Savaşsız savaşın faturası

Ortadoğu’da İsrail’in başlattığı kargaşa, sırayla birçok ülkeyi etkisi altına aldı. Gazze, Lübnan, Suriye derken son olarak İran...

İran’la 12 gün süren sıcak çatışma, “sözde barış” denilerek sonlandırıldı ancak sonuç bir kez daha değişmedi: Olan yine masum halka oldu.
Savaşın yaşandığı her coğrafyada mazlumlar hayatını kaybetti, evsiz kaldı, yaralandı.
Çünkü savaşlar; karar verenlerin değil, o kararlardan habersiz yaşayanların hayatını altüst eder.
Ve ne yazık ki Ortadoğu’da bu tablo hiç değişmiyor.

Savaşın Türkiye’ye uzanan etkileri ise sessiz ama yıkıcı biçimde hissedilmeye başlandı.
Ekonomi zaten kırılgan bir noktadaydı; şimdi daha da ağırlaştı.
Piyasalar durdu, üretim yavaşladı, güven kayboldu.
Tıpkı geçmişte olduğu gibi...

İran-Irak Savaşı dönemini hatırlayalım:
O zaman da savaş bize sınırdan top atışıyla değil, zamlarla gelmişti.
Bugün de benzeri yaşanıyor.
Mazot yalnızca on gün içinde 42 liradan 55 liraya çıktı.

Bu artış sadece çiftçinin, esnafın değil;
Sabah işe giden babanın,
Çocuğunu okula gönderen annenin cebini de yaktı.

Bu, savaşsız savaşın faturasının halka kesilme biçimidir.

Ve şimdi kamuoyunda konuşulan sorular da endişe verici:
“İsrail İran’la işini bitirirse, sırada Türkiye mi var?”
Bunu bugünden kestirmek mümkün değil.
Ama açık olan şu:
Ülkemiz, bu ateş çemberine her geçen gün biraz daha yaklaşıyor.

Tam da böyle zamanlarda devlet aklı devreye girmelidir.
Devleti bilen, milletini tanıyan, halkın derdiyle dertlenen tecrübeli kadroların iş başında olması hayati önem taşır.
Ülkenin geleceği; sadece tesadüfen ellerine geçen koltukları korumak için her yolu mubah gören bir anlayışa emanet edilemez.

Yılların mücadelesiyle, alın teriyle, emekle başarıya ulaşmış bir siyasi yapı;
Eğer usulsüz yollarla ele geçirilmiş bir makam hâline dönüştürülüyorsa ve hâlâ “Gitmem, burası benim” deniliyorsa…
O zaman sorun koltukta değil, koltuğu hak etmeyen zihniyettedir.

İşte bu zihniyet;
Siyasi partilerden,
Sivil toplum kuruluşlarından,
Hatta devletin kimi kurumlarından temizlenmedikçe;
Ne iktidar kendine gelir,
Ne muhalefet,
Ne de devlet nefes alabilir.

Unutulmamalı:
Bir ülke dış tehditlerle sarsıldığında halk kenetlenir.
Ama halkın devlete olan güveni asla yok edilmemelidir.

Bugün yapılması gereken açıktır:

Milleti oyalayan yapay gündemleri bir kenara bırakmak,

Gerçek sorunlara dönmek,

Geçim sıkıntısı çeken yurttaşın elinden tutmak,

Asgari ücretle ayakta kalmaya çalışan milyonların sesini duymak,

Açlığa terk edilen emeklilere yaşama hakkı tanımak.


Ve en önemlisi:
Bu ateş çemberinin ortasında,
“Birlikte Türkiye” olmayı, Cumhuriyet olmayı başarabilmektir.

SON DAKİKA HABERLERİ

Durak Karabulut Diğer Yazıları