satış yaptıysa bu işlemin iptali mümkündür

Bugün mirasçı olarak hakkı zedelenen kişilerin genel olarak sorun yaşadığı bir hususu ele alacağız. Miras bırakan kişinin bazı mirasçılarını mirastan mahrum etmek istediği için elindeki değerli mal varlıklarını sattığı sıklıkla görülen bir husus haline gelmiştir. Miras bırakanın yaptığı satış gerçekten üçüncü bir kişiye gerçek bedeli almak suretiyle yapıldıysa burada muvazaalı bir işlemden bahsedemeyeceğimiz için satışın iptali mümkün olmayacaktır. Fakat miras bırakan muvazaalı bir işlemle gerçekte olmayan bir satışı tapuda veyahut noterde gerçek satış olarak gösterdiyse? Buyrun bu hususu ele alalım...

Miras bırakan kişi sağlığında bazı mirasçılarını tek mirasçısı yapmayı veyahut diğer mirasçılara oranla daha fazla mal almasını sağlamayı düşünebilmektedir. Miras bırakan bu yöndeki arzusunu elindeki taşınmazları veyahut taşınır malları fazla pay almasını istediği mirasçısı üzerine geçirmektedir. İşte miras bırakan diğer mirasçıların hakkını zedelemek suretiyle mal varlığını bir mirasçısına devrettiyse bu işlemlerin iptali mümkün olmaktadır. Örneğin tapuda kayıtlı taşınmazı, mirasçılardan birine tapuda satış olarak göstermek suretiyle devretmesi iptali mümkün olan bir işlemden ibarettir.

Miras bırakanın yaptığı işlemin muvazaalı olarak kabul edilmesi için Yargıtay tarafından bazı hususların önemle incelenmesi gerektiği belirtilmiştir. Örneklerle açıklayacak olursak miras bırakanın mirasçılardan birine taşınmazı satış yoluyla devrettiğini düşünelim. Bu devrin muvazaalı olduğuna yönelik olguyu güçlendirecek hususlardan en önemlisi miras bırakanın ekonomik durumunun iyi olmasıdır. Çünkü taşınmazı satacak derecede bir sıkıntısı olmayan hatta tam aksine ekonomik durumu iyi olan birinin elindeki taşınmazı satması hayatın olağan akışına aykırı niteliktedir. Yine taşınmazı tapuda satış yoluyla alan kişinin ekonomik durumunun kötü olması da olağan akışa aykırı olacaktır. Öyle ki satan kişinin ekonomik durumunun iyi olması satmasını gerektirecek bir olayın olmadığını gösterdiği gibi satın alan kişinin ekonomik durumunun kötü olması da o taşınmazı satın alacak maddi gücü olmadığından işlemin muvazaalı olduğunu destekler nitelikte olacaktır.

Yazının Devamı

Eşinizin kaçırdığı mallardan hak talep edebilirsiniz

Merhaba ben Ankara avukatlarından Av. Akın Özbey. Siz okuyucularımızla yazılarımı düzenli olarak buradan paylaşacağım. Hukuki konularda merak ettiğiniz tüm konuları en yalın ve anlaşılabilir hali ile anlatmaya özen göstereceğim. Bugün birçok vatandaşın mağdur olduğu evlilik içerisinde mal kaçırma konusunu ele alacağım.

Evlilik birliği içerisinde tarafların edindiği mallar boşanma ile birlikte ortak mal kabul edilir ve açılacak olan mal rejiminin tasfiyesi davasında mallar eşler arasında yarı oranda paylaşılır. Evliliğin yarı oranda mal paylaşımı şeklindeki olağan sonucunu bertaraf etmek isteyen kişilerin, satın alacağı taşınmaz veyahut taşınır malı başkaları adına kayıt ettirmek suretiyle eşinden mal kaçırmayı amaçladığı sıklıkla görülmektedir. Örnek vermek gerekirse evlilik devam ederken satın alınan evin baba adına tapuda tescil edilmesi, arabanın kardeş adına tescil edilmesi...

Kişiler bu tür kazanımlardan eşlerinin pay alamayacağını düşünse de hakkı gasp edilmeye çalışılan eşin pay alması mümkündür. Öyle ki mağdur pozisyonunda olan eş boşanma davası açtıktan sonra açacağı dava ile mal kaçırma kastıyla üçüncü kişiler adına kayıt edilen maldan hakkını talep edebilir. Açılacak olan dava malın niteliğine göre tapu iptali ve tescil davası veyahut tasarrufun iptali davası olabilmektedir. Her olaya ve olaydaki mala göre dava türü ile talep edilen husus değişse de üçüncü kişiler adına alınan mallar ile eşin hakkının bertaraf edilmesinin mümkün olmadığı kesin olan husustur.

Yazının Devamı